Bölüm 14 (Bir karakter Oluşturmak 3) Makale bölümü 3

993 39 7
                                    

Çok uzun yahu! Bitmiyor mübarek... En iyisi siz milletin karakterlerini çalın. Bu ne ya çok iş varmış! :D

XIV. Karakteri İzleyiciye Tanıtmanın/Sunmanın Yolları
Karakterler bize değişik yollardan tanıtılır. Ama yine de karakteri tanıtmanın bazı kuralları vardır.
Bazı karakterler yavaş gelişir. Onları ağır ağır tanımaya başlarız. Bunları tanımak filmin gelişimiyle mümkün olur. Yine de yazar, genellikle o karakterle ilgilenmemiz ve hemen bir duygu bağı kurmamız için, onun ana özeliklerini çok çabuk oluşturur. (Önemli. Biz de ana hatları çabuk oluşturmalıyız.)
Yazar, önemsiz karakterleri de hemen tanıtabilmenin yollarını bulur. Bunlar perdede kısa süre için göründüklerinden, gelişimlerini görmek oldukça güçtür. (Bunu ünlü yazarlar da yapıyor.)
Karakterleri tanıtmanın bir yolu, onlara ait mekanları serimlemek olabilir. Örneğin şöyle bir sahne düşünün: Sahne basit bir açılmayla başlar ve kamera hemen ağır biçimde kaydırma yapar. Bir odanın içerisinde gezinmekteyiz. Rastgele çıkarılıp fırlatılmış bir çorap... çıkarılırken ters yüz olmuş bir pantolon... eğri büğrü bir Cola kutusu... üzerinde matematik formülleri olan kitap ve defterlerin birbirine girdiği karma karışık bir masa... bir bilim kurgu romanının kapağı.... bir King Kong maketi.... bir Pamela Anderson posteri... yatağın altında duran bir Playboy dergisi... çok sayıda CD ve kaset... bir Metallica çıkartması.... bir Baseball şapkası ve sopası... bir otomobil sporları dergisi... bir çift ayak...Amerikan bayrağı motifli yorgan boyunca kaydırma... saçları darmadağın ve horlayarak uyuyan 13-14 yaşlarında bir çocuk... üstünde süpermen simgesi olan bir piyaması vardır... (Bize de betimleme çıktı ;D)
Karaktere ilişkin kafanızda birşeyler oluşmuştur sanırım.
İnsanları bir konuda seçim yapma durumunda bırakmak da kişiliği sergilemenin bir yolu olabilir: Adam karşıdan karşıya geçerken hemen yanı başında yaşlı bir kadın vardır. Kadın geçmeye çalışır ama korkar. Adam iki adım atar, kadının olduğu tarafa bakınca duraksar, geri döner, kadına gülümseyerek bir şeyler söyler, kadın da şaşkın ama sevinçle gülümsedikten sonra, adamın koluna girer ve birlikte karşıya geçerler... Ne iyi niyetli bi adam, di mi? (Benim kafadan bu adam ya.)
İnsanları herhangi bir işle uğraşırken göstermek de hayatları ve ilgileri konusunda bir fikir verir.

Müzik Kutusu adlı film, karakterin sunuluşunun etkili ve ekonomik serim açısından taşıyabileceği önemi son derece iyi somutlaştıran bir örnek. Filmde eskiden işkenceci olan yaşlı bir adam, onun kızı ve de kızının çocuğu, yani torunu arasındaki dostça ve samimi ilişkiler anlatılır. Film, dedenin işkenceci geçmişinin ortaya çıkarılması süreci üstüne kurulduğundan, dedenin sunuluşu bu gizin sona kadar ortaya çıkmaması ya da en azından bize inanılır görünmemesi açısından son derece önemlidir. Çünkü dedenin iyi biri olduğuna dair inacımızı erken yitirdiğimizde, onun işkenceci olduğunu belgeleyen fotoğrafların bulunması üstüne kurulu olan doruk noktanın çarpıcılığı azalırdı. Bu nedenle dedenin sunuluşu önem kazanmaktadır: dede, torunuyla oynayan, sevecen ve son derece yumuşak biridir. Sözgelimi her sabah torunuyla jimnastik yapıp onunla şınav çekme yarışına girişir. İleri yaşına rağmen de torununu hep yener ve onunla hafiften alay eder. Bu yaşlı adamı severiz; ilkeli, ama ilkeli olduğu kadar da tonton biridir. İşkenceci olduğu iddiaları ortaya atıldığında, buna pek inanmayız. Bize sunulmuş olan karakterin işkenceci olması pek olası görünmez bize; yani dede ve işkence sözcüklerinin bir aradalığı biraz zorlama görünür. Filmin sonuna kadar dedeye duyduğumuz inanç, onun işkence ettiğini gösteren fotoğrafların ortaya çıkmasıyla tam anlamıyla sarsılır. Son ana kadar buna ihtimal vermemiş, onun aklanacağı anı beklemiştik. Ancak dedenin en sevdiği işkence yöntemine ilişkin ipucu, daha torunuyla oynarken bize sunulmuştu: Dede, insanları öldürmeden önce onlara bir son bir kurtuluş şansı verirmiş. Onu şınav çekme yarışında yenenleri öldürmeyeceğine dair söz veriyormuş. Ne var ki, işin içinde ufak bir numara da var: insanlara süngüler üzerinde şınav çektiriyormuş. Dede kurbandan önce yorgun düşerse kurban kurtuluyormuş. Ancak dedenin performansı çok üstünmüş. Dedenin bir türlü yorulmaması ve kurbanların da daha fazla dayanamaması sonucu, kurbanlar süngülerin üzerine düşüp can veriyormuş. Dedeyi yenen hiç olmamış. Karakteri sevimli ve ileri yaşına rağmen dinamik biri olarak tanıtmanın basit bir aracı olan şınavlar, dedeye olan inancımızı sarsan en önemli kanıta da dönüşür böylece. Karakterin tanıtımında önemli bir işlev yerine getiren şınavlar, onu sonda işkenceci olduğuna inanmamızın ve sarsılmamızın da aracı olur. (Dedeye bak... Vış aboovv yani.)

Bir Kitap Nasıl Yazılır?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin