-7

7 4 2
                                    

Dedektif gitikten bir saat sonra güzel bir duş yapmış kurulaniyordum. Bunlar fazlaydı. Harbi fazla! Adamın biri beni yıllardır takip ediyor sonra ansızın gelip katili tanıdığımı söylüyor. Haklı! Katili tanıyorum. Şuan beyaz saçlarını kurutan kız! Aynanın karşısında içten içe isyan eden gerizejali bir kiz! Ölmek isteyip ölemeyen aptalın teki! Katil olan bunlar!

Elindeki kurutma makinesini birden aynaya doğru attim. Aynanın kırılma sesi kulaklarına geldiginde de hickirarak ağladım. Dizlerimin beni tasiyamadigini hissettigmde de yere çökmüştüm. Hayatım ironikti. Melektim ama şeytanın yapmadığı şeyleri yapıyordum. Yalan soylemekte onlardan biriydi.

Yere dökülen camların üstüne basıp duvarda aynin kalan kısmına baktım. Çatlaklardan dolayı yüzüm bulanık görünüyordu. Sonra birden hışımla banyodan çıktım.

Telfon numarasını bir ara aldigim Tuna yı aradım. Sesi şaşkın geliyordu. Benim arayacağını ümit etmemişti herhalde.

"Ashreal?"

"Neredesin?" Sesim ağlamaklı geldiğinde biraz endiseldigini hissettim. Veya sadece öyle olmasını istemiştim.

"Evde. Sen iyi misin?"

"Lütfen sadece konumunu at. Gelince her şeyi anlatacağım." Cidden her şeyi anlatacak miydim? Yoksa sadece yeni yalanlar üretip biraz rahatlamaya mi çalışacaktım? Bunları onun yanında düşünmek isterdim doğrusu.

Hemen bir taksi çağırıp Tuna nin bana attığı adrese gittim. Yolun açik olmasina rağmen yaklaşık yarim saat sürmüştü varmam.

Parayı ödeyip arabadan indiğimde Tunayla karşılaştım. 6 katli bir apartmanın önünde bekliyordu beni. Yanina gelip dudaklarını araladı.
"Kahve ister misin?" O an bakışları baygın gelmemişti bana. Daha çok meraklı ve üzüntülüydu. Bana aciyor olabilir miydi? Ya da sadece ben fazla kafa yoruyordum gözlerine. Sırtımdan ittirip yürümeye yardım ettiğinde 6 katli binaya girmiştik. Yeni boyanmış gibi koyuyordu. Duvarlarında canlı renklerle susulenmistu. Hatta çocukların yaptığı tek adamlardan vardı. Böyle tıpkı bir anaokul duvarını andırıyordu. Asansöre binip 5. Kata bastığında sadece asonsor duvarına dayanmış onu izliyordum. Arkadan gelen nahoş vir müzik vardi. Dıng sesini duyduktan hemen ardından kapılar açılmış ve kendimizi o kata atmıştık. Biraz çekingen yaklaşıyordum ortama. Kapinin önüne gelip anahtarı çıkartmasını bekledigimde yorgun oldugumu anladım. Yorgun ve tukenmis. Tıpkı 11 yaşımdaki gibi.. okuldan döndüğümde annem bana harika bir tatlı yapar ve biraz dinlenmemi söylerdi. Anilarda kalmak isterdim. Tam 11 yaşımda. Annemin meleğim deyişini ozlemistim. Adını bile bilmedigim tatlilarini, film keyiflerimizi, kliniğe gittiğimizde hayvanlarla oynadığımızı. Harikalardi..

Içeriden gelen sıcak ev kokusuyla sakinleşmistim. Ayakkabılarını çıkartıp içeri girdiğimde pofuduk gri tüylü bir huskyle karşılaştım. Masmavi gözleriyle tunanin yanından sıyrılıp hemen yanıma geldi. Önce kokladi sonraysa sürtüşmeye ve ince bir şekilde bağlamaya başladı.

Içeri geçip koltuklardan birine yerleştiğinde köpek hala yanımdaydı. Bu durum Tuna'nin dikatini çekmiş olacak ki dudaklarını araladı. "Cidden şanslisin." Dedi. Şans kelimesi bana epey bir uzak olsada sözünü bitirmesi için sustum. "Anne kimseye kolay kolay alişmaz."

"Adı Anne mi?" Dedim sesim titremişti. Bütün dünya sanki karşıydı bana. Başını olumlu anlamda salladi. Amerikan mutfak salonunda ketıla doğru gitmiş ve içindeki kaynar suyu iki kupaya dokmustu. Bende o sıra salonu süzüyirdum.

Kırmızı koltuklar, krem rengi dolap ve vitrinler, kahverengi televizyon ünitesi, tavanda da beyaz bir avize vardı. Salonun ortasında tıpkı dolaplar gibi krem rengi tüylü bir hali vardı. Tül perdeler açık pencerini önünde dans ediyorlardı. Tuna elindeki tepsiyle yanındaki koltuğa oturup tepsiyi masaya bıraktı. Sonra bana bakıp dudaklarını araladı.
"Bugün danışmanlık aşırı doluydu." Dedi kahvesine 5 şeker atmadan önce. "Insanlar..Tamamen aynıyız."

Sesim sakin çıkmıştı. Gözlerimi kahveye odaklayip internette öğrendiğim psikolog sözünü söyledim. "Dünyada altı milyar insan var. Herbirinin psikolojik durumları, eğilimleri ve kişlikleri çok farklı. Bu da demektir ki, dünyada altı milyar durum, eğilim ve kişilik var.. Butun insanlar farklıdır."

"Gordon Exner." Dedi kafamla onu onayladığımda. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Gerçekte, bir kişiyi ifade etmek için altı milyar yol var. Insanlar tamamen aynı." Sonra ekledi. "Son tezi."

Bakışlarını ona çevirdigimde onunda bana baktığını gördüm. Sonra aniden konuşmaya başladı.

"Tabi benimle atismak için gelmedin. Değil mi?" Arkasına yaslanmadan önce başını olumlu anlamda salladim.

"Annem, ben on iki yaşımdayken öldü." Bakışları durgunlaştı ama hala baygın bakıyordu. "O günden sonra.." insanları öldürmeye başladım. "Istemsizce yalan söylemeye başladım. Saçım yavaş yavaş beyazladi ve bende sonunda beyaza boyattım." Aslında kısmen yalandi annemin ölmesiyle beyazlamamisti saçım...

Kahvesinde bir yudum alırken ben hala anlatmaya devam ediyordum. "Ve bugünde kapıma polis geldi. Katili tanıdığımı söyledi." Ona bakıp hesap sorarcasina konuştum. "Kapında polis görürsen şaşırma."

"Neyi kast ettiğini anladım. Ama yaniliyorsun polisleri ben göndermedim."

"Karakolda bir tanıdığın olduğunu söylemiştin."

"O bir polisti dedektif değil."

Şaşırmıştım. Kaşlarim yay şeklini alırken onun kahveyi masaya koymasını bekledim.

"Dedektif olduğunu soylememiştim. "

Sessizlik. Sükunet. Veya başka bir şey. Ona her şeyi anlat der gibi bakıyordum. Birden masaya koyduğu kupayla kalkıp açık pencerenin önüne gitti. Perdenin arkasından sokak aralarına bakıp dudaklarını araladı.

"Itiraf zamanı. Dedektifin geleceğini biliyordum ama onu ben yollamadim hatta gitmemesi gerektiğini söyledim. Çünkü biliyordum uzulecegini."

"Nerden bilebilirdin ki?" Uzun bir süre konuşmadı bende onu konuşması için ikna etmedim.

"Baban..."

Birden ayağa kalkıp konuşmaya başladım. "Her şeyi anlat artik!"

"Babanın bir şey sakladığını biliyorum. Senin hakkında büyük bir şey." Kalbim durmuş öylece kalakalmiştim. Bacaklarım titriyor ve hissizleşiyordu. Yinede biraz daha dayandim.

"Buraya, babanin köpeğimi iyileştirdigi için gelmemiştim. Babanın sakladığı şeyi merak ettim. Eğer hayatına girersem sırrı öğrenebilirim diye düşündüm." Elindeki kupadan bir yudum alıp devam etti. Son derece sakindi. "Babanla birgün meyhaneye gitmiştik. O dükkan sorunları unutmak için ben de -belki biraz pislikçe olabilir- sırrı öğrenmek için gitmiştim."

Merakım ve endişem bir yandan artarken hemen devam etmesini diliyordum. Durdugu her saniye daha çok belirsizliğe batıyrodum. Sanırım bu dünyada en kötü şey beklemekti. Fakirler zenginliği, çocuklar büyümeyi, aşıklar birleşmeyi bekler dururdu. Bense onun anlatacaklarını bekliyordum. Gözleri sanki o ana dönmüş gibi buğulaşti. Ama hala baygın bakıyordu.

"Dördüncüyü devirdiğimizde, baban bir şeyler mırıldanmıştı." Sonra pencereden dışarı baktı. "Tuhaf bir şey." Tekrar bana döndü ve dudaklarını araladı yeniden. "Ne dedi biliyor musun?"

Başımı titrek bir şekilde salladim. Ne dediğini duymakla duymamak arasında gidip geliyordum. Babam sırımı ölsede söylemezdi. Peki ya sarhoşken? Orası muamma.

Birden Tuna dudaklarını aralayıp sanki abra kadabra! Der gibi sihirli bir sözcük mırıldandı. Duymak güçtü ama ne dediğini hissetmiştim.

"Benim kızım bir melek."

YALAN SÖYLEDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin