We are friends... aren't we?

231 34 26
                                    

Gelen korna sesiyle şu aralar sürekli aklımda olan onlara benzediğimde alakalı düşüncelerden kurtuldum ve yanımda duran arabaya baktım.
"Hoseok... gelmeyeceğim."
"Hadi ama! Yoongi uzaklaştırma almış. Seni sıkıştırıp-"
Sözünü tamamlamadan elimi ağzının üzerine koydum ve etrafa bakarak ona yaklaştım.
"Ne konuştuğuna dikkat et. Kimse duymamalı."
Hızla kafasını salladı ve dudaklarının üzerine fermuar çeker gibi yaptı. Gülümsedim ve kapıyı açıp arkaya oturdum.
"Yanıma gelsene."
"Hayır."
"Tahmin edeyim. Seni görmelerini istemiyorsun."
"Bak. Benimle takılınca akıllanmaya başlamışsın."
Kıkırdadı.
"Ama şöyle diyim. Eğer görecekleri varsa bagaja girsen bile görürler." dedi ve gaza bastı. Bir süre gittikten sonra evle alakası olmayan bir yolda olduğumuzu fark ettim.
"Nereye gidiyoruz?"
"Bir şeyler yapalım beraber diye düşündüm."
"Düşündün? Neden bana soramadın acaba?"
"Bilmem. Büyük ihtimal olumsuz cevap alacağım için."
"Yanılmışsın."
"Vay! Ciddisin?"
"Hı hı... ama annemi aramam gerek."
"Ona arkadaşınla Han Nehrine gittiğini söyle." dedi "arkadaş" kelimesini vurgulayarak. Gülümsedim.
"Söylerim." dedim ve telefonumu elime alıp annemi aradım. Çok fazla çalmadan açtı.
"Alo?"
"Anne. Naber?"
"Her zaman ki gibi işte. Kardeşini okuldan almaya gidiyordum. Senden ne haber? Bir şey mi oldu?"
"Yok. Yani... evet. Arkadaşımla beraber bir şeyler yapacağız da..."
Hoseok'un kıkırdamasıyla durdum ve gülümsememi genişlettim.
"...bu gün biraz geciksem sorun olmaz değil mi diyecektim."
"Tabiki bir şey olmaz." dedi her halinden mutlu olduğu belli bir şekilde.
"Arkadaşlarınla uzun süredir bir şeyler yapmıyordun."
Uzun süredir arkadaşım yok çünkü...
"İsmi ne?"
"Hoseok."
"Hmm... Erkek yani..." dedi ve kıkırdadı. Gözlerimi devirdim.
"Anne. Öyle bir durum yok."
"Tamam tamam." dedi ve tekrar güldü.
"Kendine dikkat et. Seni seviyorum."
"Ben de seni." dedim ve telefonu kapadım.
"Her yaptığın şeyi annene haber veriyor musun böyle?"
"Evet. Sen ailene ne yaptığını söylemez misin?"
"Annem... yok. Babam da beni pek umursamıyor. Tek umursadığı kişi o sürtük kız arkadaşı." diye mırıldandı.
"Uh... üzgünüm."
"Neden? Buna sen mi sebep oldun?"
"Bu bir özür değildi. Sadece üzgün olduğumu belirttim." dedim ve gözlerimi kıstım. Aynadan bana baktı ve kıkırdadı.
"Tamam tamam kızma."
O anda Hoseok hakkında neredeyse hiç bilgim olmadığını fark ettim. Hoseok her zaman Yoongi'yle yakındı ama benimle hiç yakın olmamıştı. Yoongi'yle yakınken de sadece uzaktan selamlaşıyorduk.
"Geldik." dedi ve arabadan inip benim kapımı açtı. Gülümsedim ve arabadan indim.
"Teşekkür ederim beyefendi. Çok incesiniz."
"Ne? Bana ince mi diyorsun?" dedi ve birden hiç beklemediğim bir hareketle t-shirt'ünü yukarıya sıyırdı.
"Bu kasları görüyor musun? Sensin ince."
"Anlıyorum... ama bence onu indir." diye mırıldandım bakmamaya çalışırken.
