Umarım beğenirsiniz...
Bahçedeki hizmetli seçme merasiminden sonra bizi hamama benzeyen büyük bir banyoya getirdiler ve yıkanmamızı istediler. Yıkandıktan sonrada hepimize farklı renklerde aynı tip elbiseler vererek giyinmemizi beklediler. Açık mavi rengindeki tüllü uzun elbiseyi üzerime geçirdikten sonra saçlarımı kolumdaki lastikle topuz yaptım ve beni bekleyen kadına yürüdüm.
"Prens William odasında seni bekliyor." Dedikten sonra peşinden gelmemi işaret ederek beni bir odaya götürdü ve kapıda bıraktıktan sonra başka yöne gitti. Derin bir iç çektikten sonra kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Prens William odanın ortasındaki kocaman yatakta yatıyordu. Kollarından birini başının altına koymuş diğeri ise karnının üstündeydi. Gözleri kapalı ve nefes alış-verişi düzenliydi. Sessiz adımlarla yanına yaklaştım ve onun huzurlu yüzüne baktım birkaç saniye. Uyurken sert ve sinirli halinden hiçbir şey kalmamıştı. Kitaptan bildiğim kadarıyla veliaht prens olduğu için omuzlarında büyük bir yük vardı ve bu da onun eğlenmesini ve çocukluğunu yaşamasını engellemişti.
Elimi kaldırarak onu dürtmek üzereyken bileğimi tutarak beni kendine çekti, yüzüm yüzünden birkaç santim uzaktayken gözlerim kendiliğinden irileşti. Yeşil gözleri yüzümü incelerken nefesimi tuttum. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra kolumu bıraktı ve yerinden doğruldu.
"B-ben özür dilerim." Dedim. Kekelediğime şaşırmıştım çünkü bu ilk kez başıma geliyordu. "Önemli değil bir daha uyuyorsam odada durma." Dedi soğukça.
"Peki, beni çağırdığınızı söylediler." Dedim. Hayatım boyunca bu kadar kibar olmasam da canımdan olmaya niyetim yoktu.
"Bana çay ve tatlı bir şeyler getir. Mümkünse kendin yap, aşçının yaptıkları tatsız ve tahta gibi oluyor." Dedi ve tekrar kendini yatağa bıraktı.
Odadan çıkarak hamama giderken gördüğüm mutfağa yöneldim. Mutfakta birkaç kişi dışında kimse yoktu. Elinde kepçeyle kazanın yanında dikilen kadın beni görünce kaşlarını havaya kaldırdı.
"Ne istiyorsun?"
"Prens William için tatlı yapacağım." Dediğimde gözlerini kıstı.
"Ne yapacaksın? Ona göre malzeme çıkaralım." Dediğinde birkaç saniye düşündüm. Çikolatalı kek yapabilirdim ancak malzemeler burada var mıydı bilmiyorum.
"Siz bana tüm malzemelerin yerini gösterin ben gerekeni alırım." Dediğimde kadın birkaç saniye tip tip baksa da kepçeyi kenara bırakarak kiler olduğunu düşündüğüm yere ilerledi. Peşinden giderek tek tek rafları gezdim ve ihtiyacım olan şeyleri topladım. Mutfağa geri döndüğümüzde büyük bir kap alıp malzemeleri tek tek koyarak karıştırdım ve bulduğum kalıba döktüm. Mutfağın bir köşesinde altında ateş yanan fırın benzeri bir şey vardı. Kadın kalıbı elimden alarak ona yöneldi ve birkaç ayar yaptıktan sonra kalıbı içine koyarak beklememi işaret etti.
10 dakika sonra kek pişmişti, kalıbı çıkardıktan sonra masaya koyarak dilimledim ve tabaklardan birine iki dilimi koyup yanına çayı da koyarak mutfaktan çıktım. Prensin keke vereceği tepkiyi kestiremiyordum, beğenmezse suratına fırlatabilirdim ve bu benim için iyi olmazdı. Odanın önüne gelince kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Prens bu sefer masasında bir takım kâğıtlara bakıyordu. Tepsiyle birlikte yanına giderek keki ve çayı masaya bıraktım, beni görünce kâğıtları kaldırdı ve gözlerini keke dikti.
"Sen mi yaptın?" yüzündeki ifade tam olarak 'yesem zehirlenir miyim acaba?' ifadesiydi.
"Evet." Dediğimde eline çatalı aldı ve kekten bir parça bölüp ağzına attı. Keki yerken yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu.
"Daha önce hiç böyle bir şey yememiştim," Dedi ve beni baştan aşağı süzdü. "beğendim." Dediğinde derin bir soluk aldım.
Kekinden yemeye devam ederken beklemediğim bir soru sordu.
"Neden adın Midnight?" Dediğinde ne cevap vereceğimi bilemedim. 'Benim adım Gece, siz Türk olduğumu anlamayın diye İngilizce karşılığını söyleyeyim dedim o da Night oluyordu saçma geldiğinden Midnight dedim.' mi diyecektim?
"Gece yarısı doğduğum için bu ismi vermişler." Dedim kısaca.
"Çıkabilirsin." Dedikten sonra kâğıtlarına geri döndü. Gözlerimi devirdikten sonra boş tabağı ve bardağı alarak odadan çıktım. Bulaşıkları mutfağa bıraktıktan sonra ne yapacağımı bilemeyerek sarayın içerisinde dolanmaya başladım. Bir süre dolaştıktan sonra ağlama sesi duymamla durakladım ve sese doğru yöneldim. Mary merdivenlere çökmüş ellerini yüzüne kapamış bir şekilde ağlıyordu.
Bu sahne kitapta da olduğundan şaşırmamıştım, Prensin ilk zorbalığını yaptığı zamandı. Yanına giderek merdivene oturdum ve elimi omzuna koyarak sıvazladım. Yerinde sıçrayarak bana döndü.
"Sen miydin? Korktum." Dediğinde gülümsedim. "Ne oldu?"
"Prens Sebastian bana çok kötü davrandı, hâlbuki prenseslere karşı böyle değil." Deyip ağlamaya devam edince kollarımı ona doladım.
"Sana yardım edeceğim." Dediğimde burnunu çekerek kollarımın arasından çıktı.
"Nasıl yapacaksın onu? Bir prense kafa tutabilir misin sen? Anında gönderirler bizi." Dedi ve ellerini gözlerine götürerek akan yaşları sildi.
"Sen benim kimlere kafa tuttuğumu bir bilsen." Diye mırıldandım kendi kendime. "Bir şey mi dedin?" diye sorduğunda sırıttım. "Sen benim dediklerimi yap gerisine karışma, merak etme bana hiçbir şey olmaz. Şimdi söyle bakalım var mısın?" dediğimde gözlerini kırpıştırdı birkaç saniye.
"Neye var mıyım?"
"Ukala prense haddini bildirmeye."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dileğim Gerçek Oldu!
Genç KurguAnsızın düştü kitabın dünyasına Gece, bir yandan en büyük hayalini yaşarken bir yandan da yaşayacağı zorluklardan korkuyordu. Adı üstünde Gece'ydi o, içinde yıldızları ve ayı barındıran sonsuz karanlıktı. Girdiği dünya tek tek yıldızlarını koparaca...