#3 MASUM

12 2 0
                                    

Biz düşüncelerimizi çoğu zaman omuzlarımızda taşırız.
Ahmet Hamdi Tanpınar

°°°

"Abla!" Arda'nın sesiydi beni uykumdan uyaran. Öyle bir bağırmıştı ki yatakta sıçramıştım. "Abla, yardım et!"

Hızla odadan çıktım. Gözüm kolidordaki saate takıldı. Saat sabah dokuza geliyordu. Sesin geldiği yere, mutfağa koştum. Kapıdan gireceğim sırada onu gördüm. Daha on yaşındaki kardeşim mutfağın köşesine sığınmış ve iri gözlerle tezgaha bakıyordu. Tezgahın yarısı alevler içindeydi. Ocaktaki tava yanıyordu ve tezgahtaki havlu tutuşmuştu.

Büyük adımlarla tezgaha ilerledim. Küçük bedenim telaşla yoğurulmuş gibiydi. Her bir zerremde korku, başroldeydi. En alt çekmeceden yeni bir havlu alıp lavabonun altına tuttum. Yaptığım şeyden ne kadar emin olmasamda emin adımlarla ilerliyordum. Bu nasıl bir çelişkiydi?

Islak havluyla, yanan havlunun üzerini kapattım ve tezgahta sürükleyerek lavobaya attım. Akan suyun altından sağlam havluyu alıp tavayı tuttum ve onuda lavaboya bıraktım.

Suyla buluşan ateş geride yoğun bir duman bırakarak söndüğünde Arda'nın yanına gittim. Korkudan titriyordu. Yere oturmuş sadece bana bakıyordu. Yanına oturdum ve ona sarıldım. Sık nefeslerime onun nefesleri eşlik ediyordu. Mutfak küçük sayılmayacak bir duman bulutu altında kalmıştı.

"Sadece sana kahvaltı hazırlayacaktım." Sesi o kadar ürkekti ki gözlerimi kapatmama sebep oldu. Kendinden onca kat büyük bir kedinin karşısındaki bir kuş gibiydi. O kadar korkak ve o kadar ürkek.

"Korkma, ben yanındayım."

O günün üzerinden sekiz yıl geçmişti. Bedenimde yine aynı panik vardı. Herkes bi tarafa koşarken olduğum yerde kalakalmıştım.

"Eylül!" Arkamı döndüm. Doğum günü kızı yerde yatıyordu. Ağabeyi ile bir adam başındaydı ve onu uyandırmaya çalışıyorlardı. Bir anda kendimi onların yanında buldum. Ben yere oturup bir elimi kızın koluna koyduğumda ağabeyi bana baktı.

"Ne oldu ona?" diye sordum. Adam tekrar kardeşine baktı ve onu kucağına alıp ayağa kalktı. Onlar önde ben arkada mekanın çıkışına koştuk. Boğazım acıyordu ve gözlerim sızlıyordu. Mekandan çıkıp kenardaki duvara tutundum. Mekandan en son biz çıkmıştık.

Doğum günü kızına baktım. Ağabeyi onu yere yatırmış bir yandan adını fısıldıyor bir yandan saçlarını okşuyordu. Adam kafasını kaldırdığında göz göze geldik.

"Gel ve bana yardım et, durma orada öyle!" Tutarsız adımlarla hızla yanlarına gittim. Dizlerimin üzerine oturdum ve kıza baktım. Narin bedeni, paniği ve korkuyu kaldıramamıştı. Yanlarındaki adam küçük bir pet şişedeki suyu bana uzattı. Panikten titremeye başlamış olan parmaklarımla pet şişeyi kavradım. Zorlukla kıza birkaç yudum su içirdiğimde her şey daha iyiydi.

Kız kendine gelmiş ve gözünü açtığı ilk anda elimi tutmuştu. "Yanımda kal." İnce sesi zar zor duyulmuştu. Ağabeyine baktım. Kaşlarını çatmış kardeşine bakıyordu. Ne oldu ve nasıl oldu bilmiyorum ama bir süre sonra kendimi onların arabasında bulmuştum.

Doğum günü kızının adı Eylül'dü. Şu anda ağabeyinin arabasının arka koltuğunda uyuyordu. Peki benim bu arabada ne işim vardı?

"Eylül, böyledir." dedi kısık sesiyle, ona baktım. Sert ve olgun bir sesi vardı. Yirmi yedi ya da yirmi sekiz yaşında olabilir miydi?

"Anlamadım?" Arabadaki nefes seslerine katılan tek ses bize aitti ve kısık birkaç kelimeden oluşuyordu. Düz bakışlarını bir an bile yoldan ayırmadı ve seri bir şekilde arabayı kullanmaya devam etti.

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin