•2•

320 80 39
                                    

     Saat tam 06.03 kendime gelmekte zorlanıyordum gördüğüm o rüya her gözlerimi kapadığımda karanlıkta zihnimde canlanıyordu. Sanki orada, rüyanın içinde yaşanan her bir şey gerçekti ama bir o kadar da gerçekliği imkansızdı. Nasıl bir paradoksun içine düşmüştüm böyle.

Yaşadığım şokun etkisiyle ayağımın acısını unutmak üzereydim, oturduğum yerde eğildim ve ayak parmaklarıma baktım. Baş parmağım hafif kan toplamıştı acıyla ellerimin arasına aldım fakat ellerimin sıcaklığı dahada canımı yakmıştı. Hızla ayağa kalkıp sekerek mutfağa gittim, buzluktan buzdolabı poşetinin içine sıkıştırılan dondurulmuş bezelyelerden birini aldım.
Sandalyeyi çekip oturdum, elimdeki çorabı giydikten sonra yavaşça baş parmağıma inanılmaz soğuk bezelyeyi bastırdım. Soğuk o kadar rahatlatmıştı ki anlatmaya kelimeler yetersiz kalırdı.

Karnıma doğru çektiğim bacağımı kendime biraz daha yaklaştırdım, dizime başımı koyduğumda yorgun olduğumu hissettim.
Kafam kazan gibiydi ama dinlenmek için yeterince vaktimde yoktu, hayat gerçekten bu kadar zamansız olmak zorundamıydın?
Ayağıma bastırdığım bezelyeyi buzluğa geri koydum ve sekerek odama dönüp dolabımdan umursamazca giyecek birşeyler çıkardım. Tshirtü kafamdan geçirirken çok dikkatli olmalıydım ama tüm dikkatim boşunaydı sanki, başımdan geçerken yüzüme sürten kumaş damarlarımdaki kanı harekete geçirmişti.

Giyindikten sonra korkakça aynanın karşısına geçtim, yüzümdeki beyaz bant o kadar çirkin duruyordu ki çıkarıp atmak istedim.
Yanağıma yapıştırılan bantı dikkatlice söktüm, bezi çıkardığımda gördüklerimle şok oldum.
Parça parça kesikler bembeyaz suratımda lekeler oluşturmuştu, dokunmak istiyordum ama acısıyla çığlık atmaktanda korkuyordum. Çekmecemi açtım ve üzerinde çocukça figürleri olan iki tane yara bandı çıkardım, bantları yavaşça kesiklerin üzerine yapıştırdım.

Evden çıkmak üzere buzdolabına tekrar baktım yarısı yenmiş bir tost vardı ve gerçekten mide bulandırıcı gözüküyordu, elimle ağzımı burnumu kapatıp koşarak kapıdan çıktım.
Servise bindiğimde tüm yol boyunca dün gece başıma gelenleri düşündüm, onun yüzünü görmekten korkuyordum çünkü ona o kadar çok sorum vardı ki bana kızmasından çekiniyordum.
Okula geldiğimizde dikkatsizce ders programıma baktım ama kafam hala başka yerlerdeydi, kağıdı çantaya attıktan sonra dersimin olduğu binaya doğru ilerledim.

"Ah gerçekten çok yorgunum, tüm gün yatmak istiyorum." diye homurdanırken sağ tarafımdan gelen bir darbeyle kendimi yerde buldum, üzerimde çocuğun biri yatıyordu.
"Şaka mı şimdi bu? Kalk üzerimden."
"Özür dilerim sadece koşuşturuyorduk sana defalarca bağırdım ama çekilmedin gerçekten çok özür dilerim, iyi misin?" cevap vermeye gerek yoktu omuz silkerek yanından uzaklaştım.
Üzerimi temizlerken üzerine düştüğüm bacağımda yırtıklar vardı büyük bir of çekerken binaya girmiştim.
Sınıf kapısı kapalıydı saate baktım, yanlış gelmem imkansızdı.

"Günaydın beni aramadın." arkamdan gelen sese dönüp baktığımda tüm gece rüyamı kabusa çevirip kalbimi yiyen çocuğu görücektim.
"Baraqyal?" şaşırmış ama aynı zamanda kızgın bir ifadeyle yüzüne bakıyordum. O da aynı şaşkınlıkla bana bakıyordu, elimi kaldırdım ve ona doğru uzattım.
"Bak işte dün elimin üzerine yazdığın şey, bu senin ismin değil mi?" elimi avucunun içine aldı ve yazdıklarına tekrar baktı, reddederek kafa salladı.
"Evet bak aynı dün yazdığım gibi Batıkan yazıyor. Baraqyal nereden çıktı?"

Nasıl yani Batıkan mı? Elime yazdığı şeye dünden beri bakmamıştım, elimi avuçlarından çektim ve kendime çevirip baktığımda gerçekten silikte olsa Batıkan yazıyordu. Ama bu imkansız sabah yazdığı mesajda da aynı isim vardı, hızla çantayı açtım ve ön gözden telefonumu çıkardım.
Mesajlara girdiğimde sabah aldığım mesajdan eser yoktu.
"Ama sabah bana yazmıştın ve mesajın sonunda da Baraqyal yazıyordu eminim yanılıyor olamam." anlam veremiyordum, kafamı sağa sola çaresizce sallarken beni izliyordu.

LANETİN KANATLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin