BÖLÜM 1

433 79 107
                                    


Ev demeye bin şahit isteyen, değil yüz bin şahit gelse de hepsini yalancı çıkaracak harabenin içinde açık olan kapıdan bir yaktıkları ateşe bir de tepemizde dikilen adamlara baktım. Hiç de bizim için mangalda ziyafet vereceklermiş gibi görünmüyorlardı. Ellerimiz bağlı, yerde oturduğumuza göre bu ziyafetin farklı bir parçası olacaktık.
Makbule yani Makbuş, kırk bölü dört yıllık arkadaşım tir tir titremeye başladı ama soğuktan değil.

"Bizim neyimize Hindistan gezisi?! Ben bu yaşımda hala annemi pazarda kaybetmekten korkuyorum!"

"Sakin ol Makbuşum.  Derin nefes al. Deriiinn... Bak böyle..."

Makbuş omuzuyla vurarak susturdu beni. "Başlayacağım nefesine de sana da! Birazdan bir gram alacak nefes bulamayacağız. Gezme sevdasına öldüler diye yollayacaklar tabutumuzu Türkiye'ye."

Sallanmaya başladı. "Oy anam... Beni gözünden sakınırdı. Elimi sıcak sudan soğuk suya sokturmazdı. Prensesler gibiydim ben baba evinde."

"Sen mi prensesler gibiydin baba evinde? Sırf abilerine hizmet etmemek için şehir dışına okumaya giden kim?"

"Yıldız, çok fena kayarım sana!"

"Tamam Makbuşum gider ayak ağzını bozma."

"Gider ayak mı?" Gerçek anlamda haykırarak ağlamaya başladı.

Başımızda dikilen eli sopalı, sakalı aklı, siyah renkte ama zenci olmayan adamlar Hintçe bağrışmaya başladılar.

"Bunlar küfür mü ediyor bize? Zaten öleceğiz son vuruşumu da yapayım. Ben de sizin gelmişinizi geçmişinizi..."

"Makbuş dur! Bir hanımefendi kuralı; öleceksen bile asla terbiyeni bozma!"
Boğazımı temizledim. Hindistan'ın ana dili İngilizce olduğu için anlayacaklarını ümit ederek İngilizce konuşmaya başladım. Tabi nezakette bulunarak Hintçe bir selam da vermeyi ihmal etmedim. "Nameste, nameste, size de nameste efendim."

Makbuş susamadı yine girdi araya. "Hani internette gördüğümüz karikatürde kanlar içinde yatan kadın kötü bir şekilde ölmemek için son nefesinde makyaj yapıyordu ya ha işte sen onun en beter vesiyonusun Yıldız!"

Makbuşu umursamayarak yüzüme nazik gülümsememi takındım. "Bizi burada misafir ettiğiniz için gerçekten mutluyuz ama üzülerek söylemeliyim ki bu misafirlik çok çok yanlış anlaşılacak. Siz şimdi bizi bırakın biz bu yanlış anlaşılmayı yanlış anlamayalım yanlış anlamayanlar da yanlış anlayanlara yanlış olduğunu anlatsınlar."

"Yıldız, ne diyorsun ya?"

"Makbuşum bu iş bende sen merak etme."

"Hala bu iş bende diyorsun ya! Senin yüzünden bu haldeyiz zaten! Biliyorsun ineklerin kutsal olduğunu niye inekle fotoğraf çektirirken ineğe kulak işareti yapıyorsun?!"

"Ben ne bileyim işin buraya kadar geleceğini? Tamam gezidekilerden biri demişti asayiş berkamel takılan tehlikeli gruplar var diye ama hiç bu kadarını tahmin etmiyordum ki!

Yine Hintçe bir şeyler konuştuklarını duyduğumda "Tamam." dedim."Bu mağara adamları İngilizce de bilmiyor, derdimizi anlatamadan cayır cayır yanacağız!" Fakat içlerinden biri diğerlerinin söylediklerini çevirince umudum geri gelmişti.

"Yıllardır topraklarımızı işgal ediyorsunuz. Artık siz İngilizleri burada görmek istemiyoruz!"

"Çok saygı değer beyefendiciğim, çok saygı değer olduğunuz kadar bizi çok da yanlış anladınız. Biz Türk'üz evelallah! Türkiye'den geliyoruz."

Adam sözlerimi Hintçe'ye çevirdiğinde aralarında değişik telafuzlarla "Türk" demeye başladılar.

Hint filmlerinden kaptığım birkaç kelimeyi belime silah olarak taktım. "Ji bhai ji! (Evet abi evet!)

2 APTALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin