3- İki Yabancı

6.3K 148 59
                                    


Yatalı belki bir saati geçmişti fakat gözüne uyku girmiyordu Hilal'in. Aklı dün gece yaşadığı o akıl almaz deneyimdeydi. Sırt üstü bir pozisyon aldı yattığı yerde. Bacaklarını istemsizce, sanki orada yine Leon varmış gibi aralamıştı. Hatırladı: Dudaklarını öpüşünü, boynuna geçişini, o dil darbelerini... Elinin koynundan içeri girmesini, memesini sertçe sıkmasını... Karnını, göbek deliğini itinayla öpüp yalayışını... Ve kadınlığını...

Hilal'in eli bacak arasına kaydı. Usulca okşadı orayı. Kalçaları hafifçe oynamaya başlamıştı. Daha önce böyle bir arzu onu vurduğunda, bacaklarını sıkar ya da iki bacağının arasına üstündeki örtüyü sıkıştırırdı. Şimdiyse... Eli, dün gece onu çıldırtmak istercesine bir yavaşlıkta kadınlığına sürtünüp duran o alet gibi, Leon'un erkekliği gibi, yavaşça dokunuyordu yumuşak bölgeye. Derin bir nefes alırken gözlerini yumdu Hilal. Leon'un bugün ona nasıl yaklaştığını anımsadı, mutfakta... Çok ateşli bir erkekti. Kesinlikle.

Hilal onunla evlenmesinin en hayırlısı olacağını biliyordu. Madem bir kez onunla olmuştu... Madem onunla girmişti o günaha... Fakat aynı zamanda istememesi için de pek çok sebep vardı. Bir kere Yunan'dı o, işgalci bir Yunan. Ayrıca ablasıyla evlenmesi konuşuluyordu. Ve sonra... Âşık değillerdi. Evet, Hilal ve Leon sevmiyorlardı ki birbirlerini. Yalnızca bir arzu dalgasına kapılıp hataya düşmüşlerdi, şimdiyse kendilerini evlenmek üzere bulacaklardı. Bu böyle mi olmalıydı?

Kasıklarındaki o istek bir an için onu dürtüyordu. Kalkıp Leon'un yanına gitsin diye. Hayır, asla! Kendisini baştan çıkaran bu adam, onun gelecekteki hayatını mahvetmişti! Bir daha asla girmeyecekti onun koynuna.

***

Ertesi gün.

"Evet, Cevdet? Fikrin nedir?"

Vasili ve Cevdet konağın balkonunda oturmuş, kahvaltı öncesi birer Türk kahvesi içiyorlardı. Dün Vasili'nin ona münasip bir dille açtığı meseleyi uzunca düşünmüş, nihayet şimdi karara bağlayacaktı.

"Kumandanım, şayet dediğiniz gibi, Leon ve Hilal'in gönlü düştüyse birbirine, Leon'la Yıldız'ı evlendirmek mevzubahis bile olamaz elbette." Kahvesinden bir yudum aldı. "Hem maksat bir Türk-Yunan evliliği ise..."

Vasili başını sallıyordu. O çoktan kabullenmişti. Onun için detaylar fazla mühim değildi.

"Lakin, öte yanda Yıldız'ın kalbinin kırılmasına da benim gönlüm razı olmayacaktır."

"Bu hususta ne yapabiliriz Cevdet? Biz büyükler, bu kabahati işledik, gençlere danışmadan karar aldık. Şimdi bunu biz halletmeliyiz."

"Öyle, kumandanım, öyle..." Birkaç saniye düşündü Cevdet. Sonra, "Bu mevzuyu Hilal ve Leon'la beraber konuşmamız lazım gelir," dedi. Vasili de ona hak vermişti. Cevdet seslendi, Azize'ye Hilal'in uyanıp uyanmadığını sordu. Teğmenin zaten içeride bu konuşmanın neticesini beklediğini biliyordu.

"Çağır da gelsin Azize. Yıldız'a ses etme. Mesele mühim."

***

Hilal babasının çağrısı üzerine balkona çıktığında, orada, ayakta dikilen Leon'u görerek ürperdi. Konuşulacak mühim meselenin ne olduğunu anlamıştı şimdi. Leon gözünü dikmiş, gülümsemeden fakat gözlerinde bir tebessümle kıza bakıyordu. Hilal ona kaçamak bir bakış attı.

"Hilal, geç otur kızım," dedi Cevdet. "Siz de oturun teğmen."

Hilal yutkundu. Sandalyelerden birine geçti usulca. Leon da onun karşısındakine oturmuştu. Gözleri kızın yüzünü buluyor, sonra Albay Cevdet'ten çekindiğinden midir nedir, başka yöne kayıyordu. Bilseydi Albay Cevdet, bir yanında oturan şu teğmenin, diğer yanında oturmakta olan o tazecik, güzeller güzeli kızıyla o gece neler yaşadığını bilseydi... Aralarında yalnız birbirini düşünüyor olmak dışında nasıl somut, tensel bir bağ kurulmuştu, bilseydi...

Tutkudan AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin