Bölüm 5- Duş

19.8K 240 18
                                    

Gözlerimi daha aralamadan o güzel kokuyu aldım. Temiz ve çiçeksi bir kokuydu. Sanki her tarafımı sarmalamış gibiydi. Gözlerimi yavaşça araladığımda ise bu kokunun çarşaflardan geldiğini fark ettim. İyi de çarşaflarım böyle kokmazdı ki benim.

Aceleyle kalkarken neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Arabada saatlerce ağladıktan sonra yorgun düşüp uyuyakalmış olmalıydım. Peki burda ne işim vardı? Bay Rosenrot beni manastıra bırakıp gitmemiş miydi?

Bunları düşünürken odayı inceliyordum. Tanrım oda neredeyse bizim yatakhane kadar büyüktü. Lila ve beyaz renklerde döşenmişti ve bu renkler bezelye çiçeklerini çağrıştırıyordu. Kocaman bir yatak, kocaman bir dolap ve kocaman bir masa vardı. Odadaki her şey o kadar büyüktü ki kendimi ufacık hissetmeme neden olmuştu. Yavaşça odanın camına doğru yaklaştım. Alışkanlığım olduğu üzere altı çanı çalmadan uyanmış olmalıydım. Güneş daha yeni doğuyor bahçedeki havuzu aydınlatıyordu. Ah Tanrım o gerçekten havuz muydu yoksa şu deniz dedikleri şey miydi? Manastırdaki rahibelerden bazıları denizlerin kocaman havuzlar olduğunu söylemişlerdi.

Bakışlarımı bu nefes kesici manzaradan ayırıp odaya çevirdim. Odada birisi tek birisi çift kanatlı iki kapı vardı. Tek kanatlı kapının kolunu çevirmemle hayrete düşmem bir oldu.

Neredeyse odanın yarısı büyüklüğünde bir banyo karşımda duruyordu. Banyo olmasına banyoydu ama tuhaf şeyler de vardı içinde. Camdan bir odanın içinde duvara asılı tuhaf bir metal vardı. Metalin asılı olduğu duvarda düzinelerce düğme vardı. Düğmelerden birine basmak için kendimle verdiğim savaşı sona erdirip arkama döndüğümde onu gördüm.

Kendimi. Tanrım ayna dedikleri şey bu muydu? Lavabonun üzerindeki duvara asılmış devasa bir şeydi. O kadar gerçekti ki dikkatli bakmasam karşımda başka birisinin durduğuna yemin edebilirdim. Temkinli adımlarla aynaya yaklaştım. İlk defa kendimi bu şekilde görüyordum. Tıpkı Betty'e bakmak gibiydi.

Yavaşça yüzümü incelemeye başladım. Gözlerimin altı ağlamaktan şişmişti. Yoksa bu onların normal hali miydi? Mary hep çok çirkin olduğumu söylerdi ve sanırım o haklıydı. Saçlarım yolunmuş mısır püsküllerine benziyordu. Saçlarımı düzeltmek adına ellerimi kaldırdığım sırada bedenimi sıkı sıkıya saran beyaz sargıları fark ettim. Üzerimde rahibelere yakışmayacak cinsten açık kıyafetler vardı. Ah tanrım kıyafetlerimi kim değiştirmişti?

Aceleyle odaya dönüp kıyafetlerimi aramaya başladım. Sargılar hareketlerimi engelliyor ve yer yer canımı acıtıyordu. Büyük dolaba yönelip kapaklarını açmamla şoka uğradım. Burada yüzlerce hatta binlerce kıyafet vardı ama hiçbiri benim kıyafetlerime benzemiyordu.

Telaşla dolabın kapılarını kapattım. Odadan acilen çıkmam gerekiyordu çünkü bu oda besbelli bir başkasına aitti. Başkasının odasında onun dolabını karıştırırken yakalanırsam bu hiç iyi olmazdı.

Çift kanatlı kapının yanına vardığımda kapının aniden açılmasıyla korkuyla sıçradım. İşte şimdi bitmiştim. Daha ilk günden başkasının odasını karıştırırken yakalanmıştım.

Girenin Bay Rosenrot olmasıyla telaşım neredeyse iki katına çıkmıştı.

"Günaydın kızı-"
"B-ben çok özür dilerim Bay Rosenrot inanın bilmiyordum efendim. Lütfen beni affedin." Alnımdan soğuk terler akıyor bacaklarım tir tir titriyordu.
"Sen neyden bahsediyorsun Isabella?" Adımı telaffuz edişi öyle ilahiydi ki neredeyse tüm korkumu unutup ona hayran hayran bakacaktım.
"Ah Bay Rosenrot ben bilmiyordum buranın başkasının odası olduğunu lütfen merhamet edin efendim." Cümlemi bitirip yüzüne kaçamak bir bakış attığımda kaşlarını çatık görmek istediğim en son şeydi. Hemen başımı öne geri eğdim.

Babacık ve Küçük RahibeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin