ksj ➵ recumbentibus

538 77 97
                                    

• Recumbentibus;
A knockout punch, either verbal or physical.

-

Nereye dönüp baksa, gözleri gerçekleri görmemek üzere mühürlenmiş insanlar görürdü. Bazılarının kaderlerinde yoktu sonsuzluğu köşesinden ucundan görmek, bazıları ise görmemeyi seçerdi.

Ama o devasa, karanlık, günahla dolu, herkesi ve her şeyi avucunun içinde tutarak oyuncağı yapmış elin siluetini yakalayanlar asla anlatamazlardı bunu diğerlerine. Çünkü kendileri de tıpkı o diğerleri gibi cahil, habersiz olmayı, derin bir uykuda yitip bitmeyi dilerdi. Kimdi ki onlar huzuru bozmaya cesaret edebilecek? İnsanlar cehaletin getirdiği rahatlıktan öylesine derin uyurlardı ne de olsa.

Bu bildikleri korkunç gerçekliği her gün görmek ancak kimseye anlatamamaktı en zor olanı. İşte belki de bu yüzdendi ya, hepsi kendini türlü türlü, 'konuşmadan bir şeyleri anlatma' sanatına vermişti. Böylece hem onlar bu kirli sırrı sistemlerinden atıyordu, hem de toplumun düzeni asla bozulmuyordu.

Kim Seokjin, her zaman yazardı.

Belki yazdığı şeylerin edebi değeri yoktu ve asla olmayacaktı, zaten bu da onun derdi değildi. Kim Seokjin sadece zehri dışarı kusuyordu.

Her sabah uyanarak aynı marka mısır gevreğini yemekten, her zaman mısır gevreğinin içindeki kuru üzümleri köşeye ayırmaktan bıkmıştı. Yine de inatla başka bir mısır gevreğine geçmeyi reddediyordu.

Sadece bu ufak örnekten anlaşılacağı gibi, hayatında kendisini rahatsız eden şeylerden kurtulmak yerine onlar hakkında ağlayıp sızlanmayı tercih eden birisi olup çıkmıştı Seokjin.

Çözümün bir parçası olmak yerine sorunun bir parçası olmayı tercih ederdi.

Bazen de sorunun bir parçası olmak yerine, sorun kendisi olurdu.

Gözlerini açarak uyandığı karanlık sabahın kendisini daha da karanlık bir akşama taşıyacağından, ıstıraplı bir geceye terk edeceğinden haberi yoktu.

İnanması güçtü tüm olup bitenler. Aklından bile geçmezdi genç adamın. Belki de şimdiye kadar yakınıp durmuş olmasıydı tüm bunların arkasındaki sebep, belki de cidden tükürdüğü kelimeler, okuduğu lanetler üzerine sinmişti en sonunda. Belki de bu, o şeytani gücün kendisiyle bir nevi alay edişiydi.

Ne de olsa hep bir değişiklik için yakarmıştı Seokjin. Ancak hiçbir zaman ne tarz bir değişiklik istediğini belirtmemişti. Ve varlığından emin olmadığı tanrı da ona kendisini susturacak koca bir tokat atmıştı düşünmeden.

O geceden sonra anladı Seokjin, bazı şeylerden asla kelimelere dökerek kurtulamazdı.

Aksine, yazdıkça hayat verirdi onlara.

Rutin akşam yürüyüşüne çıkmıştı. Etraf sessiz, sakindi. Gecenin bu saatlerinde üniversite kampüsü hep boş olur, Seokjin'i biraz ürkütürdü. Gündüz yarım akıllı genç insanlarla dolup taşan bu yollar, güneş battıktan sonra ruhsuzlaşırdı. Onlardan geriye kalanlar sadece ayak izleri, çöpler ve anılardı şimdi.

Bir çok yüz gelip geçerdi her gün Seokjin'in yürüdüğü kaldırımdan. Her birinin ayrı bir hayatı olduğunu bir türlü algılayamazdı genç adam. Her yüzün bir hayali, bir çocukluğu, bir geleceği ve elbet bir ölümü vardı. Aklı bir türlü almıyordu.

Yüzüne bakarken iki saniyesini bile harcamadığı o kişinin yirmi bir senedir insanlığa öyle ya da böyle bir katkısı olduğunu bilmek her zaman hayatı daha da yaşamaya değer yapıyordu. Çünkü ne olursa olsun, her şey ne kadar kötüye giderse gitsin, insanlar, evrende bir yerde şans eseri var olmuş atomlardan başka bir şey değillerdi.

WITNESS | 방탄Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin