FINAL~

1.7K 115 180
                                    

"Bay Ackerman, her şey bitti. Tam da hedeflediğimiz gibi, en iyisiyiz. Her zaman olduğu gibi." Kadın, patronuna hem dosyaları uzatıyor, hemde gerekli şeylerin özetini geçiyordu.

"Güzel..." Yerinden kalktı ve duvarın tamamını kaplayan pencereden gökyüzüne baktı. Hafif yeşile çalıyordu.

"Aynı onun gözleri gibi. Mükemmel..." Ardından gelen kötü anılar. En kötüsü. Hiçbir şey o yaşadığı kadar üzemezdi Levi'ı. O anı kendi gözleri ile görmek. Cehennem ateşinde yanmaktan kötüydü onun için. Sevdiği kişinin kendisi için, kendi hayatından daha önemli olan hayatını feda etmesi. Tabii bunlar Levi'a göreydi. Eren'e kalsaydı, bir gram bile pişmanlık duymazdı. Sevdiği adamın hayatını kurtarmak, onun için; onurdu.

Son sözlerini hatırladı. Ardından pişmanlığı. Fark edememişti, kendisini sevdiğini. Fark edememişti, onu sevdiğini. Belki sevdiğini fark etseydi, sonları böyle olmayacaktı. Mutlu olacaklardı belki. Belki Levi her sabah karanlık ve acı dolu bir güne başlamayacaktı. Belki Eren yaşayacaktı. Belki yanında olacaktı. Belki hala âşık olacaktı. Levi'ı sevecekti. Gerçi bu fedakârlık, sevgisinin en büyük göstergesiydi.

Nefret etti. Kendinden. Duygularından. Fark edememesinden. Yanlış seçiminden. Eren'i üzmekten. Onu tam tanıyamamaktan. En büyüğü ise, Eren'in ölüp, kendisinin ölmemesinden. Eren yaşamalıydı. Tamamen yanlış kişiyi almıştı Tanrı. Eren, Tanrı'nın Levi'ın günahlarını fark etmemesi için, kendini kullanmıştı. Kurban da kendisi olmuştu.

"En iyisi ol, Levi. Her zam- *Öksürür* zaman en iyisi ol. En iyisi ol ve, gururlan. Hak ediyorsun. Bunu görmek istiyorum. Yukarıdan izleyeceğim, âşık olduğum adamı..." Kafasını serbest bırakmıştı. Levi şok olmuştu. Hiçbir şey demiyor, hareket dahi etmiyordu. Birkaç saniyenin ardından olayı kavramış, yardım için yalvarır hale gelmişti. Hiçbir şekilde yardım istemeyen adam, yalvarıyordu. Herkes korkuyla etrafa kaçışmaya başlamıştı. Korkuları, Eren'in canına mal olmuştu.

Eren'de Levi yokken batma aşamasına gelmişti. Erwin ile araları bozulmuş, bütçeleri azalmıştı. Çalışanlara maaşlarını verememeye başlamışlardı. Son umutları, o toplantıydı. Ne var ki, o da kâbus gibi geçmişti.

Belki çok klasikti. Ama onlar için en berbatıydı. En iğrenci. En kötüsü. En acıtanı. En saçması. En korkuncu. En çok olan ise,

Ayrılmalarıydı.

Bir süre daha camdan baktıktan sonra, ceketini giyip dışarı çıktı.

Kendi arabasıyla.

Küçük, bilinmeyen bir otele geldi. Hemen odasına çıktı. Çantasından iki kağıt, bir kalem ve bir tabanca...

-

Ne kadar arasalarda bulamadılar Patron'larını. Otellere de bakmışlardı. Gidebileceği her yere bakmışlardı. Bulamadılar. Sasha'ya bir telefon geldi.

Levi Ackerman.

Aceleyle açtı.

"E-efendim?! Neredesiniz?!"

"İlk olarak, soruları ben sorarım. Bu yüzden tenha bir yere git söyleceklerim var. İkinci olarak, söylemek isteseydim, saklanmazdım."

"E-emre dersiniz!" Olabildiğince sakin bir şekilde, otoparka gitmeye başladı. Arabasına geçti ve kapıyı kapatıp, kilitledi.

"Şu an müsaitim! Çevrede kimse yok!"

"Aferin..." bir süre sessiz kaldılar. Tam uygun cümleleri seçmeye uğraşıyordu Levi. Olabildiğince açıklayıcı ve akıcı konuşmalıydı. Fazla zamanı kalmamıştı.

"Direk konuya giriyorum. Sasha, her zaman iyi bir çalışan oldun. Bazı günler ben yokken bile kendin idare ettin. Hemde en üst seviyede. O ciddiyetini gördüm. En iyi çalışanım olabilirsin. Tüm varlığımı, tüm işimi sana bırakıyorum. Büyüt ve iyi ol. Hep en iyisi. Seni yukarıdan izleyeceğim. Orman kokumda boğulma vaktim geldi..."

Ardından gelen silah sesi...

En sonunda Ackerman'ın nerde olduğunu bulmuşlardı. Odada, iki mektup ve kanlı bir tabanca duruyordu. Kağıtlar, koyu kanlar ile âdeta süslenmişti. Adamın cesedi ise, bir daha uyanmamak üzere, uyumuştu. Yeşiline gitmişti. Dönmemek üzere. İster miydi ki zaten?

İlk mektupta, mal varlığını kime bıraktığı yazıyordu. Telefonda konuştukları gibi, Sasha'ya kalmıştı.

Çok ağlamıştı Sasha. Hemde çok. Böyle birisinin, dünya üzerinde artık bulunmamasına karşılık, sevdiğinin yanına gittiğini bildiği için duyduğu sevinç. Hem mutluluk, hemde üzüntü gözyaşları idi bunlar.

İkinci mektubu, sadece Sasha okuyabilirdi. Birinci mektuba göre bunlar şarttı.

Tekrar ağladı. En içten ve hüzün dolu bir şekilde. Yerin pis olmasını umursamadı. Yere yattı ve ağlamaya devam etti. Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Etrafındakileri umursamadan.

İçindekileri, mektupla beraber yakmıştı. Bir kopyasını yapıp, yapmadığını bilinmiyordu. Kimse bilmiyordu. Sadece, Sasha işine çok odaklanmıştı. Odasının kapısının üstünde, ikisinin resmi asılıydı. Kimseye elletmiyor, kendisi temizliyordu.

Levi Ackerman ve Eren Jaeger'in mezarı bitişikti. Sasha öyle istemişti. Ayrılmasınlar istemişti. Her zaman ziyarete giderdi onları. Kimse görmeden saatlerce ağlar, işle olan şeyleri Levi'a aktarırdı. Eren'e ise, Levi ile nasıl olduklarını sorardı hep. O gittikten sonra, nasılda mükemmel işler yaptığını anlatırdı. Sıkılmadan.

Herkes Sasha'nın çıldırmış olabileceğini düşünürdü bazen. Ama ona saygı duyarlardı. Hiçbir şey demezlerdi. Hakları yoktu çünkü. En ağır şeyi, o yaşamıştı. Ackerman ile en yakın olan oydu. En üzülen oydu. O, diğer kadınlar gibi, bir yakışıklının öldüğü için ağlamamıştı. O, patronuna, O'nun âşık olduğu adama, ve o anı bire bir görmesine ağlıyordu. Duyguları tamamen gerçekti. O bıçağın boyna girişini... O çıkan kanı... O çıkan acı sesi... O'nun yüzündeki huzurlu ifadeyi... Ackerman'ın ağlayışını... Yardım için haykırışlarını... Hâlâ belki donup kalmasa, Jaeger'in ölmeyeceğini düşünüyordu.

En azından günahlarını böyle ödemeyi düşünüyordü.

"Ödeyebilir miyim acaba?..."











Yeeeey! Birtirdim! Kötü bitirdim ama, aklıma başka son gelmedi. İdare eder bence. Diğerine de iki bölümcük felan kaldı~ Günaydın bu arada! ♡

İhtiyaç | RirenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin