Hayaletlere inanır mısınız? Şeytanlara? Öldükten sonra tekrar ayaklanan yaratıklara... Daha dinsel bir şey söyleseydim büyük ihtimalle çoğunuz evet derdi. Ama yok zombiymiş, yok "zaten hayal-et"miş. Aslında bana böyle dense bende inanmazdım.
Ama insanın tam karşısında bir tanesi oturunca bunu söylemesi o kadar kolay olmuyor.
Tabii siz anlamadınız şimdi. Neyse biz en baştan alalım.
***
"Anne! dolabın üstündeki bebekleri alır mısın, beni korkutuyorlar."
Annem sabırsızlıkla iç çekti.
"17 yaşındasın Erika ve bebeklerini atmak istemeyen sendin tatlım." diyince bende oflayıp yatağıma girdim. Tam karşımdaki dolaptan bana bakan chucky ve benzeri aptal bebeklerle göz teması kurmamaya çalışarak telefonuma odaklandım.
Erkek arkadaşım Mike'la konuşurken zaman oldukça hızlı geçiyordu ve uyumam kolaylaşıyordu.
Yaklaşık bir senedir çıkıyorduk. Pek ilerleme kaydedemesekte seviyorduk sonuçta birbirimizi. Okulda hep birlikteydik. Dışarı çıkıyorduk. Geziyorduk, eğleniyorduk. Ne zaman onunla konuşsam ilk günkü gibi heyecandan karnıma ağrılar giriyordu.Biraz daha geçmişime gidersek, biraz kafadan kırıktım. En azından ailem öyle olduğumu düşünüyordu. Yani 3'ten 8'e, 16'ten 18 yaşıma kadar iki kez, yaklaşk 10 yıl boyunca deli hastanesinde yattım. şuan hâlâ orda olabilirdim ama sonunda lanet doktorum biraz ara verilmesi gerektiğini söyledi.
O hastanenin kraliçesiydim resmen. Çalışanlardan sonra orada en uzun kalan tek küçük kız bendim. Bunca zamana rağmen doktorum bana bir kere bile gülmemişti. Çok adi bir herifti.
Ah, özür dilerim. Bir kere gülmüştü bana. Elektro şok terapisine giderken! Tabii o da destek verici bir gülümseme değildi."Belki fazla elektrikten yanar geberirsinde senden kurtulurum" gülüşüydü. Zaten tam olarak göremedim. Tekerlekli sandalyedeydim ve o beni sürüyordu. Teknik olarak onu baş aşağı bir biçimde görmüştüm. Elimden gelse onu orada parçalara ayırırdımda elim kolum bağlıydı.
Bu böyle olmayacak, biz daha geriye gidelim. Baya bir uzun zaman öncesine... hastane zamanlarıma...
***
Arkamdan gürültüyle gelen 3 polis arabası ve bir ambulansa inat tüm gücümle koşuyordum. Çocukluğumu yaşayamadan geçirdiğim dört duvarın arasına geri dönmek için aptal bir hamle yapmıştım ve şimdi ondan kaçıyordum.
Kafamdaki gerizekalının lafına inanıp kendimden geçmiştim ve evi yakmıştım. Polisi ve sirenleri duyunca kalktığım gibi ormana girdim ve koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden, bacaklarımı hissedemeyene kadar koştum. Durmadım ama yavaşladığımın farkındaydım.
Saklanmam gerektiğini anladığımda yakınlarda terkedilmiş bir eve girdim. evde eşyalar vardı ama hepsi eski püsküydü. Bi' yirmi yıllık vardılar. Evin en dibine, mutfağa girdim ve ortada duran alçak bir dolabın arkasına saklandım. Bir kaç saniye geçmeden girişten ayak sesleri duydum. Aklıma gelen ilk ve tek şey, onlardan kurtulmaktı. Anlamayanlar ve masumlar için tekrar söyliyim, onları öldürecektim!
Ayak sesleri yaklaşırken dikkatlice ayağa kalktım ve sessiz olmaya çalışarak tavanda asılı olan koca tavalardan birini aldım. Yanlışlıkla tavayı yanındakine çarpınca ses çıktı ve ayak sesleri hızlanarak yaklaştı. Kafamı dolabın üstünden azıcık kaldırıp geleni görmeye çalıştım.
Tek bir kişi vardı. Büyük ihtimalle dağılmışlardı. Bundan yararlanarak arkası dönük polise sessizce yaklaştım ve tam kafasının arkasına tavayla bütün gücümle vurdum. Tam olarak "DANN" diye bir ses yankılanırken adam yere yığıldı. Sesi duyan diğer polis bana doğru gelirken hamle yapmak istedim ama yan odadan direk önüme silahla çıkınca olduğum yerde kaldım. Yüksek sesle bağırdı.