• Yonderly;
Mentally or emotionally distant; absent-minded.-
Bazı yazarlar, diğer yazarlardan farklıdır. Bu yazarlar öncelikle garip insanlardır. Göz önünde, çırılçıplak, tüm gerçekliği ile anlaşılmayı bekleyen ne varsa hepsini zor yolu seçerek, mecaz ile anlatır, ancak iş gerçek hayata geldi mi ufak detayları yakalamakta, anlaşılmakta ve başkalarını anlamakta zorluk çekerler. Kendilerini mantıksız kafiyelerde ararlar, sonunda da ritmde kaybolurlar. Ancak ne yaparsanız yapın onları durduramazsınız. Çünkü işin başına geçtiklerinde, sanki damarlarındaki mürekkep en başından beri orada var olmak için yaratılmışcasına yazarlar. Binlerce evren, insan, kader yaratsalar da kendilerininkilere yine de sahip çıkamaz, ayak uyduramazlar.
İşte Kim Namjoon da bu açıklamaya uyan yazarlardan birisiydi. Bitirdiği üçüncü enerji içeceğinin kutusunu dağınık masasının kenarına koymuş, gözündeki gözlüklerini düzeltmişti. Bu kağıdı hazırlamak için kendisine tam altmış iki gün verilmiş olmasına rağmen son haftaya kadar bu sorumluluğu bir rafa kaldırmış, onun yerine ne kadar önemsiz iş varsa onları odak noktası yapmıştı.
Bilgisayar ekranına bakmaktan kanlanan gözlerini ovaladı adam. Bu böyle olmayacaktı. Laptop ekranını hızlıca indirerek saatlerdir oturduğu sandalyeden kalktığında tüm vücudunun ona söylendiğini duyar gibi oldu. Kütürdeyen eklemlerine aldırış etmeden odasında dört döndü. Ufak yurt odasının duvarları üstüne üstüne geliyordu adeta, ya kendini dışarı atacaktı ya da sıkıntıdan çatlayacaktı.
Kim Namjoon bölümünü sevmiyor değildi. Hem yabancı dil öğrenmeye yatkınlığını hem de edebiyata, okumaya, yazmaya düşkünlüğünü göz önüne almıştı bu bölümü seçerken. Ancak umurunda olmayan şey ise 1800'lü yıllarda yaşamış, yaşadığı süreç boyunca Namjoon'un edebi estetiğine hitap eden en ufak bir şey yazmamış bir adamın hayatıydı. Ve tahmin edin hazırlaması gereken kağıt ne hakkındaydı?
Cebinden çıkardığı yamuk sigarayı dudaklarıyla tuttu Namjoon. Hava oldukça serindi, ancak tatlı bir serinlikti bu. Güzel bir akşam olduğunu düşündü genç adam, çakmağından çıkan ateş tütün dolu kağıdı sararken. Sorumlulukları unutmak için güzel bir akşam...
Orada öylece dikilirken üzerine düşen araba farları onu huzursuz etmişti. Başını kaldırarak sağına baktığında tanıdık bir arabanın kenara çektiğini gördü. Sigarasını yere atıp var gücüyle üstüne bastı Namjoon. Arabanın sürücü koltuğunda kimin oturduğunu çok iyi biliyordu ancak sürücünün kendisini tanıyıp tanımadığından emin değildi.
Kaldırım kenarındaki banklardan birine oturarak sahte bir telefon konuşmasına başladı.
"Hey." Kendi kendine konuştu. Hiç kimseyle olan havadan sudan muhabbetine devam ederken gözünün ucuyla siyah arabayı izliyordu. Araba farlarını söndürerek gecenin karanlığı içinde kamufle oldu. Üzerindeki ışığın kaybolması üzerine rahatlayan Namjoon konuşmayı kesmedi ancak arabayı daha rahat bir şekilde gözlemlemeye koyuldu.
Biraz sonra nerede görse tanıyacağı kadını siyah arabaya binerken gördü. Uzun, siyah saçlarını dağınık bir atkuyruğu yapmış, montunun fermuarını sonuna kadar çekmişti. Yüzünü tam olarak görememişti Namjoon, bunun bir önemi yoktu. Gözü kapalıyken bile kızın çillerini sayabilirdi. Ne de olsa aşıktı ona.
Ona o kadar aşıktı ki, kızın kendisini aldatıyor olmasını sorun etmemişti. Buna saplantı diyebilirdiniz, Namjoon'un gözünde bu sadece aşktı. Aşık olduğu kadınla bir arada olabilmek için her şeyi yapabilirdi.
Hızlıca bir sigara daha yaktıktan sonra hızlıca kızın numarasına mesaj attı.
joonie13: Biliyorsun, arabayı o herife sürdürürsen kaza yapabilirsiniz.
Kızın tepkisini görmek için arabanın yönüne tekrar baktı Namjoon. Sevgilisi başını kaldırarak yüzündeki şaşkın ifade ile tam genç adamın gözlerine bakarken bulmuştu kendini.
hana_: Sandığın gibi değil. Yoongi sadece beni kampüs dışına kadar bırakacak. Yalnız gitmek istemedim bu saatte.
Namjoon sevgilisinden gelen mesajı okurken acı bir şekilde gülümsedi ekranına.
joonie13: Beni iki aydır aldattığını biliyorum.
hana_: Seni aldatmıyorum Namjoon.
joonie13: Doğru, doğru. Başka bir adamın arabasının arka koltuğunda seni becermesine izin vermenin aldatmak olmadığını unutmuşum. Benim hatam.
Hana cevap vermek yerine Namjoon'un kalbini ortadan ikiye kıran bir ifadeyle araba camının ardından ona bakmıştı. Namjoon aldatıldığını bilse de kız arkadaşıyla bu konu hakkında nasıl yüzleşeceğinden emin olmadığından hiç sözünü açmamıştı. Şimdi ise aralarında sadece on metre varken, sanki birbirlerinden farklı evrendelermiş gibi hissediyordu adam.
Sevgilisi, yüzündeki donuk ifadeyle kendisine bakmaya devam ederken sürücü koltuğundaki adam bir şeyler anlatıyor, kemerini bağlıyordu. Hana'nın hiçbir şey yapmamış olması Namjoon'un canını yakmaya yetmişti. Ancak daha da canını yakan şey Hana'nın da kemerini bağladıktan sonra başını öne eğmesi oldu.
Arabadan inip kendisine koşmasını, ona her şeyin bir yanlış anlaşılma olduğunu söylemesini istemişti oysa Namjoon, her ne kadar ona inanmayacak olsaydı bile...
Arabanın farları tekrar yandı ve kısa bir süre içinde gözden kayboldular.
"Odamdan çıkmamam gerektiğini biliyordum." Namjoon kendi kendine mırıldandıktan sonra ağlamayacağına söz vererek binasına geri dönmeye koyuldu. Ağlamayacağına söz vermişti ancak attığı her adımda kendine verdiği bu sözü tutmak daha da zorlaşmıştı.
Uzakta, sokak lambalarından birinin altında gördüğü tanıdık figürden kaçınmak için yolunu değiştirdi Namjoon. Şu an Kim Taehyung gibi birisine çatmak istediğinden emin değildi. Özellikle de o, elinde kamerası ile akşam akşam boş bir sokakta gezinirken... Büyük ihtimalle Namjoon'a çelme takar, daha sonrasında 'yüzündeki acıyı yakalamak istediğine' dair bir sürü şey zırvaladıktan sonra suratının dibinde kör edici bir flaş patlatırdı.
Namjoon adamı kişisel olarak tanımıyor olsa da okul binaları karşılıklı olduğundan onu sık sık görüyordu. Ayrıca geçen ay fotoğrafçılık bölümünün meydanda yaptığı sergiden anlaşılacağı üzere pek arkadaş canlısı birisi sayılmazdı.
Genç adam kendisini tekrar bunaltıcı odasında bulduğunda saat onu bir geçiyordu.
Rahatsız edici sandalyesine kendini atar atmaz duyduğu çığlık ve bağırış ile tetiğe geçmiş, panjurunu aralayarak dışarıya bakmıştı. Gördüğü manzara karşısında panik duygusuna kapılan Namjoon ilk baş ne yapacağını bilememiş daha sonra hemen kampüs güvenliğini arayarak birinin saldırıya uğradığını belirtmişti.
İçinde bulunduğu endişeden kapısının çaldığını neredeyse duymamıştı. Sonunda kapısını araladığında Hana'yı karşısında bulmuş, biraz sonra onu içeriye alacağı için kendinden şimdiden nefret etmişti.
Çünkü ne olursa olsun, her zaman ona geri dönerdi.
---
Y/N: unedited