"Uh peki." dedi ve t-shirt'ünü indirip bagajı açtı. Daha sonra bagajdaki pizza ve içecekleri aldı.
"Açsın değil mi?"
Kafamı olumlu anlamda salladım ve bagajı kapattım.
"Merak etme seni almadan hemen önce aldım. Soğuduğunu sanmıyorum."
Gülümsedim ve elinden almak için hamle yaptım ama o beni engelledi.
"Yoo." dedi ve arabayı kilitledi. Daha sonra Han Nehri'nin kenarına gidip banklardan birine oturdu ve pizza ve içecekleri de yanına koydu. Ben de pizza ve içeceklerin öbür tarafına oturdum ve alçalan güneşte mükemmel görünen Han Nehri'ni izlemeye başladım.
"Yemezsen soğuyacak ve ben boşuna soğumaması için çabalamış olacağım." dedi elindeki pizzanın yarısını ağzına sokmadan önce Hoseok. Onun bu haline yarı gülümseyerek yarı da iğrenerek bakıp bir dilim aldım ve ısırdım.
"İçecek?" dedi ve elindeki pizzayı bırakıp soğuk çay ve birayı bana doğru uzattı. Elimi soğuk çaya doğru uzattım ama o birayı daha öne çıkarıp soğuk çayı almamı engelledi. Ama ben ısrarla soğuk çayı aldım.
"İçmez misin?"
"Pek sevmiyorum. Belki ilerleyen saatlerde içerim."
Kafasını anlayışla salladı ve şişeyi açıp birayı kafasına dikti. Bir süre hiçbir şey konuşmadan sadece yemek yedik. Daha sonra elini bana uzattı. Ona anlamsız anlamsız baktım.
"Ne?"
"Telefonunu ver. Fotoğrafını çekeyim."
"Ne? Niye?"
"Nö? Nöyö? Çünkü ben senin arkadaşınım ve Han Nehri'yle fotoğrafını çekmek istiyorum. Aslında sen istiyorsun ama bunu aslında sen de bilmiyorsun."
Tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Sadece şu lanet telefonu ver ve Han Nehri önünde poz ver."
"Pekala." dedim ve telefonu ona verip Han Nehri'nin önüne geçtim ve ellerimi arkamda birleştirip ona bakarak gülümsedim. Bir kaç farklı poz daha verdikten sonra yanına gittim ve oturdum.
"Nasıl oldu?"
"Cidden hiç sevgilin olmadı mı?"
Gözlerimi devirdim.
"Sana ne?"
"Hayır. Cidden sevimlisin lan! Sana neden kimse bakmamış acaba."
Omzumu silktim.
"Tombul olduğumdandır." diye mırıldandım. Hoseok ofladı.
"Tombul... Kısa... Geçmişte hata yapmış... Eşcinsel... Fakir... Onunla bununla yatıp kalkıyor... İnsanlar ne zaman başkalarını eleştirmeyi bırakıp sadece kendilerine bakmaya başlayacak acaba..?"
Söylediği şeyle gülümsedim. Ama birden yüzüm düştü.
"Hoseok?"
"Hm?"
"Sence yanlış mı yapıyorum?
"Ne konuda?"
"Biliyorsun... Onlar bana kötü şeyler yapıyor ama ben de onları kötü şeylerle tehdit ediyorum. Jimin'i eşcinsel olmasını açıklamakla, Chaeyoung'u da alışkanlığıyla tehdit ettim."
Hoseok bir süre durdu.
"Belki... ama bunu tüm ortaokul hayatın boyunca çektin. Aynısını lisede de çekmemek için bir şeyler yapman gerekiyordu. Ses çıkarmadın onlar artırdı. Belki de bu herkes için iyisidir. Sen iyisin onlar iyi..."
Gülümsedim.
"Teşekkür ederim."
"Ne demek? Biz arkadaşız... değil mi..?"

Yorum yapın nütfen:)
Seviliyonuz:)(:

UnicornHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin