2- "...ve sen benim."

7.3K 148 26
                                    


Hilal herkesin uyumayı sürdürdüğü şu vakitte hamama girmiş, bedenini az önceki günahının izlerinden arındırmaya çabalarken, ne yapmış olduğunu yeni anlıyordu sanki. Gözleri yaşlarla doldu. Nasıl yapmıştı bunu? Yalnızca bir kez görmüş olduğu bir erkeğe, bir sonraki görüşünde nasıl teslim olmuştu? O duyumsadığı arzu da neyin nesiydi? Hiç bilmediği yönüyle tanışıyordu Hilal. Bir erkek tarafından istendiğini anlayınca içindeki bazı arzulu duyguları okşanan her kadının yaşadığını tecrübe ediyordu. Başından aşağı döktüğü suya karıştı gözyaşları. Bacaklarının arasında ince bir sızı vardı. Elindeki bezle ovuyordu tenini. Teninin, Leon'un öptüğü, okşadığı, yalayıp emdiği her bir zerresini. Nasıl da kendinden geçmişti onun altında... Nasıl olurdu da bu denli bir zaafa kurban gidebilirdi!

Ablasıyla evlenecekti o adam. Ya kendisi ne olacaktı? Henüz on yedi yaşında olmasına karşın artık bakire olmayan bir genç kızdı o. Gün gelip birine gönlü düştüğünde ya da bir talibi çıktığında nasıl yapacaktı bu gerçekle?

Seninle evleneceğim, demişti adam. Yalnızca seviştiler diye... Sırf bunun için evlenmek... Hem de bir Yunan askeriyle... Hiç böylesini düşünmemişti. Fakat mecbur değil miydi?

***

Yatağında uzanırken bütün gerginliğini boşaltmış olmanın rahatlığıyla ve kızla yaşadığı o anların zevk veren hissiyle gülümsüyordu Leon. Nasıl azmıştı karşısında! Onu elde etmek için nasıl üstüne gitmişti... Lakin kız da çabuk teslim olmuş sayılırdı. Bütün o hayır, bırak deyişlerine rağmen eriyip gitmişti Leon'un altında.

Madem maksat Türk-Yunan ilişkisini geliştirmek ve bunu halka kabul ettirmekti, madem sırf bir Türk ile bir Yunan çocuklarının evlenmesi zaruri kılınmıştı, o Türk kızının kim olduğu ne fark ederdi?

Evlenmeye böyle mecbur ise, kesinlikle bu gece sevişmeye doyamadığı o vahşi güzel ile evlenmeliydi. Öbür kız da pekâlâ güzeldi. Fakat bundaki tutku ve şehvet hali, açıkça tatmıştı ki, bir başkaydı...

***

"Rahat yatabildiniz mi Kumandan Vasili?" diye soruyordu Albay Cevdet tüm misafirperverliği ile. Şu durumdan ondan başka bir de Yıldız memnundu. Şimdi Leon'un karşısındaki sandalyede oturuyor, yakında nişanlanacağı şu adama tebessüm etmeye utanıyorsa da gülen gözlerle bakıyordu. Onun dün gece şu salonun öbür tarafında bir koltuğun üzerinde ne yaptığından habersizdi. Kız kardeşiyle nasıl delice seviştiğinden, sonra bütün gece o anları zihninde tekrarlayıp uyuyamadığından, içten içe onunla evlenme kararı aldığından...

Leon'un gözleri Yıldız'ın yanındaki boş sandalyeye kayıyordu. Neredeydi kız? Dün geceden sonra karşısına çıkmaya cesaret edememiş olmalıydı. Halbuki o bütün gece kızın sabah ona nasıl bakacağını, nasıl tepkiler vereceğini düşünüp durmuştu.

Azize masaya yaklaşıp kocasının solundaki sandalyeye yerleşirken, Albay Cevdet, "Hilal yok mu Azize?" diye sordu. Leon'un gözleri merakla kadına dikilmişti.

"Kalkamadı," dedi Azize otururken. "Biraz rahatsızlanmış."

"Allah Allah, dün hiçbir şeyi yoktu," dedi Cevdet. Leon tebessüm etmemek için kendini zor zaptetti. Dün neler olduğunu bilselerdi...

Sahiden rahatsızlanmış olabilir miydi kız? Yok, yok, utancından gelmemişti muhtemelen. Bu vaziyet kısa süre içinde değişmeliydi.

***

"Teğmen!"

Leon babasının ve Albay Cevdet'in peşi sıra karargaha gitmek için konaktan ayrılacakken arkasından duyduğu seslenişle, anlık bir heyecana kapılarak dönüp baktı. Ah, Yıldız'dı bu, büyük olan... Ne sanmıştı? Hilal onu görmemek için kahvaltıya bile katılmamışken...

Tutkudan AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin