Mükemmel diye tabir edilebilecek kadar yumuşak tonda ilerleyen notalara kendimi kaptırmış elimde aynam, bilmediğim bir sokakta yürürken karşıdan geliyor. Ve yere kapaklanmama neden olsa da parfüm olmadığı çok belli olan o dayanılmaz kokusu burnuma dolup bedenimi ele geçirirken her yer kararıyor, küçük bir patlama ve BOM!!
Lanet olsun! Yine aynı kabus. Evet, kabus çünkü aşk biz fahişelere göre değil. Ben aşık olma hakkımı bakireliğimi yoldan geçen hiç tanımadığım birine verdiğimde kaybettim. Yavaş yavaş nefes alışverişimi kontrol altına almaya çalışırken etrafıma bakındım. Yine aynı sahne, dağılmış bir oda, yerdeki kıyafetler, sızmış aptal bir adam, henüz yeni doğmaya başlayan güneş... Her zamanki gibi, biraz sonra kalkıp üzerimi giyineceğim ve bir daha bu eve adımımı bile atmayacağım. Monoton hayatlı bir fahişe kulağa nasıl geliyor ama?!
Soğuk suyun yüzümdeki zaten çoktan akmış makyajımla oluşturduğu şeyi, henüz bunun adını koyamadım, izledikten sonra çantamdaki makyaj çıkarıcıyı aldım. Yanımda gezdiriyorum, çünkü zaten bir evim yok. Ha, evim yok derken akşam ev sahibinden gelen 'Ben senin yerine eşyalarını çöpe yolladım. Bir daha bu sitenin önünden geçtiğini görürsem seni polise yollarım küçük bayan' mesajindan bahsediyorum. Kahrolası bunak!
İçeride hayvan sesi çıkaran bu yaratığın evinden bir an önce çıkmak için yüz bakımımı yarım bırakıp deri pantolonumu zayıflıktan kırılacakmış gibi duran bacaklarıma geçirdim. Tişörtümü kafamdan geçirip, kan kırmızısı (kırmızının en sevdiğim tonudur.) Vanslarımı ayaklarımla buluşturdukdan sonra ceketimi, çantamı ve telefonumu kapıp şu hayvanın evinden çıktım. Sokak kapısını araladığımda solgun güneşin altında parıldayan sokağın aslında Daisy'nin evinin bir alt sokağı olduğunu anlamam biraz uzun sürdü.
Sağ taraftan gitmem mi, sol taraftan gitmem mi daha kısa olur diye düşündükten sonra sağ tarafta karar kıldım. Sessiz sokakta ayak seslerimin yankısını dinleyerek yürürken herkes öldü mü acaba, diye düşündüm. Ah, şu Holmes Chapel, her sabah fahişe kişiliğim kalkıp tanımadığı bir evden uzaklaşırken her köşeye sessizlik hakim olur. Eğer sabah 5 ila 6 arası evden çıkarsanız ve birkaç kişi görürseniz çok şanslısınız demektir.
Gözüme küçük bir şeker dükkânının vitrini ilişti. Kafamı kaldırıp yürümeye devam edecekken camın yansımasında bir ruh gördüm, ben. Ah, makyajsız ne kadar da iğrenç görünüyordum. Olduğum yerde durup etrafıma bakındım. Bomboş bir sokakta makyaj yaparak yürümenin pek bir zararı olmazdı ha? Hem zaten bir ruj, kapatıcı ve şeftali tonunda bir allık yeterdi harikalar yaratmam için. Elimi, içinde bir tek benim eksik olduğum, çantama daldırıp makyaj çantamı aradım. Bavul gibi çantaları çok seviyorum, içine cidden her şeyi koyabiliyorsunuz. Ah, evet, bir evim de olmadığına göre...
Rujumun dudaklarımda oluşturduğu renk değişimini aynadan takip ettikten sonra koca çantamın içine dengeli bir şekilde yerleştirdiğim makyaj çantasına rujumu koyarken sol omzuma bir öküz çarptı ve kıymetlim yerle buluştu. Şu an aklımdan sadece bu kabusun gerçekleşmesinden korktuğum geçiyordu. Götüm üç buçuk atıyor! Cesaretimi toplayıp -ki bu sadece birkaç saniye sürdü- gözlerimi açtım. Gözleri muhteşemdi! Bi farklı bakıyordu, içinden kıvılcımlar çıkıyor gibiydi. Dirseklerimin üzerinde doğrulup kalkmam için elini uzatan öküze baktım. Tam ben elimi uzatırken eline garip bir şekilde baktı ve geri çekildi. Elini yumruk şeklinde yapıp garip bir şekilde "Ya-yanarsın. Dokunma." diye kekeledi ve arkasına bakmadan hızlıca geçip gitti. Kokusu...
Aman Tanrım! Mükemmel kokuyordu, rüzgar gibi esip geçmişti ve ben yanındayken bile bu kokuyu alamamış mıydım!? Gerizekalı beyinsiz Nora. Aşık olmak yasak anlamıyor musun? Hiçbir şey düşünme ve yoluna devam et. AH TANRIM!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELP ME
Short StoryHer sabah başka bir yatakta uyansan, üstelik senin seçimin olmadan. Herkes sana farklı baksa, her gün bir başkası olsan nasıl hissedersin? Peki ya çok başarılı olsan, herkesin hayali gibi bir hayatin varsa? Yine de sevgisiz bir hayatın olurdu belki...