5- Yemin

9.1K 206 156
                                    

Hastanedeki işlerle meşgul olmak Hilal'e iyi gelmiş, hem ablasının bugün şu izdivaç bahsini öğreneceği, hem de Leon'un ona yaptığı hadsizliği takip eden tokat meselesini aklından biraz olsun çıkarmıştı. Fakat biraz sonra ablasının sesini duydu koridorda.

"Hilal nerede, Ayşe Hemşire?"

Yutkundu Hilal, işte, yüzleşme anı gelmişti.

Koridora çıktı. "Abla.." Ürkekti bakışları. Yıldız onu süzdü, Hilal'in umduğundan daha sakin görünüyordu.

"Konuşmamız lazım Hilal."

"Ş-şöyle... Hemşire odasına..."

Personelin kullandığı odaya girdiklerinde Hilal başını kaldırıp ablasına bakamıyordu bile.

"Neden bana söylemedin Hilal?" diye sordu Yıldız. "Yüzüme bak..." Hilal çekinerek baktı ona. "Neden bu izdivaç meselesi açıldığında bana, teğmeni daha önceden gördüğünü, ona âşık olduğunu söylemedin?"

"Âşık..." derken sorar gibi çıkmıştı Hilal'in sesi. Ne aşkı yahu, demek istiyordu. Susmaya mecbur kaldı.

"Âşık..." diye yineledi Yıldız. "Babam anlattı bana her şeyi. Siz daha evvelden birbirinizi görmüşsünüz. O vakit gönül vermişsiniz birbirinize..."

"Abla..." dedi Hilal yalvarır gibi. Ne diyeceğini bilememişti. Yalnızca üzgün olduğunu göstermek istiyordu ablasına.

"Şayet sen bana vaktinde söyleseydin... Ben zaten teğmenle evlenmeyi aklımdan geçirmezdim bile! Tüm kabahat senin!"

"Özür dilerim, söyleyemedim," diye gözlerini indirdi Hilal. "Utandım..." O vakit diyeceği bir laf, yapacağı bir itiraf yoktu ki... Ne olduysa o geceden sonra olmuştu. Sonradan gelişmişti her şey ve işte o zaman sahiden utanmıştı Hilal.
Önceden yaşanmış o tanışıklık mıydı sanki şimdi Hilal'le Leon'un evlenecek olmalarına sebep? Her şey yeniydi henüz... Ve konunun aşkla, gönül vermekle alakası yoktu. Arzularına esir düşüşlerinin eseriydi onları bekleyen gelecek.

"Kızdın mı çok?" Ablasına kaygılı gözlerle bakıyordu. "Razı mısın onunla evlenmeme?"

Yıldız alayla güldü. "Yahu sen ki bir Yunan askeriyle evlenmeye razı olmuşsun... Benim rızamın ne ehemmiyeti kalır senin nazarında?" Bir an sonra ciddileşti yüzü. "Babamın nazarında?" diye ekledi. Demek babası Yıldız'a Hilal'le Leon'un evleneceğini bir ültimatom verir gibi söylemişti. Artık onun diyebileceği ne vardı ki?

"Siz evlenmeye mecbursunuz, Hilal," mutsuz görünmeyerek ama memnun da sayılmayan bir ifadeyle. Olması gerekeni söylüyordu. "Bir Türk-Yunan izdivacının gerçekleşmesi zaruri. Eh, teğmenin sen dururken benimle evlenmesi de..." Kaşlarını kaldırmıştı. "...bu hakikati herkes bilirken kabil değil."

Hilal başını salladı. Ablası beklediği gibi kötü bir tepki vermemişti.

"Tabii bir şart var," dedi Yıldız. "Babamla da konuştuk bunu. Evlendikten sonra bizimle kalmayacaksınız. Öyle ya da böyle, teğmenle yüz göz olmuş bulunduk. Yani o şekilde değilse de, bir şey yaşanmadıysa da... Bahsinin geçmiş olması bile hoş değil. Aynı çatı altında duramam sizinle."

Hilal yine başını salladı, bu kez daha hızlı. "Nasıl istersen abla," dedi. "Zaten teğmen de öylesini istemezdi herhalde." Yıldız'ın olgunluk göstermesine sevinmişti. Ve bir kez daha gördü ki, Yıldız'ın Leon'la evlenmeye dair tüm hevesi duygusuzca yapılmış bir gelecek planından ibaretti. Şayet ablası teğmene sahiden âşık olmuş olsaydı... Düşünemedi Hilal olacakları. Kızın boş vermişliğine şükretti.

***

Kızdan yediği tokat çok ağırına gitmişti Leon'un. Karargahtaki masasında otururken bunu düşünüyor, işine odaklanamıyordu. Kızın bu öfkesini kırması lazımdı ne yapıp edip. Zira az önce Albay'dan işittiğine göre, tez vakitte evleneceklerdi. Fakat nasıl aşabilirdi o öfkeyi, henüz sebebini anlamlandıramazken? Doğruları söylemişti, öyle ya. Hakikati işitmek zoruna gittiği için tokat atıp kaçmıştı kız. Lakin eli de pek ağırdı. Leon sanki o an idrak eder gibiydi: Bu kızdan çekeceği vardı.

Tutkudan AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin