Hastanenin arka sokağında küçük, etrafı ağaçlarla çevrili kafeye geçtiklerinde Kyungsoo hala kaçıp kaçamayacağını hesaplıyordu.
Orta yaşlarda bir kadın onlara yaklaşıp gülümsedi.
"Ne alırsınız?""Ben limonata alacağım. Ve... Kyungsoo?"
Kyungsoo başını kaldırıp doğrudan ona bakan Jongin'i gördüğünde hızlıca kadına döndü.
"Ben... Kahve alayım.. Sütlü."Kadın başını sallayarak yanlarından ayrıldığında Jongin dirseğini masaya dayayıp kafasını eline yasladı.
"İçinden bana sövüyor olmalısın.""Sana biriyle yüz yüze görüşmek için hazır olmadığımı söylemiştim."
Kyungsoo hala ellerine bakıyor ve parmaklarıyla oynayarak kendini oylamaya çalışıyordu.
"Konuşurken karşıdakine bakmamak kabalık değil mi Soo?"Bunun üzerine bakışlarını ellerinden kaldırdı ve doğrudan gözlerini Jongin'e dikti.
"Birini sırf sesini duymak için yalan söyleyip korkutmak da kabalık. Ama sen bunu yaptın.""Vay be..." bu sefer Jongin geriye yaslandı ve biraz uzaklaştı. "...Korkunç bakıyorsun. Ama önceden de demiştim, gözlerin çok g-"
"Limonata kimeydi?"
Kadın bir anda yanlarında bittiğinde Jongin konuşmayı kesti.
"Bana."İkisi de içeceklerinden birer yudum aldıklarında Kyungsoo karşısındaki çocuğu inceliyordu.
"Tek arkadaşının ben olduğumu düşünmüyorum, Jongin.""Hm?" Jongin ağzındaki pipeti ısırarak ona anlamaz bir bakış attı
"Konuşkansın, özgüvenin var... Tek arkadaşın ben olamam."
"Emin ol öylesin. Ve göründüğüm kadar rahat biri değilim. Şey...."
"Böyle yüz yüze konuşunca pek rahat değilim. Ha, lafını mı böldüm? Ne diyordun?"
"Yüz yüze rahat edemiyorsun yani..." Jongin devam etmek yerine telefonunu eline aldı. Birkaç dakika sonra Kyungsoo'nun telefonu titredi.
Jongin:
Yüz yüze rahat edemiyorsan
Böyle konuşuruzSoo:
Karşımda otururken
Buradan mı konuşacağız
ㅋㅋㅋㅋㅋㅋJongin:
Senin istediğin bu değil mi?"Aslında, değil." Kyungsoo telefonu bırakıp konuştuğunda Jongin de aynı şekilde telefonunu cebine koydu. "Aslında gerçekten birkaç yıl önceki gibi insanların arasında rahatça gezebilmek istiyorum ama..."
"Ama ne?"
"Kafamdaki seslerden sonra, kimseye güvenemem. Yani her dakika birinin beni öldüreceğini hissetmektense sokakta yürümemek daha mantıklı değil mi?"
"Kimse seni öldürmeyecek, Soo."
"Hm? Nereden biliyorsun bunu?"
"Yani, tamam... Kötü insanlar olduğunu kabul ediyorum ama bir yerde insanlara güvenmeye başlaman gerekiyor."
"Tanrı aşkına, Jongin. Anneme de güvenmiyorum. Sadece... Anlayamazsın bunu. Anlatamam zaten. Boşver."
Jongin kaşlarını çatarak masada biraz öne eğildi ve Kyungsoo'ya yaklaştı.
"Kimseye mi güvenmiyorsun?""S-sanırım-"
"Bana da mı?"
"Hah? Bu hileli bir soru mu?"
"Joker kullanmak ister misin? Aslında o kadar da zor bir soru değildi."
Jongin güldüğünde Kyungsoo da kıkırdadı.
Tanrım, güldüm mü ben az önce? Diye düşünürken gülmeyi kesti ve başını eğdi."Bilmiyorum... Sanırım sana da güvenmiyorum."
"Sanırım dedin, bence bu iyi bir şey."
"Öyle mi?"
"Yani güvendiğinden emin değilsen, güvenmediğinden de emin değilsin demektir."
"A-" Kyungsoo konuşacakken Jongin yavaşça masaya vurdu ve güldü.
"Ayrıca, bilmem farkında mısın ama benimle oldukça rahat konuşuyorsun!"
Kyungsoo bunun farkındaydı. Yine de bunu Jongin'den de duyması şaşkınlığının artmasına neden olmuştu.
"Evet... Rahat hissediyorum.""Bu harika."
Birkaç saniye ikisi de konuşmadı ve öylece masaya yaslanmış bir şekilde birbirlerine baktılar. Kyungsoo uzun zamandan beri ilk defa birinin gözlerinin içine bakabiliyor ve gülebiliyordu. Jongin'e bu yüzden oldukça minnettardı. Aslında uzun süreden sonra olan ilk şeyler onlar değildi.
Kyungsoo uzun zamandan sonra kalbinde garip bir çarpıntı hissetmişti. Ama bunun Jongin yüzünden olmadığını umuyordu."Teşekkürler Jongin."
Jongin garip sessizlik bozulduğunda afalladı.
"Ne için?""Hiç, öylesine."
**
Kafeden kalkıp sokakta yürümeye başladıklarında hava çoktan kararmıştı.
"Evin buraya yakın mı?""Evet. Ama lütfen bırakmayı teklif etme."
"Nede-"
"Evimi görmeni sağlarsam gece paranoyaklaşırım. Her an biri gelebilirmiş gibi."
"Ama..." Jongin ellerini ceketinin cebine koydu ve etrafa bakındı. "Tek başına rahat gidebilecek misin?"
"Evim fazla uzak değil. Sen arkanı döndükten sonra koşmaya başlayacağım."
Jongin duyduğu cümleyle kahkaha atmaya başlarken Kyungsoo da gülümsedi. Dalga geçtiğini sanıyordu muhtemelen, ama Kyungsoo cidden bunu yapmayı düşünüyordu. Jongin de onun yüzündeki ciddi ifadeyi fark ettiğinde gülmeyi kesti.
"Ha sen ciddisin?"
"Oldukça."
"Şey, tamam o zaman. Sonra görüşürüz mü demeliyim? Yani... Sonra görüşmek ister misin?"
Kyungsoo bir süre karşısındaki güzel yüzü inceledi ve gözlerini kaçırdı.
"Evet, sonra görüşürüz."Jongin duyduğu cevapla çapkın bir şekilde gülümsedi ve başını salladı.
"Harika! O halde tamam, arkamı dönüyorum."Jongin karşı yola doğru yürümeye başlasa da ardından durdu ve arkasına döndü.
"Hey, Soo!""Efendim?"
"Şey... Gidince bana mesaj at!"
"Tamam! Sen de!"
Jongin'in karşı yoldan onu duyması için bağırdıktan sonra arkasını döndü ve koşmaya başladı.
Jongin aklına gelen şeyle gülümseyerek bir süre gözden kaybolmasını izledi.
Koşarken bir penguene benziyor.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
pectora in unum || Kaisoo
FanfictionKim Jongin: Selam, biraz geç bir saatte mesaj attığım için özür dilerim... Kim Jongin: Doktorum Lee Shin senin numaranı verdi Do Kyungsoo: Sen kimsin? Kim Jongin: Adım Jongin. Bay Shin aynı hastalığa sahip olan biriyle konuşmamın terapiye iyi gele...