Thirty Five

2.2K 191 18
                                    

Y/N: Üyeler birbiriyle daha önceden birkaç defa buluştu yani sadece sanal değillerdi, bu bölümde geçiyor ondan söyleyeyim dedim. İyi okumalar 💕💕

Sizi çok seviyorum...

Uzandığı koltukta doğrulup başını avuçlarının içine aldı gözyaşları akmaya başlarken. Biliyordu, Yoongi şimdi gelip içindeki bütün şüpheleri, korkuları giderecekti ama bu ağlamasını durdurabilecek bir sebep değildi. Farklı bir şehire gidecekti, yalnız kalabilirdi. Burada zar zor arkadaş edinmişken orada yaşayacağı zorluklar aklını kurcalıyordu. Asıl önemli olan bu da değildi, orada onu koruyacak, her zamanki gibi destek olacak arkadaşları ve sevgilisi olmayacaktı. Belki kendini koruyabilirdi ama arkasında birisini hissetmemek fazla savunmasız yapıyordu sizi. Tabii zamanla güçleniyordunuz da. Tecrübeliydi bu konuda.

Çelik kapının açılıp kapanma sesi gelince o tarafa yöneltti bakışlarını. Beklediği gibi gelmişti sevgilisi, onun yanında olmak için. Gülümsedi içtenlikle, yanaklarındaki ıslaklıklardan dolayı ne kadar içten olduğunu bilmiyordu ama gülümsemişti işte. Yoongi aceleyle gelip yanına kuruldu küçüğünün. Jungkook'un şehirden ayrılma olayı onu da etkilemişti fakat sevgilisinin bu derece üzülmesini beklemiyordu. Hayalleri gerçek olacaktı ve sadece geçici olarak ayrılacaklardı sonuçta.

Yüzünü avuçlarının içine alıp uzun ve yumuşak bir öpücük kondurdu gözyaşıyla bulanmış tuz tadındaki dudaklara. Jungkook kendini bebek gibi hissetmeden edememişti, bir olaydan hemen bu kadar etkilenmesi alışıldık değildi. Sonuçta neler atlatmıştı, öyle değil mi? Uzun zaman bu derece mutlu olduğundan olsa gerek dayanıklılığı düşmüştü sanki.

"Ağlama." Küçük gözleri dolarken hala bakışları yerde olan miniğinin düşmekte olan bir gözyaşından öptü. Ardından aynı kelebek öpücüğü burnuna, çenesine, dudağına ve alnına bıraktı. Karşısındakinin ağlamasına dayanamıyordu büyük olan, çok güzel yaşamışlardı birbirlerini bulduklarından beri, o kadar güzeldi ki önceden hayatlarını ele geçiren kötü tarafı unutuvermişlerdi birden. Ama gerçekleri görmeleri gerekiyordu. Her ne kadar kendi dünyalarında üzüntüye yer olmasa da nadiren o dünyadan çıkmaları gerekebiliyordu.

"Düşün ki, eskisi gibi ben Blogger'ım, sen anonimsin. Ben anonimime aşık olan bir blogger, sen Blogger'ına aşık olan bir anonim." Yoongi'nin yapmaya çalıştığı bir süreliğine sadece sanal bir ilişki yaşadıklarını düşünerek alışıkmış gibi davranmasıydı Jungkook'un fakat o kadar kolay değildi. Aşkla geçirdikleri her bir dakikayı, bu evi görmezden gelemezdi. Yapamayacağını bile bile onayladı sevgilisini küçük olan.

"Tamam Blogger. Eğer beni unutursan seni mahvederim ama, bil istedim." En sonunda büyük gözler, onu asıl rahatlatan kahveleri bulduğunda güldü ikisi de istemsizce.

"Geri geldi benim Kookie'm." Kollarını küçüğüne sardığı an üst üste çalan zille ayrıldılar birbirlerinden. Bu saatte olabilecek tek, daha doğrusu 5 kişi vardı. Namjoon'un işte olduğunu sayarsak sadece dördü gelmiş olmalıydı.

"BİZ GELDİK! Umarım özel bir anı bölmüyoruzdur, böldüysek de değer. Sonuçta biziz yani." Yoongi, Hoseok'a tepki verme gereği duymadan hepsini içeri davet etti. Salonda gülümseyerek Hoseok'un bağırışlarını dinleyen Jungkook, her ne kadar sevgilisiyle olan anlarının bozulmasına biraz sinirlense de diğer çocukların gelmesi daha çok mutlu etmişti onu. Uzun zamandır hep birlikte buluşmamışlardı. Ama birisi eksikti.

"Namjoon hala işte mi? Yalnız kalmıştır o." Jin'in yönelttiği soruyla Yoongi koltukta oturanları izlemeyi bırakıp ona döndü. Namjoon ve Jin'in eskisi gibi konuşmadıklarını sezmişti bu aralar nedense, ama Jin'in sorduğu soru bunu yalanlıyordu, değil mi?

"İstiyorsan ara sen onu, geleceğinden eminim." Kahve saçlı olan gergince bir nefes verip onayladı belli belirsiz kafa hareketiyle. Yoongi'nin bu konu hakkında şüphelenmesini istemiyordu, aralarını düzeltmeye çalışabilirdi ama her şeyin daha kötü hale gelmesine izin veremezdi. O telefonu eline alıp yalnız kalacağı herhangi bir odaya geçerken, sarı saçlı olan salondaki tekli bir koltuğa geçip diğerlerini izlemeye başlamıştı Jimin'le. Bu kadar çocuksu olmalarının sebebini daha küçük olmalarına verecekti fakat Hoseok'un ondan sadece bir yaş küçük olması bu seçeneği yok ediyordu. Bazı insanların ruhlarında vardı işte. İzledikleri üçlüde olduğu gibi.

"Bu şerefsizler sevişecekler diye senin yanına gelmeyeceklerdi, prezervatiflerini sakladım ancak geldiler." Hoseok, Jungkook'un yanına sokulurken aynı anda Taehyung ve Jimin hakkında söyleniyordu. Hepsi, "Her şey yolunda, biz aynen böyle kalacağız. İçin rahat git." mesajı verme amacı altında yapılıyordu fakat büyük gözleri gülmekten küçülen çocuk bunun farkında bile değildi. O çoktan kaptırmıştı kendini en sevdiklerine.

"Yalan söylüyor Kook. Biz prezervatif bile kullanmıyoruz be! Neden kullanalım, hamile kalabileceğim sanki! Başta biraz kızdık tabi de sen olunca konu, hemen bıraktım herifimin kemerini." Çok normal bir konudan konuşuyormuş gibi gülümsemiş ve o da diğer tarafına yanaşmıştı Jungkook'un. Ortalarındakinin ise tek yaptığı ikisini de gülümseyerek izlemekti.

"Tae'mle yaklaşık 2 haftadır sevişemiyorum ve hepsinin sebebi de bu piç. Yemin ediyorum sokağa attıracağım yakında." Jimin ve Hoseok her ne kadar sürekli kavga ediyormuş gibi görünseler de ikisi de birbirlerine ne kadar değer verdiklerini biliyorlardı. Atlattıkları az şeyler değildi. Taehyung'la birlikte olmalarını bile Hoseok sağlamıştı, ondan nefret etmesi mümkün müydü ki?

"Yılışmayın, ikinizi de keserim." Tabi ki en sonunda Yoongi dayanamayıp ikisini de koltuktan atmış ve kendi kollarına hapsetmişti birkaç dakika öncenin aksine yüzünde güller açan sevgilisini.

O sırada Jin, Namjoon'u aramakla meşguldu. Birkaç dakika sonunda derin bir nefes alıp kaydırabilmişti parmağını ekranda. Sesini yaklaşık bir haftadan beridir ilk defa duyacaktı ve nasıl bir tepki vereceği konusunda endişeleri vardı. Hadi ama, bu kadar zor olmamalıydı! Sadece ortağının evine gelmesini, herkesin burada olduğunu söyleyecekti.

"Alo, Namjoon?"

"Efendim Jin?" Namjoon'un diğer yandan gelen duygudan yoksun sesi Jin'in kalbini nedensizce kırmıştı. Her şeyi bu kadar çabuk atlatıp duygularını silebilmiş miydi? Jin içindeki vicdan azabıyla savaş verirken, Namjoon cidden kendine gelebilmiş miydi?

"Ş-şey... Biz Yoongilerdeyiz de... Şey... Herkes burada, seni de çağıralım dedik." Kekelemek elinde olmayan bir şey olmasına rağmen kendine kızmadan edemiyordu Seokjin.

"Dedik mi, dedin mi?" Dediklerini en başında anlamamıştı Jin. Kafasında o kadar farklı düşünce varken nasıl odaklanabilirdi ki duygudan yoksun kelimelere?

"Ne?"

"Boşver. Ben... Geliyorum." Sevdiğinin hiçbir şey demesine izin vermeden yüzüne kapatmıştı Namjoon. Kesinlikle fazla tepki vermiyordu, kalbi kırılmıştı. Hem de çok. Kendisi ona olan aşkını ilan ederken Seokjin'in bencilce sadece kendi düşüncelerinden bahsedip onu sevmediğini söylemesi fazlasıyla kırmıştı onu haklı olarak.

Jin ise şu an öfkeden başka ne hissettiğini bilmiyordu. Telefonu suratına kapamasıyla rasgele bir tekme savurdu odada ama Jin'in bilinen bir özelliği daha vardı. Sinirlenince her zaman sakar olurdu. Ayağına önündeki sehpadan dolayı bir acı saplanınca yastığı suratına kapatıp uzunca bir çığlık attı. Günlerce yaşadığı bu duygu karmaşalarından sakat kalacaktı fakat daha kendisi bile çözemiyordu ki onları bir başkası çözsün...

Özür diliyorum bölüm için, normalde anlatımlar da hoş olur ama bu hiç içime sinmedi.

Umarım az da olsa gülümsetebilmişimdir.

💕🌼💕

Blogger//YoonKook Texting ✓  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin