Borcum olsun o zaman?

26 8 6
                                    

Okunursa devamı gelecek :D

"2 dakika sonra koşmaktan yorulup sızlanacaksan hiç uğraştırma beni. Seni bekleyemem yollarda"demişti...

Ada bunu baştan dinlemeliydi. Bacaklarındaki kaslar istemsiz olarak hala kasılıyordu. Halının üstünden kalkıp duş alması gerektiğinin farkındaydı ama bedenini kıpırdatamıyordu bile! Abisi olacak acımasız varlık da saçını kuruladığı havlusunu koltuğun üstüne fırlattıktan sonra Ada'nın yanına geldi. Zorla soğuma hareketlerini yaptırmaya çalışıyordu yoksa kaskatı kesilecekti. Ada'nın iç bacaklarındaki kopmak üzere de olsa hala sırtına eliyle bastırıyordu. Ada en sonunda bağırınca "Huysuz!" diye karşılık verdi.
" Bir daha benimle koşuya falan gelmiyorsun. Sabah sabah sinir ettin beni." Ada sadece dil çıkarıyordu. " Kalk cabuk duş al. Okula geç kalacaksın"
Zorla yattığı yerden doğruldu Ada. Hazırlandıktan sonra çantasını sırtına takıp mutfağa geçti. Salatalıkları eliyle ağzına atarken abisi tarafından yine azarlanmaya başladı.
"Ama geç kalıyorum abicim!" Tabii bunu söylerken yaptığı ekmek arası peynir ve domatesi ağzına tıktığı için sesi biraz boğuk çıkmıştı. Abisinin sert bakışlarından kaçarak evden çıktı.
Ada sabah o kadar yorulmuştu ki ilk iki derste sadece uyudu. Matematiği sevmediği için dersin işlenmesine de engel olurdu Ada. Bu yüzden öğretmeniyle bir anlaşma yaptılar. Derslerde sessizce durduğu sürece(uyumak da dahil)öğretmeni dersinden geçirecek kadar not verecekti. Geçen sene kaldığı dersten uyuyarak geçme fikri Ada için kaçırılmaz bir fırsattı. İlk iki dersi mışıl mışıl uyuyarak geçirse de bir sonraki derste bu eyleme devam etmesi Ada için ebedi uyku ile sonuçlanabilirdi. Arkadaşları zorla Ada'yı uyandırıp yüzünü yıkattılar. Artık fizik dersi için bile hazırdı.
Öyle garip bir öğretmendi ki okuldaki öğretmenler bile ondan korkardı. Her zaman çatık kaşlı yürür, birine sinirlenmiş gibi sürekli bıyıklarını kemirirdi. Üst sınıftaki öğrencilerden bazıları onun için yufka yürekli, çok iyi, melek gibi bir ögretmen dese de kimseyi inanmıyorlardı. Onların dedikleriyle gördükleri adam asla aynı kişi olamazdı!
Kazasız belasız geçen iki saatin ardından saat 12 olmuştu. Çantasındaki yemek kaplarını ve telefonu çıkardı. Ön sırada oturan şımarık Ozan'ın "Beslenme Saatiii!" diye alay edişine cevap bile vermeden sadece gülümsedi. Bu Ozan'ı daha çok sinirlendirmişti. Ama Ada çok konuşan, şen şakrak bir tip değildi. Gerekmedikçe konuşmazdı. Ne Ada sınıftan soyutlanmak istemişti ne de arkadaşları onu soyutlamak. Ama Ada'nın soğuk suratı ona " havalı buzlar kraliçesi" lakabı takılmasına sebep olmuştu. Bazıları bilerek böyle yaptığını düşünüp koridorda laf da atsalar Ada yine onları takmıyordu.
Her öğlen yaptığı gibi abisine rapor geçti. Tam kapatacakken abisi onu durdurdu;
"Akşama yemek yapma,dışarda yiyelim. Düzgün giyin, güzel bir yere götüreceğim seni. Hadi öptüm!"
Bayram değil seyran değil, abim beni niye öptü? diye düşünürken telefon çoktan suratına kapatılmıştı.
Yemeğini yedi. Doymuştu aslında ama dün yaptığı börekten de yemek istiyordu. Önce göbeğine sonra böreğine baktı."Ucundan birazcık yiyeceğim, bir şey olmaz."diyerek bir parçayı ağzına attı. O sırada yurtta kalan bir arkadaşı girdi sınıfa. Yasin sınıfın en çalışkanıydı. Ada içinden kesin hızlı hızlı yemeğini yiyip çalışmaya geldiğini düşündü. Ama Yasin sinirden kendi kendine söylenirken durumu anlamıştı.
Yemekte yine kuru fasulye pilav yapmışlar... Haftanın altı günü baklagil de neymiş... İçi dışı artık bakalgil olmuş...
Yasin Ada'nın onu duyduğunun farkında bile değildi muhtemelen. Kendini acındırmak için söylemese de Ada ona acımıştı. Hem ailesinden uzak olduğunu hem de onlara yük olmak istemediği için kendi harçlığını hafta sonları çalışarak çıkardığını biliyordu. Yanına doğru gidip kaptaki börekleri ona uzattı. Dikkatini çekmek için de kabı sallıyordu. Yasin Ada'nın sınıfta olduğunu bile görmemişti. Kafasını yukarı kaldırdı ve gülümseyerek konuştu:
"Ya yok aç olduğumdan değil sinirlendim ben ondan" diyerek kibarca reddetti.

"Bak ben diyetteyim, yememem lazım ama duramıyorum. Şimdi ellerimi yıkmaya gidiyorum. Ben geldiğimde bunları yok etmiş ol!" Ada nerdeyse koşarak sınıftan çıkıp ellerini yıkmaya gitti. Döndüğünde Yasin onları çoktan yok etmişti. Gülümseyerek kabı uzattı. " Kim yaptıysa ellerine sağlık, çok güzel olmuş" Ada da "Afiyet olsun" diyerek kabı aldı.

Sınıfça herkes ayaklanmaya başlayınca ve uğultular yükselince Ada okulun bittiğini anladı. Yavaşça uzandığı sıranın üstünden doğrulup gözlerini açtı. Eli,kolu,bacakları... Her yeri uyuşmuştu. Huysuz suratıyla koluna çantasını takıp evin yolunu tuttu. Gözüne kestirdiği bir taşı eve kadar tekmeleyerek götürmeye çalışıyordu. Kendini o kadar kaptırmıştı ki kaldırımdan inip yoldan gittiğinin farkında bile değildi. Ama zaten çok kısa bir süre sonra karnına saplanan bisiklet koluyla kendine geldi. Birkaç saniye iki büklüm kaldı, çok garip bir acıydı. Ama kendi acısına odaklanamıyordu bile! Çünkü az önce ona çarpan bisikletli çocuk heyecandan olsa gerek kekeleyerek bir şeyler anlatıp araya da "özür dilerim"ler serpiştiriyordu. Kendine gelince doğrulup "umarım yakışıklı biridir" diyerek kafasını kaldırdı. Ama her dileği gibi bunun da sonu hüsranla bitti. Yakışıklı olmasa da çocuk tatlılığı vardı suratında ama hiç Ada'nın tipi değildi. Üstelik kısa boylu!
Sakinleştirmeye çalışarak sakince ve biraz da gülümseyerek "tamam bir şeyim yok, iyiyim" dedi. Arkasını dönüp giderken yeniden çocuğun sesi duyuldu çekingen bir tavırla. Ses tonu yüzünden Ada devam edip gidememişti. Sıkılmış şekilde derin bir nefes verdi.
"Telefonunuzu kullanabilir miyim? Hiç olmazsa beni gelip burdan alsınlar." Mimiklerini gördükçe insana daha da tatlı geliyordu. Çantasından telefonunu çıkarıp tuş kilidini açtı ve ona doğru uzattı.
Arkadaşı ya da aradığı her kimse burda olmadığını en erken bir saatte gelebileceğini söyleyince sinirle telefonu suratına kapattı. Zorla gülümseyerek telefonu Ada'ya geri verirken teşekkürü de unutmadı. Ve çaresiz bir şekilde kaldırıma çöktü. Ada garip bir şekilde bir türlü dönüp gidemedi.
"Yakın bi yerse ben götürebilirim?" Çocuğun birden ayaklanıp parlayan gözlerle ona bakmasıyla Ada'nın gözüne daha da çok sevimli geliyordu. Özürleri gibi teşekkür etmeleri çoktu... Deniz yolundaki bir kafe ismi söylemişti. Bisikletini yerden kaldırdıktan sonra elini Ada'ya uzattı;
" Bu arada ben Okyanus, memnun oldum" Aynı şekilde Ada da karşılık verdi. Okyanus bisiklete onun binebileceğini kendisinin de ona koşarak eşlik edebileceğini söylemişti. Kulağa eğlenceli de gelse bir sorun vardı: Ada bisiklet sürmeyi bilmiyordu. Bunu söylemesiyle birlikte Okanus öyle bir şaşırmıştı ki sanki nefes almıyorum dediğini düşündü. Kendisi de bisiklete binmeyerek beraber yürüme nezaketinde bulunmuştu. Birkaç saniye sessizliğin ardından birden bağırınca Ada korktu.
"Buldum! O zaman sen ailesi titiz çocuksun. Oyuncaklarınla evde oynadın? Ya da sürekli kurslara falan gönderildin?"
Ada küçükken neler yaptığını düşündü. Ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Sahiden Ada küçükken ne yapıyordu? Bir tek gittiği jimlastik kursunu hatırlayabildi. Tam ağzını açıp konuşacakken Okyanus yüzünden yine sustu.
" O zaman sen şimdi sokak oyunlarını bilmiyorsun?"
Gülümseyerek kafasını salladı. Birkaçının ismini biliyordu ama çoğunun nasıl oynandığını bilmiyordu.
" Çok garip. Sen hiç çocukluğunu yaşamamışsın ki! Nasıl büyüyeceksin? Ha bu arada kaç yaşındasın?"
17 yaşında olduğunu söyleyince yine şaşırdı. Her şeye niye bu kadar şaşırıyordu ki?
" Daha yaşlı duruyorsun" Ada onun bu lafına kahkaha atınca Okyanus eliyle alnına vurarak:
"Özür dilerim. Yani şey ol-olgun demek istemiştim." Gülümseyerek onun yaşını sordu. 20 yaşında olduğunu öğrenince Ada da tıpkı Okyanus gibi şaşırmıştı. Çünkü daha liseye yeni geçmiş biri gibi duruyordu. Yoldayken Okyanus boş durmayıp sürekli konuştu. Ada'ya da dinlemek düşmüştü.

İzmirliymiş. Üniversite kazanınca buraya amcasının yanına gelmiş. Zaten şu an onların kafesine gidiyorlarmış. Üniversiteyi geç kazandığını farkedince Ada kendini tutamayıp mezuna mı kaldığını sordu. Okyanus da gülerek iki sene sınıfta kaldığını söyledi.
Eliyle kafeyi gösterip " İşte burası!" dedi son heceyi uzatarak. Okyanus zahmet verdiği için çok mahçuptu. Ona bir şeyler ikram etmek istedi ama o anda Ada'nın telefonu çaldı. Arayan abisiydi. "Gitmem lazım" dedi telefonu göstererek. Dönüp hızlı adımlarla eve doğru yürüdü. Arkadan Okyanus'un sesi duyuluyordu:
"Borcum olsun o zaman?"
Bastıramadığı gülümsemesini göstermemek için arkasına bakmadan yürümeye devam etti.

Okyanus ve AdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin