*Yardım ettiği için Ecem'e çok teşekkür ederim :)
---------
Pencereden içeri giren güneşten her zaman nefret etmişimdir. İnsanlar güneşi, yazı sever. Ben kışı tercih ederim.
Uyandığımda kollarımda karıncalanma hissettim. Geçmesini bekledikten sonra kalktım ve telefonumu açtım.
“Ayça! Kalk okula geç kalacaksın!” Çokta umurumdaydı.
Homurdanıp yatağımdan kalktım ve üstüme siyah pantolon, beyaz tişört ve siyah hırka giydim. Genellikle kilolu olduğum için siyah giyinmeyi tercih ederim. Aslında kilomu kapatmak bi yana siyah en sevdiğim renktir. Siyahın her renge olan uyumunu seviyorum.
Kapatıcı sürdükten ve çilekli parfüm sıktıktan sonra aşağı inip anneme günaydın dedikten sonra dışarı çıktım.
Annem benim aksime zayıf ve uzun boylu. Keşke birazcık anneme çekseymişim, belki her şey daha iyi olurdu.
Buğra’nın evinin kapısına varınca, onu aradım. Meşgule attı. Birkaç saniye sonra aşağı kapı açıldı.
Buğra, liseye başladığım günden beri ilk ve tek en yakın arkadaşım. Buğra, kıvırcık saçlı, suratı hafif tombul –ama ona yakışıyor, benimki gibi değil-.
“Günaydın kötü saç gününde olan en iyi ve en sevdiğim aynı zaman ilk ve son arkadaşım!”
Saçlarım kıvırcık değil, ama düz de değil ne olduğunu bende bilmiyorum. Tek bildiğim çok kabarıyorlar!
“Günaydın dünyalı.” Buğra tatlı bir çocuktur ve fazla saftır. Ama onu iyi yapan şey de bu.
“Bu akşam cafede ufak bir konser varmış. Akustik? Ne dersin?” Müzik dinlemeyi çok seviyorum. Müziğin içinde ikinci bir yanımı buluyorum.
“Pekala. Saat kaçta?”
“Akşam 8?”
“Tamamdır.”
“İstersen seni almaya gelebilirim?”
“Gelmeseydin bir de odun!” derken karnına elimin tersi ile hafifçe vurdum ve güldüm. Sonra gülümsemem bir anda silindi. Sokağın karşısında okuldaki birkaç piç vardı. Yine toplanmışlar.
“Günaydın şişko!”
“Kilomu aldın sen? A-aa pardon ya sen zaten kiloluydun şişko!”
“Hanım evladı yakında gay çıkacak!” diye bağırdılar. Şaşırmadım.
Buğra bir anda durdu ve sinir haliyle birkaç hırıltı çıkardı. Sinir krizi geçirecek diye korkuyorum.
“Hey! Bana bak! Sakin ol. Kısa aralıklı, derin nefes al.” Derken Buğranın önüne geçtim ve yüzüne avucumun içine aldım, gözlerime bakmasını sağladım. Birkaç derin nefes aldım ve Buğra da tekrarladı.
Buğra çabuk sinirlenen, saf ve hassas bir insandır. Bazen sinir krizi geçirdiği için destek alıyor.
“Ne oldu? Yoksa bizi dövecek misin?! Çok korktuk!” dedi içlerinden biri ve yüzünü dalga geçersine korkuyormuş gibi yaptı. Buğranın beline kolumu sardım ve itekledim. Arkama döndüm ve el hareketi çektim. Aralarından birkaçı aptal aptal güldü.
Okula vardığımızda içimden yine başlıyoruz, diye geçirdim.
Sınıfa vardığımda pencere kenarına oturdum. Maalesef Buğra ile aynı sınıfta değiliz. Bu benim için can sıkıcı çünkü bu okulda ondan başka arkadaşım yok. Ama bu benim tercihim. Hayatımda bu kadar gerzek ve piç insanlar görmemiştim. Ha… Bir de ön yargılı!
“Günaydın paçoz!” diye bağırdı arkadan biri. Onlara kulak asmamayı öğrendim artık. Alıştım.
Öğretmenin gelmesini beklerken telefonumu çıkarıp müzik dinlemeye karar verdim.
Her tarz müzik dinlediğim için telefonumda 500’den fazla şarkı var. Ama nedense hep sadece 2-3 tanesini tekrar tekrar dinliyorum.
Bu sefer rast gele bir şarkı seçtim ve OneRepuclic’ten If I Lose Myself denk geldi.
Öğretmen geldiğinde telefonumu kaldırdım ve günaydın dedikten sonra tekrar oturdum.
“Aldığım bilgiye göre bugün yeni bir öğrencimiz katı-“ öğretmen cümlesini tam bitirmek üzereyken kapı açıldı.
“Özür dilerim okulun saatlerine bakmamıştım.” Dedi kapıda duran çocuk. Baştan aşağı simsiyahtı. Beyaz teninin üzerinde güzel duruyordu.
“Her şeyden önce kapıyı çalmanızı rica ediyorum.” dedi öğretmen ve çocuk geriye doğru birkaç adım attı kapıyı çaldı ve:
“Oldu mu?” dedi. Öğretmen:
“Evet!” dedi. Birkaç saniye sonra “Tahtaya çıkıp tanıt kendini.” Dedi.
“Doruk Işık. Eski okuluma uyum sağlayamadığım için buraya geldim. Müzik dinlemeyi severim. Esmer kızlar tercihimdir.” Dedi ve sınıfta birkaç kişi kıkırdadı. Öğretmen:
“Kesin!” dedi ve “Bu kadar yeterli oturabilirsin.” Dedi. Doruk ise emredersiniz dermiş gibi elini başına götürdü ve arkamdaki boş sıraya oturdu.
“Burası çilek gibi kokuyor.” Dedi Doruk.
“Paçoz’un indirimden aldığı parfümdür.” Dedi biri. Ona dönüp:
“Ben istediğimde parfümü değiştirebilirim ama sen o beyine sonsuza dek mahkûmsun.” Dedim ve Dorukla göz göze geldim. Gözleri ela gibi duruyor ama ışık vurunca daha farklı bir renk ortaya çıkıyor. İlk gözünü kaçıran ben oldum ve önüme döndüm.
Liseden nefret ediyorum.