53 姆明

1.5K 191 33
                                    

İkisi de kafeye geçtiler ve cam kenarındaki koltuklarda karşı karşıya oturdular.

İkisi de gergin ve heyecanlıydı.

"Benim olduğumu nasıl anladın?"

Renjun önündeki vanilyalı milkshakeden yudum alarak sorduğunda SeoNeul gülümsedi.

"Aklımda bir sen bir de Mark oppa vardınız. Mark oppa olduğunu düşünmüştüm çünkü fırçayı aldığım gün onu arka bahçede ilerlerken görmüştüm. Ayrıca resim kulübüne girmemi sağlayan oydu," dedi SeoNeul da önündeki çikolatalı milkshakeden yudum alarak.

"Sorduğumda hayır cevabını alınca, geriye seçenek sen kaldın ama emin değildim. Tuhaf saç, aklıma direk sen geldin. Bir de notta yağmur yağdığı gün üşüteceğimi söylemiştin."

"Otobüste de bana 'sana üşüteceksin demiştim,' dedin."

"Ahh, demek oradan pot kırdım!" Renjun dudaklarını birbirine bastırıp başıni salladı. "Bir ara üzgündün, nedendi?"

"Seni Mark oppa sanıyordum. Onunla yakınız, eğer o olsaydı hislerine karşılık vermemeyecektim."

Arkada sakin bir piyano parçası çalıyordu. İkisi de milkshakelerinden içti.

"Sen de bir ara hiç not bırakmamıştın. Nedenini de geçiştirmiştin... Nedendi?" SeoNeul pipeti dişleyerek sorduğunda Renjun bakışlarını masaya indirip yeni boyattığı saçlarını karıştırdı.

"Jeno'yla seni kıskanmıştım," diye kısık sesle mırıldandığında SeoNeul güldü.

"Güzel nedenmiş."

"Dalga geçme."

"Pekâlâ sen kazandın." İkisi de güldü.

"Beni neden sevdin?" SeoNeul birden sordu. "Yani hadi ama! Sen Huang Renjun'sun. Yakışıklı, güzel sesli, yetenekli çinli çocuksun! Varlığımdan haberin olduğunu bile bilmiyordum."

Renjun hafifçe gülümsedi. "Şeyi hatırlıyor musun, geçen sene sonu dil üzerinde çalışmak isteyenler için sınıf sınıf gezip ingilizce konuştuğunuz zamanı?"

"Ah, evet hatırlıyorum."

"Bizim sınıfa geldiğinde ve gayet normal bir şeymiş gibi konuştuğunda çok, çok kendine güvenen biriymiş gibi duruyordun. Fakat konuşman bittiğinde ve diğer kişinin konuşması için kürsüden çekildiğinde titreyip kızardığını gördüm."

"Evet, biraz sahne korkum var." SeoNeul başını salladı.

"Bilmiyorum ama o an çok hoşuma gitti. Ve Jeno'ya seni sordum. Bana ismini, bildiği kadarıyla ilgi alanlarını ve ah şey, numaranı verdi." Renjun utangaç bir şekilde ensesini kaşıdı.

"Çok tuhaf hissediyorum," dedi SeoNeul açık sözlü davranarak. Renjun güldü.

"Ben de."

İkisi de bir süre konuşmadı. Konuşacak çok şey vardı ama ortam gergindi.

"Bu tuhaf anı atlatacağız," dedi SeoNeul gülerek. Renjun da başını salladı.

Milkshakeleri bitince kalktılar. SeoNeul sağ eliyle çiçek buketini taşırken sol eli boştaydı.

Kafeden çıkınca sıcak bir el elini kavradı ve sıkıca tuttu.

İkisi de utanırken Renjun utancını göstermemeye çalışıyordu ama herkes bunun farkındaydı.

SeoNeul gülümsedi.

Saat 17:30 olduğunda ikisi de Han Nehri'nin kalabalık ve süslü yürüyüş yerlerinde el ele yürüyorlardı.

Sonunda oturacak boş bir bank bulduklarında oturdular. Renjun hala kızın elini tutuyordu. İkisinin de kalbi küt küt atıyordu. Bir şey yapması gerekiyordu ama ne yapacağını bilemiyordu.

Renjun bir şey yapamadan SeoNeul tam da o zamana uygun olan şeyi yaptı. Başını sola, Renjun'un omzuna yasladı ve orada öylece önlerindeki Han Nehri'ni izlediler.

hi moomin! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin