“İşiniz vardıysa keşke gelmeseymişsiniz.” Dedim ve bardağımı masaya koyarak dirseklerimi masaya yasladım ve bilmiş bir tavır takındım.
Bakalım hangimiz daha sinsiyiz sürtük.
“Aslında, tabiki de gelmeye çok meraklı değildim. Ama Juss ısrar edince…”
“Juss?”
“Ah, Justin.”
Bir de kısaltma yapıyor! Ben bu kıza ağız göz burun dalak dalarım!
“Hm.” Geriye yaslanıp Barbara’ya derin delici bakışlar gönderdim.
“Aslına bakarsan Barbar, ah sana Barbar diyebilirim değil mi?”
“Aslında-“
“Teşekkürler. Herneyse, baksanıza, eğer şu önemli çekimlerini ileri bir tarihe atabileceksen, bu gece gösterime girecek çok iyi bir film biliyorum. Üstelik 3 boyutlu.”
“sinemaya gitmeye bayılırım ama…” dedi ve Justin’le kendisini işaret etti, “Biliyorsun ki Justin ve ben, yani, tanınabiliriz.”
“Kamuflaj yaparız, gözlük veya şapka takarsak olur bence.” Dedi ve kaşlarını kaldırdı Justin. Haklıydı.
“Hm, o zaman. Yani, çekimler yarın olur. Ve, evet sanırım olabilir bu film ne zaman yani saat kaçta?”
“Hm… Saat 11 seansına ne dersiniz? Salon neredeyse tamamen boş olucak.” Dedi Chaz elindeki telefondan bakarak.
“O zaman, yani… Justin?”
“Evet, tamam. Saat 10.30’da, buluşuyoruz o zaman.” Dedi Justin ve saatine baktı. Bugün kendine 11 Şubat’ta aldığı beyaz saati takmıştı. Ne kadar da yakışmış?
“Tamam. Imm… bu kafenin önünde buluşalım, ha?”
“Tamam ama şimdi gitmem gerekiyor.” Dedi ve kalktı Barbara. Pardon, Barbar.
“Seni bırakayım.” Dedi ve Justin’de kalktı. Chaz’da işaret etti ve bizde kalktık.Eve doğru yürürken Chaz’da bana eşlik ediyordu.
“Hangi filmi kastettiğimi nereden anladın?” Durup ona döndüm. Filmin adını söylememiştim ama o telefonundan nete girip ne kadar az kişinin olacağından söz etmişti.
“Şöyle diyelim, Barbara’dan hoşlanmadığını ikimizde biliyoruz.” Buna kafamı salladım. Ne?
Bu, çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok doğru.
“Barbara’yı korkutma fikri aklıma geldi ve bunu kastettiğini anladım, çünkü muzip bir sırıtışın vardı. Bugün vizyona giren tek korku filmi de, Halka.” ( İzleyeniniz vardır belki, ama hikayede yeni vizyona giriyor. Yani, 3D olarak. )
“Vay canına, çok akıllısın.” Dedim ve eve doğru yürümeye devam ettik. Geldiğimizde ona sarıldım ve eve girene kadar yanımda bekledi. “Orada görüşürüz.” Dedim ve kapıyı kapatacakken nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle konuşuverdim;
“Çok iyi bir arkadaşsın!”
Kapıyı kapatıp kilitledim. Annem ne demişti? ‘Kapıyı kilitlemeyi unutma!’
Evde tekim, ha-ri-ka.10.00 pm
Siyah dar paça pantolonumu, beyaz bluzumu ve mor ince hırkamı giyip çekmeceleri karıştırmaya başladım.
Bir Victoria Secret mankeninin yanında iyi hissedebilmenin tek yolu makyajdan ve güzel giyimden geçer.
Yani, çok az, biraz, makyaj?
Çilekli parlatıcımı ve gözümün üstüne siyah kalemi düzgün bir şekilde sürdüm. Saçlarımı düzleştirdim ve çok az dalgalandırdım. Çıkmadan biraz Girlfriend sürdüm. Yanıma beyaz askılı çantamı aldım ve içine cüzdanımı, parlatıcımı, ıslak mendil paketini, anahtarlarımı koyarak boynuma astım. Siyah ceketimi ( Mont tarzı ) elime alıp kapıyı kilitledim ve çıktım. Konverslerimi giyerek kafeye doğru yürümeye başladım.
Geldiğimde herkes tamamdı. Justin ve Barbara’nın gözünde gözlük ve başında bere vardı. Tek sorun şuydu;
Bunlar el ele tutuşuyorlar. Lan? (!)
Var mı benim yanımda Justin’le el ele tutuşabilen?
Sevgili Barbara’cığım. Bekle, ve gör.
Alışveriş merkezine geldiğimizde hızla sinema katına çıktık. Bekleme salonunda biletleri aldıktan sonra 3D gözlüklerimizle birlikte mısır ve su da alarak yerimize geçtik. Bizden başka birkaç kişi vardı. Tırsıklar. Korkun siz bu saatte korku filmi izlemeye, korkun korkun ayıp falan değil.
Dizilim aynen şöyleydi; Barbara-Justin-Ben-Chaz.
Film başladığında 3D gözlüklerimizi taktık.
Elbette tüm korku filmlerinin başı güzeldir.
Hah, işte bu o filmlerden değil.
Korkmaya başladığımı hissediyorum. Elbette bu filmi daha önceden izlemeliydim! Ama, izlemedim işte.
Sanırım bir komploya kurban gideceğim.
Barbara arada gözlüğünü çıkarıyordu ve korktuğunu belli ederek Justin’e sarılıyordu. Hatta arada koltuk dayanağı yok diyebilirim çünkü gözükmüyor.
Gözlerimi tamamen açmış, filme konsantre olmaya çalışıyordum.
Siz hiç yanınızda bir Justin Bieber varken film izlediniz mi? İnanın bu korku filmi bile olsa, işe yaramıyor.
Ben kafamı döndürmüş, filmden gelen yoğun sesi bile umursamadan Justin’e bakıyorum kardeşim, sen ne diyorsun?
Sinema Çıkışı&
Justin Bieber’ın Ağzından
Eve gelince Barbara’nın kapısını açtım ve bahçeden geçip eve girdik. Kendimi koltuklara attığım an başımda dikildi ve ellerini kalçasına koydu.
“Justin, biz kaç gündür çıkıyoruz?”
“2”
“Peki, kaç gündür şu Chaz’ın yanındaki kızla takılıyoruz?”
“2”
“Bak! Sende gördün işte! O kızı artık yanımızda istemiyorum.”
Neyden bahsediyordu bu şimdi? AnnaBella bir Belieber’dı. Üstelik şu an bana en yakın olan Belieber.
“Neyden bahsediyorsun sen? Benim sadece 2 arkadaşım var ve sen, birini daha mı kaybetmemi istiyorsun?”
“Bundan bahseden kim! Dünyada onca insan varken neden onlarla takılıyorsun? Git Justin Timberlake’le, David Henrie’yle ne bileyim başka birileriyle takıl! Demi Lovato, Miley Cyrus… Hatta Selena Gomez’e bile izin veriyorum ama AnnaBella Cortez olmaz!”
“Benimle kiminle arkadaş olacağıma karışamazsın ve, hey soyadını nereden biliyorsun?”
“O kızı araştırdım Justin. Küçüklüğünden beri bir kişiyle bile çıkmamış. Bir kişiyle bile!”
“Ne var bunda?”
“Şöyle Justin,” yanıma oturdu ve cici kız tavrına büründü.
“Bugünkü sinema da o filmi izledi mi sanıyorsun? Sürekli, film boyunca, hep sana baktı!”
“Seninde farklı bir şey yaptığın söylenemez.” Dedim ve kıkırdadım, “Bütün film boyunca korkak bir kedi gibi sarılıp durdun ve, sürekli, devamlı, gözlüklerini çıkarıp AnnaBella’yı süzdün.”
“Tanrı aşkına Justin! Ben senin sevgilinim ama o değil! Sana aşık ve, bu o kadar platonikleşmiş ki kimseyle çıkmamış. Kıza bir baksana! Neredeyse manken gibi, ve eminim bir çok çocuk ona çıkma teklifi etmiştir.”
Bu fikir aklıma gelince birden kalbimin hızlandığını hissettim. Ona. Bir. Çocuk. Ve, çıkma teklifi mi?
“Ama kabul etmediğine göre, hiçbirini sevmemiştir ya da hoşlanmamıştır belki.”
“Bu mümkün değil! Anlasana, o deli.”
“Tek suçu beni sevmek olan birine deli diyemezsin!” Birden ayağa kalktım. Ona deli diyemezdi tamam mı? O deli değil. Hiçbir Belieber deli değil.
“Ama öyle!” diyip o da kalktı.
Sesini yumuşatıp, “Onunla görüşmemelisin.” Dedi.
“Ama, o, benim, arkadaşım ve-“
“O. Senin. Arkadaşın. Değil.” Yanıma gelip elini yanağıma koydu; “Senin iyiliğini istediğimi biliyorsun..”
“Evet,” dedim ve yanağından öptüm. “ve..”
“Seni sevdiğimi…”
“Evet.” Dedim ve yüzüne bakmaya başladım. Suratını bana yaklaştırıyordu. Sanırım bu gece uzun olucak. Ha?
AnnaBella’nın Ağzından
Sabah 9.00 pm
Çalan alarm üzerine sıkı ailemin evde olmaması üzerine sıkı bir küfür savurdum.
Bir dakika, o aptal alarmı ben kurdum? Ah, Chaz. Kahvaltıya gelecekti bugün, bana anlatacakları varmış.
Hızle şeker pembesi bir pantolon ve beyazlı-yeşilli bluzumu giydim ve odadan saç baş (afedersiniz) s*kilmiş bir şekilde çıktım. Banyoya girip ayna karşısına geçtiğimde her şeyi anladım; O nasıl bir saç öyle? O ne bokum bir saç?
Hızla saçlarımı tarayıp düzleştirerek topladım ve yüzümü yıkayıp hızla aşağı inerek kahvaltı hazırladım. Her şey hazır olduğunda , kapı çalmıştı.
Kapıyı açtığımda burnumun dibinde çiçek demeti bitmişti.
İyi de benim güle alerjim var.
“Hoşgel- -Hapşu!- Hoş geldin.”
“Hey,”
“-hapşu-“
“İyi misin?”
“Benim –hapşu- güle –hapşu- alerjim –hapşu- var –hapşu-..”
Sürekli hapşırmaktan telef olmuş bir halde içeri geçip mutfağa koştum ve bir kez daha hapşırmadan önce hızlıca buzdolabının rafından alerji ilacımı çektim. ( Burun fısfısı gibi düşünebilirsiniz arkdşlr.) “Gelebilirsin.”
“Hey, iyi misin? Gülleri bıraktım. Özür dilerim, alerjin olduğunu bilmiyordum?”
“Önemli değil.” Diyip gülümseyerek sandalyemi çekip oturdum. “Otursana.”
“Benimle konuşman gereken o önemli konu neydi Chaz?”
“Im… Şey, yani ben…”
“Anlat.”
“Dün sinemadan sonra bildiğin gibi evlerimize gittik.”
“Mh-hm?”
“Ama, Barbara Justin’le gitmiş ve, dün akşam biraz tartışmışlar.”
“peki bunun benimle ne alakas-“
“Senin hakkında, AnnaBella Cortez.”
“Tanrım, sürekli soyadımı söylemek zorunda mısınız!”
“Pekala, AnnaBella. Böyle.”
“Eee?”
“Barbara sürekli Justin’in seninle olan ilişkisini kesmesi için Jıustin’i kışkırtmış ve… Eğer, Justin’i o saatte aramasaydım çok kötü şeyler olacaktı. Yani onlar, şey yapacaktı, şey, ım…”
“Anladım.” Dedim ev uzanıp tezgahın üzerinden telefonumu aldım. Masanın üzerine koydum ve dokunmatik özelliğini kullanarak rehbere girdim. ‘JUSTIN’ yazısını görünce direk tıkladım. Hoparlöre aldım ve meyve suyumdan bir yudum alıp beklemeye başladım.
“Aradığınız abone, şu anda meşgul bulunmaktadır. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.”
“Gördün mü?” Chaz’ın sözüyle karnıma tekme yemiş gibi oldum.
Aferin bana.
“Bunu bana yapamaz.” Dedim ve tekrar aradım. Tekrar meşgule verdi.
“O çok sevdiği Barbara’sı yanındadır şimdi.”
“Yürü.” Sandalyeyi geri itip kalktım ve ceketimi alırken Chaz’da peşimden gelmeye başladı. “Nereye gidiyoruz?”
“Beni Justin’in evine götüreceksin.” Arkamdan kapıyı hızla çekerken nötr bir surat ifadesi taşıyordum.
Yağmur yağarken ceketimi giyiyorum kızlar. Hani şu, filmlerde olur ya? Çok coolum.
“Emin misin? Yani, onunla konuşmak istiyorsan bekleyebilirsin, yada-“
“Şimdi. Hemen.”
“Tamam abla kızma.” Dedi ve hemen arabaya binip yol almaya başladık. Yağmur sanki sonradan ağlayacağımı bildiğinden yağıyordu.
Ne?
Bunu bende biliyorum.
Ağlayacağımı, her ne olursa olsun sonunda ağlayacağımı bende biliyorum.
Geldiğimizde, bir hışım arabadan indim ve saydırarak içeri gitmeye başladım. Bahçeden geçerken Chaz’da peşimden geliyordu.
Sonra bir an durdu.
“Ne oldu?”
“Bu sorunu bence kendi aranızda halledin, ben yokum.” Dedi ve gitti.
Siktir et.
Sinirimi çıkartmam gereken bir Justin Bieber var.
Zile basıp beklemeye başladım. Bu ne bokum bir melodi böyle? İnsan adam gibi çalar. İlla adamı-
“AnnaBella?” Tek kaşı kalkmıştı.
“Seninle konuşmam gereken bir konu var.”
Geri çekildiğinde içeri geçtim. Onu takip ederek salona vardığımda oturup sakinleşmeye çalıştım.
O Barbara cadalozu yüzünden Justin’le aramızın bozulmasına izin veremem. Bunu yapamam.
“Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun?”
“Ben-“
“Neden benimle konuşmuyorsun? Bak, Barbara ne dedi bilmiyorum ama, bunlar doğru değil. Benim platonik bir aşkım yok. Sadece, Belieber’ım işte. O kadar.”
“Barbara’nın ne dediğini nereden biliyorsun ki?”
“Chaz.”
“Ah, evet. Yetiştirmiştir hemen. Sana başka neler anlattı?”
“Her şeyi.”
“Pekala.” Dudaklarını yalayıp yerinde munzurca kıpırdandı.
“Ne düşünüyorsun?”
“Bilmiyorum.”
“Ben, yani… Şöyle. İstersen çekilip giderim. Yani, sevgilinle aranın… Bozulmasını istemem ve..”
“Gitmeni istemiyorum.”
“Ne?”
“Gitmeni istemiyorum. Barbara sevgilim olabilir ama sende arkadaşımsın.”
Arkadaşın olmak istemiyorum.
Seni seviyorum.
“Ve o, bu şekilde kararlarıma karışamaz.”
“Hm-hm.”
“Sen benim arkadaşımsın ve..” konuşurken yutkunuyordu. “Sanırım tek ‘kız’ arkadaşımsın. Yani, Chaz’da var. Ama o, bilirsin, erkek.”
“Ah, evet.”
“O zaman?”
“o zaman ben kalkayım.”
“Bir kahve içeriz diye düşünmüştüm.”
“Peki.”
Gülümseyip mutfağa gittiğinde telefonumu elime alıp Chaz’a mesaj attım; ‘ Sakın gelme.’
Birkaç dakika sonra elinde iki kupayla geldi. Televizyon yada başka birşeyden –bizde dahil- ses çıkmadığı için çatıya ya da cama vuran yağmurun sesi çınlıyordu.
“Nasılsın? Yani, neler yapıyorsun…”
“Bilirsin. Yarın okul var. Ama ben gitmeyeceğim.”
“Neden?”
“Üniversite sınavına çok az kaldı ve.. Annem evde yok ayrıca dersler boş geçiyor.”
“Kendine dikkat et. Çünkü ben-“
“Çünkü sen bu sene liseden mezun oldun ve üniversite okumayı düşünmüyorsun çünkü bir kariyerin var. Evet biliyorum.”
“Bazen bir Belieber olduğunu unutuyorum.”
“Bazen, bende unutuyorum.”
“Nasıl yani?” Ayağa kalkıp bahçeye açılan cam kapının önünde yağmuru izleyip konuşmaya başladık.
“Bilirsin, bazen insan kim olduğunu bile unutur. Hayalini, inandıklarını…”
“Şunu asla unutma, tam vazgeçmek üzereyken,” buradan sonrasını beraber söyledik; “hayat sana çok katı davranıyormuş gibi geldiğinde, kim olduğunu hatırla. Hayalini hatırla. İnandıklarını hatırla.”
“Bunu nerden-“
“Ben bir Belieber’ım Justin, olmadık yerde tek sözünü bile ezberleyebilirim. ‘asla’ derse, bu başkan bile olsa lafını keser ‘asla asla deme’ diye atlarım. Senin bile bilmediğin şeyleri biliyorum. Bu yüzden, sana sorulan bir soruyu, kim bilir, belki senden önce bile cevaplayabilirim.”
“Gerçekten mi?”
“Evet.” Kahvemden bir yudum daha aldım.
“Pekala, o zaman ben Pizza-“
“Pizza yemeden önce kokluyorsun çünkü pizza kokusuna bayılıyorsun.” Gözleri büyüyerek geri çekildi, “Aman Tanrım…”
“Ciddi misin? Fark ettiysen, bazen kendi hayranlarını bile tanıyamıyorsun.”
“Bazen..”
"Bu bazen ortalıkta dolaşmamalıydı."
"Ne?"
"Bu bazen diyorum, olmamalıydı. Bana bak mesela, keşkeleri attım hayatımdan."
"Çok sır dolu bir kızsın. Çok çabuk karakter değiştirebiliyorsun ama buna rağmen ikiyüzlü tabirini sana karşı kullanamam."
Kıkırdadım. Beni tanımıyordu. Geçmişimde sırf onu seviyorum diye ne çok çıkma teklifini reddettiğimi bilmiyordu. Ona 'biber' diyen kuzenimi merdivenlerden aşağı ittiğimi, bunu soran anneme de 'merdivenlerden düştü.' dediğimi bilmiyordu. Uğrunda en yakın ve tek arkadaşımı kaybettiğimi bilmiyordu.
"Ben.. Gitmeliyim." dedim ve kahve bardağımı masanın üzerine bıraktım. "Gitmesen?"
Az önce ne dedi bana o?
Ne dedi, ne dedi o?
Gitme mi dedi?
"Ne?"
"Gitmesen? Konuşmak iyi geldi."
"Etrafındaki bütün insanlarla konuşabilirsin?"
"Beni anlayan biriyle?"
"Hm." Aldığım çantamı geri bıraktım ve koltuğa oturdum. "Eee?"
"Eğer dinlersen, yani, anlatmak istiyorum."
"Seni her zaman dinlerim ben."
"Bak," Kahvesini masanın üzerine bırakıp geldi, ve yanıma oturdu.
Şimdi dirseğini koltuğa yaslamıi bana bakıyordu.
"Selena'yla birlikteyken..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Belieber Hikayesi
FanficBu hikayeyi ben yazmıyorum. Facebook'ta Justin Bieber hikayeleri yazan bir sayfada yayınlanmış bir hikaye.