Jisoo's POV
Bahçedeki kuş cıvıltıları, rüzgârın sesi...Şehirliler burada yaşamak için ölüyordu, köydeki diğer insanlar da oldukça mutlu gibiydi burada olmaktan. Ama ben nefret ediyordum. Siz şehirlilere sesleniyorum, cidden sandığınız gibi bir numarası yok buranın.
Gözlerimi birkaç kez kırptım, ardından yavaşça doğruldum. Küçük evimizin küçük mutfağına yönelttim adımlarımı. O kadar küçüktü ki evimiz, hemen ulaşmıştım. Şehirli bir ailenin çocuğu olup, bizimkinden çok daha büyük olan bir evin koridorunda yürürken yorulmak isterdim. Tamam, bu çok abartıydı. O kadar da nefret etmiyordum.
"Günaydın!" Neşeli görünmeye çalışarak söyledim. Dara unnie ve büyükannem çoktan masaya oturmuştu. Henüz yemeye başlamadıklarını bilmek için önlerindeki tabakların dolu olduğunu görmeme gerek yoktu. Bu, bizim ailemizdeki en önemli alışkanlıklardan biriydi. Yemekleri mutlaka beraber yerdik. Bu köyde tek keyif aldığım şey buydu, neredeyse.
"Bugün normal gibisin." Dara unnie, çatalına takılı zeytini ağzına götürmeden önce söylemişti. Zeytini çiğnerken gülümsüyordu. Dediklerinden hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim. Espri yapıyor gibi görünüyordu ama hiçbir şey anlamamıştım. Üstelik durum böyleyken büyükannem bile gülüyordu.
"Neyden bahsediyorsun?" Yere, büyükannemin yanına otururken söyledim. Elimde olmadan onun nasırlarla dolu ellerine bakmıştım. Annemizle babamızı kaybettiğimiz o kazadan sonra, çocukluğumdan beri bana ve Dara unniye bakıyordu. Oldukça zor şeyler yaşamıştı. Neyseki Dara unnie büyümüştü ve köyde küçük bir kuaförü vardı. Bu yüzden büyükannemin daha fazla çalışmasına gerek kalmamıştı. Yine de hayatını, hayatımızı düşününce oldukça üzgün hissediyordum.
"Kim Jisoo, galiba bugün de normal değilsin? Neyin var senin?" Ah evet şu gariplik konusu. O an aklımdan uçup gitti tüm üzüntüm. Dün ne yapmıştım ki? Hatırlamaya çalıştım fakat dün hakkında en ufak bir şey bile hatırlamıyordum.
"Hayır, gayet normalim...ama...şey dün ne yaptım ki?" Okula gitmek için birazdan evden çıkmalıydım, bu yüzden ekmeğime hızlıca reçel sürerken sordum. Dara unniede, daha önce hiç görmediğim bir yüz ifadesi vardı. Zaman zaman benimle uğraştığı olurdu ama hiç bu kadar gevşek görmemiştim onu.
"Ciddi olamazsın! Dün sabah kahvaltıda en sevdiğin şey vardı..." Ah, en sevdiğim şey? Kahvaltıda? Muhtemelen soğanlı yumurtadan bahsediyordu. Ne diyebilirim ki, dünyadaki en müthiş lezzet. Zenginlere ve şehirlilere özendiğim doğru fakat hiçbir yemeği soğanlı yumurtaya değişmem. Belki tavuk ve pirinç biraz zorlar ama...Herneyse. "Ama sen iğrenç koktuğunu falan söyledin. Üstüne yerde yemek yemeyeceğin konusunda direttin. Oldukça gariptin, cidden. İçine bir başkası mı girdi yoksa?" Gülmeye başladı.
Bense içimde iki parçaya bölünmüştüm. Hem endişeli, hem de meraklıydım. "Yanılıyor olamaz mısınız? Ben böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum." Ayağa kalkarken söyledim. Artık evden çıkıp okulun yolunu tutmam gerekiyordu. Ne Dara unnie ne de büyükannem herhangi bir cevap verdi. Sanırım şaka yaptığımı düşünüyorlardı.
Ben onlardan yanıt beklerken ikisinin de dikkati televizyondaydı. Haberler açıktı ve, spiker bir ay sonra bir kuyruklu yıldızın, Dünya'nın çok yakınından geçeceğini ve yıldızı çıplak gözle görebileceğimizi söylüyordu. Aman ne önemli bir mesele. Ben onlara tuhaflığım hakkında hiçbir fikrimin olmadığını söylüyorum, onlarsa önemsiz bir habere veriyorlar tüm dikkatlerini.
Yanaklarımı şişirip üşengeççe çantamı aldım ve çıktım.
*
"Hey, Jisoo!" Chaeyoung'un bağırışıyla üzerime doğru gelen bisikletliye baktım. Lalisa, bisikleti sürüyordu ve Chaeyoung onun arkasına oturmuştu. Kenara çekilmesem az daha beni ezeceklerdi.