#8 ENKAZ

4 1 0
                                    

Gel, öyle bir apansız,
ellerim yansın ah ellerinde...
Mabel Matiz

Rüzgar saçlarımı savurmaya devam ederken Demir'in bana uzanan eline baktım. İçimdeki o his; bana o elin güven ve umut dolu olduğunu söylüyordu. O hissin üzerine kitabın kapağını gürültüyle kapattım ve elini tuttum. Elimi kavrayan eli sadece iki saniyeyi benimle paylaşmıştı. Elimi elinden kurtarıp montumun cebine koydum ve dükkana doğru ilerlemeye başladım.

Demir yanımdan yürürken dükkanın ağır ve camdan kapısını açtım. Demir kapıyı açmamda yardımcı olurken içeri girdim. Tezgahtaki genç çocuk dükkana kimin girdiğine bakmak için bize baktı ve gülümsedi. Dükkanı dolduran taze kahve kokusu iyi gelmişti.

"Hoş geldiniz Demir Ağabey." Anlamsız gözlerle Demir'e baktım. O ise hiçbir tepki vermeden tezgaha ilerledi.

"Ne haber Can?" İçimden ağız dolusu gülmek gelse de kendimi tuttum ve Demir'in yanındaki yüksek ahşap tabureye oturdum. Dükkan, ahşap ve eskiyi andıran objelerle doluydu. Çekilmiş kahve kokusu bir yolunu bulsa tüm şehri kaplayabilirdi.

Bir süre sonra kahvelerimiz önümüze konduğunda avuçlarımı sıkı sıkıya sardım karton kutuya. Sıcak oluşuna aldırmadan kahveyi yudumladım ve kokladım. Kahve kokusu -ki kendisine kefilim- beni sakinleştiren tek kokuydu. Acı kahveden tekrar bir yudum aldım ve gözlerimi kapattım. Bu huzurdu.

Bakışlarımı Demir'e çevirdim ve yüzümdeki gülümseme yavaşça silindi. Bakışları yüzümde usul usul gezdi ve en sonunda kahve gözlerime daldı. Sanki bir okyanusun dibinde saklı hazineyi arıyormuş gibi her taşın altına baktı. Aradığını buldu, cebine attı ve suyun yüzeyine çıktı. Kafamı çevirip dükkanın büyük camından dışarı baktım.

Kahvemden içmeye devam ettim ve bir an olsun Demir'e bakmadım. Dakikalar geçti, kahvem bitti. Boş karton kutuyu tezgahta ileri sürükledim ve ayağa kalktım. Demir kolumu tutup ona bakmamı sağladığında kalkan tek kaşına baktım ve dudaklarımı araladım. "Evde işim var Demir."

Kafasıyla onayladı ve masanın üzerindeki araba anahtarını eline aldı. Ayağa kalktı ve kolumdaki kolunu yavaşça aşağı sürükledi. Elimi avuç içine aldı ve sanki hiçbir şey yokmuş gibi çıkışa ilerledi, peşinden beni de götürerek. Dükkanın camını geçtiğimiz sırada durdum ve onun da durmasını sağladım. Durdu ve bana baktı.

Ellerimizi işaret ettim, ellerimize baktı. Elim avucunun içinde kaybolmamıştı ama sanki savunmasız bir balık gibi kalmıştı. Düşüncelerimle oynayan kedi, o balığı yuttu. "Hayırdır?"

Koca bir kahkaha attı ve sağ elini ensesine attı, hafif bir şekilde ovaladı. "Alışkanlık..." diye mırıldandı. Sonra elimi bıraktı ve arabaya ilerledi. Arabanın kapısı açtığında ben hâla olduğum yerdeydim. Alışkanlık?

Esen rüzgar saçlarımı geriye attı ve biraz önce beslediğim kedi gelip bacaklarıma sürtündü. Eğilip kediyi kucağıma aldım ve Demir'e baktım. Sonra onu orada bırakıp arka yoldan eve doğru yürümeye başladım.

"Alya?" O seslendi, ben durmadım. Arabanın kapısını sinirle kapattı ve tekrar seslendi. "Ne bu şimdi?" Güldüm sessizce ve arkamı dönme gereği duymadan seslendim.

"Alışkanlık."

°°°

Bir oda. Duvarları siyaha boyalı. Elimde bir kova beyaz boya vardı. Kovayı yere bıraktım ve hiç düşünmeden elimi kovaya daldırdım. Elimin her bir zerresi beyaza boyanırken kovadan çıkardım ve elime baktım. Mermer zemine kolum boyunca uzanıp dirseğimle buluşan beyaz boya damladı ve o tıp sesi odada yankılandı.

Elimi karşımdaki duvara yasladım ve güçlükle bastırdım. Duvarda kalan el izimde onca yol saklıydı. Onca acı, onca keder ve onca sabır.

Elimde hissettiğim minik ama keskin acıyla gözlerimi açtım ve kucağımdaki kediye baktım. Masumca gözlerime baktı. "Pekala, bir acı da sen bırakabilirsin. İzin veriyorum." Usulca başını okşadım ve sokağa baktım. Kedi birkaç kere mırladı ve kucağımdan indi. Binanın çaprazındaki çöp tenekesine yol aldı ve beni ardında bıraktı. Sonra kulağıma bir kelime doldu.

"Alışkanlık."

Binanın girişindeki kaldırım taşına oturmuş dakikalardır sokağı izliyordum. Ayağa kalktım ve eve çıktım. Annem mutfaktayken sesimi çıkarmadan odama geçtim. Masadaki edebiyat soru bankasını alıp camın önüne oturdum.

Sonraki üç saatim o camın önünde, o kitapla geçmişti. Bir ara Arda odama elinde tepsiyle gelmiş ve yemek yemem için zorlamıştı.Sonra erkenden yatağa girmiş ve kendi kafamda günü bitirmiştim.

°°°

"Eğer o sesini kesmezsen," uykumdan o birkaç kelime ile sıçramıştım. Yan odanın kapısı gürültüyle açıldı. Hızla yataktan kalkıp odadan çıkmam bir saniyeme bedeldi. "seni öldürürüm."

Arda ile kolidorda yüzyüze geldiğimizde annemlerin odasına koştum. Kapıyı hızla açmayı denedim ama kilitliydi. "Anne?" Avuç içim çoktan kapıyı dövüyordu.

"Mehmet, yapma böyle ne olur..." Annem hıçkırıklarının arasında cümle bile kuramazken Arda da kapıya hızla vurdu.

"Anne, kilidi aç!" Arda kendini tutamayıp küfürlerini kolidora tablo misali astı. "Açın kapıyı!"

Kapıdaki camı kırma düşüncesi tek bir sese kadar yoktu. Tek bir tokat sesine kadar... Kırılan cam, kan damlalarımla beraber etrafa kondu. "Defol buradan!" O adamın bağırması umurumda olan bir şey değildi.

Kırılan camdan elimi soktum ve kapıya takılı anahtarı çevirdim. Kapı kilidi açıldığında hızla içeri girdim. Annem yatağın yanında, yerde otururken o adam, yatakta oturmuş bize bakıyordu. Yüzündeki o iplemez duruş beni çileden çıkarıyordu.

Kapı girişinde ve hemen sağımda bulunan yüksek zigondan aldığım çerçeveyi o adamın kafasına attığımda Arda'nın beni arkasına alması bir olmuştu. "Seni ben varya..."

"Baba, dur!" Arda'yı önümden çekememem yetmezmiş gibi hedefi ben olan o yumruklar ona iniyordu. "Bırak onu! O senin oğlun!" Odada sesler birbirine girmişken o adamın bir anlık boşluğu ve Arda'nın geri çekilmesi o adamı yere düşürmüştü. Arda beni bir an bırakmadan belimden tuttu ve kaldırdı. "Alya!"

Annemin çığlıklarıyla odadan çıkarıldım. "Arda, beni bırakmazsan..." Beni banyoya götürmüş ve kapıyı üzerime kilitlemişti. "seni affetmem."

Bana cevap vermeyi bir kenara bırakıp gitmişti. Onca kavga sesi ve annemin Arda'yı kurtama çabaları tüm evi doldururken benim sesim evde duyulmaz olmuştu. Dakikalar sonra kırık dökük bir banyo ve yıkık dökük bir ben kalmıştım.

Ev, çarpan bir kapı sesinden sonra yalnızca hıçkırık seslerine ev sahipliği yapmış, bütün öfkeyi bedenime kilitlemişti. Sabahın tüm ışığı banyonun küçük camından banyoya sızdı. Sırtımı yasladığım kapının kilidi açıldı. Kalkıp odaya geçtim. Telefonumu alıp evden çıktım ve ardımda iki enkaz bıraktım.

Binadaki komşular kapılara çıktığında tek bir tanesiyle bile göz göze gelmeden binadan çıktım. Karı-koca arasına girilmez davası artık son bulsaydı hâla umut edebilirdim. Asla o adamı şikayet etmeyen anneme, şikayetleri yetersiz gören polise ve hayata, biraz daha umut besleyebilirdim.

Elimdeki telefona baktım, 07:02. Arayabileceğim tek bir numara varmış gibi düşünmeden numarasına dokundum. Binanın önünde; siyah atlet, gri pijama ve çıplak ayaklarımla onu aramıştım. Bir tek ondan umut beklemiştim o an.

Çalan telefon sustu ve telefonu cevapladı. Önce biraz sustuk. Sonra derin bi nefes aldım. "Alya?" İşte o zaman bir kuş kanat çırptı. Sokaktaki kedi suyunu içti ve huzurla mırladı. İçimdeki bebek yastığına sarıldı. "Geliyorum"

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin