"Sevgili günlük
Eun jae'den ayrıldım ve soyeona herşeyi itiraf ettim..."
************************************
Okulun koridorlarından havalı bir şekilde geçip giden chen'i herkes izliyordu.
Mark chen'i görünce onun önüne geçti.
"Soyeon senin yüzünden okula bile gelmiyor!"
Chen'in suratı asılmıştı. Ama kendinden taviz vermeden hızla konuştu.
"Soyeon konusu beni ilgilendirir seni değil!"
Mark alaylı bir kahkaha patlatarak aniden chen'in yakasına yapıştı.
"Soyeon'dan uzak dur! Sakın ona yaklaşayım deme!"
Chen mark'ın ellerini çekerek onu hızla fırlattı.
"Soyeon benim ilgi alanım senin değil!"
************************************
Chen okul çıkışı araziye gitmişti. Soyeon'un burada olabileceğini düşünmüştü. Ve düşündüğü gibiydi. Soyeon yine aynı beyaz elbisesini giymiş uzanıp gökyüzünü izliyordu. Chen kafasını kaldırdığında yağmurun yağmaya başladığını farketti.
"Birazdan şiddetli bir şekilde yağmur yağacak hadi kalk!"
Chen aynı zamanda soyeon'un yanına doğru yürüyordu. Soyeon gözlerini kapatarak konuştu.
"Git buradan!"
Chen soyeon'u duymamış gibi yaparak konuşmaya devam etti.
"Kalk diyorum ıslanacaksın"
Soyeon yerinden kalkarak chen'in önünden geçti ve yürümeye başladı. Soyeon durmayınca Chen yüksek sesle konuşmaya başladı bu soyeon'u durdurmuştu.
"Ne zaman...!
Soyeon durduğunda Chen konuşmaya devam etti.
"Ne zaman içimden sana ait birşeyleri söksem , kendimi parçalıyormuş gibi oluyorum... Ben sana aşığım ."
Soyeon'un yüzü chen'e dönüktü. Bu nedenle Chen önce yavaş adımlarla daha sonra adımlarını hızlandırarak soyeon'un bileğinden tutarak kendine çevirdi. Soyeon'un yüzü aglamaklıydı. Yağmur çok daha fazla şiddetlenmişti.
"Geçen sefer yağmur yağdığında seni o kadar çok öpmek istedim ki. Öleceğim sandım"
Chen konuşmasını bitirir bitirmez dudaklarını soyeon'un dudaklarına örttü. Soyeon ellerini chen'in omuzlarında birleştirerek chen'e karşılık verdi. Dudaklarını birbirlerine mühürledikleri bir kaç saniyenin ardından ayrıldılar. Chen alnını soyeon'un alnına yaslayarak derin nefesleri alıp verdi.
"Belki güleceksin ama öptüğüm ilk kız sensin"
Soyeon gülümsedi ve chen'in yanağına hafifçe bir öpücük kondurarak geri çekildi.
"Benimde öptüğüm ilk erkek sensin. "
Chen alnını çekerek inanmıyormuşcasına baktı.
"Chen sen sadece görmek istediklerini görüyorsun. Ben öyle bir kız değilim hakkımda bilmediğin çok şey var."
Yağmur bitmişti. Aniden gelen yağmur geldiği gibi gitmişti.Chen soyeon'un elinden tutarak onu arazinin tepesine götürdü. Chen uzandığında yanına soyeon da uzandı. Chen utangaç bir tavırla elini hemen yanında duran soyeon'un eline doğru götürdü. Soyeon hızla elini kavrayarak chen'e gülümsedi.
"Pekala o zaman başlıyorum. En sevdiğin renk?"
Soyeon gülümseyerek cevap verdi.
"Siyah. Bunu biliyorsun sanıyordum. Her neyse soru sırası bende. En sevdiğin film"
Chen gülümseyerek gökyüzüne baktı ve cevap verdi.
"En sevdiğim renk mavi. En sevdiğim film The Notebook. En sevdiğim kitap John Steinback'in Gazap üzümleri kitabı. Ve o kitaptan en sevdiğim söz 'umut insanı ayakta tutar, umut güzel şeydir, ama umutlarımızın kontrolsüz bir şekilde büyümesine izin verirsek, gerçekleşmediği zaman yaşadığımız hayal kırıklığı da o denli büyük olur.'"
Chen'in söylediği alıntı soyeon'un suratını aşmıştı. Bir gün gidicek ve bir daha hiç geri gelmeyecekti. Bu nedenle chen'e boş umut veriyordu.
"Peki ya senin soyeon?"
"Benim sevdiğim bir kitap yok. En sevdiğim film Now İs Good"
Chen üzgün surat ifadesiyle soyeona baktı.
"Hep böyle iç karartıcı olmak zorunda mısın. O filmi biliyorum kadın ölüyor ve adam asla mutlu olamıyor. O filmden nefret ediyorum."
Soyeon chen'in yanına daha çok yaklaştı ve ona sarıldı.
"Annen gittiğinde ne hissettin?"
"Hissedemedim ki. Sesler kesildi insanlar kayboldu sanki. Sanki bir apartmanın en üst katından aşağı düştüm. Öyle birşeydi. Ama sen geldin işte eskisi gibi mutsuz değilim. Ve beni hiç bırakmayacaksın biliyorum"
Soyeon ağlamaya başlamıştı. Chen görmeden hafif yaşaran gözlerini sildi ve boğuk bir sesle konuşmaya başladı.
"Gökyüzüne çok güvenme. O acın kadar karanlık bir akşam yaşarken günün yarısında güzel bir güneşli güne bırakıyor. Sen bulutlara da güven yıldızlara da güven. Bütün ümidini gökyüzüne verme. Gökyüzünün buna vakti yok..."
Chen gülümseyerek kahkaha atmaya başladı.
"Ne dediğini anlamadım ama sorun yok."
Soyeon sesiz geçen bir kaç saniyenin ardından telaşla yerinden doğruldu ve chen'e döndü.
"Eun jae'ye ne oldu?"
Chen önce cevap vermedi daha sonra yerinden doğrularak soyeon'a yaklaştı.
"Ayrıldık. Sana aşık olduğumu oda anlamıştı zaten. Düzgün bir şekilde konuşarak son verdik."
Soyeon gülümsemişti.
****
Ertesi gün soyeon hiç yapmadığı bir şey yapıp. Mor ince kazağı ve mavi kot pantolonunu giymiş ve farklı renklere bürünmüştü. Okulun kapısından o kıyafetlerle geçmesi bile dikkatleri üzerine toplamasına yetmişti. Arkadaşları ile bankta oturmuş bir şekilde sohpet eden mark, soyeon'u gördüğünde yerinden koşarak ayrıldı. Soyeon'un kolundan tutarak kendine çevirdi."Değişiyorsun... Hemde seni sevmeyen biri için.!"
Soyeon mark'ın kollarından kurtulmaya çalışırken konuştu.
"Hiçbir şey bildiğin yok senin!"
Mark sinirle kükredi ve bahçede olan herkes onların etrafında toplandı.
"Neyi bilmiyorum!"
"Biz sevgiliyiz! Ve ben böyle giyinmek istiyorum. "
O an masadan düşen bir vazonun parçalara ayrılması misali gibiydi mark'ın duydukları ve çöküşü. O sinirli suratı da dağılıp gitmişti. Elleri tutmuyordu. Mark ellerini çekerek arkasına döndü. Ve yavaş adımlarla herkese çarpa çarpa köşesine geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü Ve Sen
Short StorySoyeon tedavi edilemeyen bir hastalığa sahip olduğunu ve yaşamak için kısa bir süresinin kaldığını öğrenen bir üniversite öğrencisi.Universitenin havalı kızlarından biri. Üniversitede ezilen ve sevilmeyen chen ile tanışır ve ona aşık olur ama ailes...