Merhaba, sevgili okur.
Artık yıl dönümünün içine girdin ve bize katılmış oldun. Senden istediğimiz, arkana yaslanman ve bu zamana kadar, Wattpad üzerinden okuduğun her şeyden farklı bir hikayeye kendini hazırlaman. Unutma, bize katıldığın, yıl dönümü yolculuğunda, okudukların birer kurgu olsa bile referansını gerçek hayattan alan bir kurgu. Bu hikayede klişeler yok, toz pembe hayatlar yok. Aksine, varlığını bize hissettirmese bile aslında hepimizin hayatının tam orta yerinde bulunan olaylar var. Bize katıldığın için teşekkürler.Bizi tanımak isterseniz, instagram hesaplarımızın kullanıcı isimlerini, buraya bırakacağım. Soru ve görüşlerinizi bize oradan iletebilirsiniz. 🙏
Dilara Yüksel; nabbicanki
Gürkan Kahramanoğlu; giodevdariani31Aralık 2007/ Flashback-Rüya
"Yardım edin! Çocuklarım var beni bırak lütfen! Benden ne istiyorsun seni tanımıyorum bile!"
Kulağıma dolan acı çığlıkların etkisiyle bir anda yatağımdan doğruldum. Duyduğum sesleri, anlamlandırmakta güçlük çekiyordum. Olan biteni anlamak adına ani bir hareketle odamdan çıktım. Koridordan koşarak merdivenlere ulaştım, vücudumda ani şokla uyanmanın etkisini hissediyordum. Kafamın içinde uğultular dönüp duruyordu, attığım adımlar birbirine dolanıyor, merdivenlerden inerken sendeliyordum. Aşağıya vardığımda, gördüklerim beni bozguna uğratmıştı. Öfkeyi ve şaşkınlığı, vücudumun her bir uzvunda dalga dalga hissediyordum. Gecenin karamsar yanının içine dolduğu karanlık odayı, şöminenin ışığı kırıyordu. Işığın yansıdığı yerlerde oluşan, yer yer gölgeler evin kanlı zeminin aydınlanmasına yetiyordu. Bu manzaradan sonra, evin geniş salonu gitmiş yerine beni kapana kıstırmak istercesine üzerime gelen duvarlar gelmişti. Vücudumdaki kanın her damlasının, beni terkettiğini hissediyordum. Damarlarım büzüşüyor, kaslarım benden bağımsızca seğiriyordu. Kafamın içindeki uğultu, yerini derin bir ağrıya bırakmıştı. Karşımda oturduğu sandalyeye sıkıca bağlandığı belli olan ve suratı önüne düşmüş bir adam vardı. Ağzından çıkan cümleler hırpalandığı için uğultu halinde geliyor anlaşılması güç bir hal alıyordu, ama ben bunların bir yaşam yakarışı olduğunu biliyordum. Beyaz gömleğine bulaşan kanlardan ne kadar acı çektiğini tahmin edebiliyordum. Şömine ışığının izin verdiği kadarıyla görebildiğim teninde, ezikler oluşmuştu. Gözlerimi yaşadığı olay yüzünden yorgun düşmüş adamdan sinirle çevirdiğimde, artık ne olup ne bittiğini merak etmiyordum. Babam dediğim adamın ne kadar acımasız biri olduğu, yeniden suratıma tokat gibi inmişti. Arkasından siluetini seçebildiğim kadarıyla sol elinde tuttuğu içki şişesini ağzına götürüp güçlü bir yudum aldı. Ardından, masanın üzerine doğru uzanıp, bir bıçak aldı. Aldığı bıçağın onu güçlü kıldığına inandığı için, acizliğinden haberi olmadan gülümsediğini biliyordum. Ağır ağır bana döndü ve sanki bir babanın oğluna verebileceği en güzel hediyeyi veriyormuşçasına, ruhunun pisliğini bulaştırdığı elleriyle bıçağı bana uzattı. Kendi pisliğini, banada bulaştırmak istiyor, buna ihtiyacım olduğunu düşünecek kadar güçsüz olmamı bekliyordu.
"Gel buraya ve bize katıl."Dedi sakince.
Hiçbir şey demeye gerek duymadan, gözlerimi acizliğini elinde tuttuğu bıçakla kapattığını düşünen adamın gözlerine diktim. Ona baktığımda içimde karşı konulamaz bir nefret belirdi. Ben, onun hayal kırıklığıydım bunu görebiliyordum, ama o da benim hayal kırıklığımdı. Olmak zorunda olduğuna inandığı adam, bana annemi kaybettirmişti. Annemin buradan giderken, onunla beraber beni de terketmek zorunda kaldığını unutamıyordum. Onun yüzünden hiçbir zaman bir ailem olmamıştı. Şimdi ise öldürdüğü kurbanların geride bıraktıklarını ailesiz kılıyordu. Bu düşünce, öfkeyle midemin kasılıp gevşemesine neden oldu. Bedenim, tenime aynı anda binlerce bıçak saplanıyormuş gibi acı çekiyordu. Bütün bunlara son vermek istiyordum, bu sonu gelmek bilmeyen ölümün ölümü çağırdığı kan gölünün bir parçası olmak istemiyordum. Tüm bu düşüncelerime rağmen, elindeki bıçağı almak için ona doğru adımlar atmaya başladım. Suratında, bu durumdan memnun olduğunun habercisi yayık bir gülümseme belirdi. İri cüssesi, dağınık saçları ve yıldızsız bir gecede yürüyormuşçasına tekinsiz bakan siyah gözleriyle odanın içindeki vahşeti arttırmaya yetiyordu. Tam karşısında durduğumda, eline doğru uzanıp bıçağı elinden yavaşça aldım. Gözlerimi elimde tuttuğum bıçağa indirdim, siyah ve metalik rengin karıştığı sivri ucunun bir boğazın şah damarına dayalı olduğunu düşündüm. Uygulayabileceğim azıcık bir kuvvet sonucu, elimin altında yitirilmiş bir can olacağı düşüncesiyle elimde tuttuğum bıçak kaldırabileceğimden çok daha fazla ağırlaşmıştı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıl Dönümü
RomanceGüç, biz insan ırkının en zayıf noktasıdır. Güce sahip olma isteğimiz o kadar kuvvetlidir ki, ona sahip olmak adına başvuramayacağımız yol, harcayamayacağımız kaynak yoktur. İşte tam da böyle bir istek için yıllar önce şeytanla yapılan bir anlaşmanı...