0.5

721 69 22
                                    

Aradan geçen dört günün ardından tekrar gelmiştin kovulduğun eve. Yani, tam olarak kovulmamıştın ama olsun.

Ellerin ağrıdığı için biraz daha hızlandın ve anahtarı yerine yerleştirdin, kapıyı açtın. Ayağınla itip açtın. Güç bela içeri girip poşetleri bıraktın ve içeri ilerledin.

Gördüğün manzara olduğun yerde durmana neden olmuştu.

Herşey yerdeydi. Tabaklar kırılmış,  mutfak dolapları açık kalmış, halı kaymış ve şifonyerin üzerindeki tüm eşyalar yerle bir olmuştu. Ev tanınmaz haldeydi.

Olanları anlamaya çalışırken duyduğun hıçkırık sesiyle koşup Hyungwon'un odasına koştun. Orası çok daha beterdi... ve o, yatağının ucuna çökmüş saçlarını çekerek ağlıyordu.

Nefeslerin telaştan dolayı hızlanmış, hızla yanına çökmüştün.

"Hyungwon! Sakin ol! Neyin var?!"

Ağzına geleni söylerken elini saçlarından çekmeye çalışıyordun. 

Sesini duyunca durmak istedi ama engelleyemedi kendini. Olanlar... aptallığı... düşünemiyordu bile. İşe yaramayan gözlerini oymak istiyordu. Kafasını duvarlara vurup çalışmayan beyninden kurtulmak istiyordu.

Bu sinirle seni itmeyi deniyordu ama ağlamaktan güçsüz düşmüş olması yüzünden kurtulamıyordu kollarından. 

Ne yapacağını bilemez bir halde hızlanan nefeslerini dizginlemeyi denedin. Neler oluyordu? O sikik abisi böyle bir durumda neredeydi? O... nasıl böyle çaresiz bir duruma düşmüştü.

"Uzak dur benden! Yaklaşma! Sende bıkmadın mı benden?! Aptallığımdan?! Bu görmeyen gözlerin boş bakışlarından bıkmadın mı?! Ha?!"

Hıçkırırken halâ çırpınıyordu. Gözlerin dolmuş sıkıca tuttuğun kollarını bırakıp hızla omuzlarına sarılmıştın. Kollarının arasında ağlayarak debeleniyor sinirle aynı cümleleri tekrarlıyordu.

Yanaklarınız birbirine değiyor, cayır cayır yanan teninden akan yaşlar seninkine karışıyordu. 

Duvarlarda yankılanan hıçkırıklar onun "Bıkmadın mı?! nidalarıyla karışıp size dönüyordu. 

Birbirlerine yapışmış göğsünüzden kalp atışlarınızı hissediyordunuz. 

Sol tarafta kendi kalbini, sağ tarafında da onunkini hissediyordun. 

"Bıkmadın mı?!" Bağıramıyordu artık. Sesi çıkmıyordu. 

Ona sıkıca sarılmış saçlarını okşayan kadının sıcaklığı ve kokusunu hissetti. Ağlamayı bırakamıyordu... bir hiçti o. İşe yaramazdı. Evde yaşayan bir hayvandan farkı yoktu. Kördü. Kendi evindeki tuvalete giderken bile yolu bulması gerekiyordu. Uyandığını anlaması için sabahları okula giden çocukların sesini duyması gerekiyordu. Gün ışığını göremiyordu. Gündüzü geceden ayırt edemiyordu. Sıkıca ona sarılmış senin ağladığını anlaması için sesini duyması gerekiyordu. 

Kollarını yenilmişlik ve çaresizlikle sana sardı. Sinirle, kırgınlıkla ve tükenmişlikle sesinden kalan son kırıntıları fısıldadı kulağına.

"Ben bıktım..."

▪▪▪

"Ona nasıl güvenebildim bilmiyorum. Şimdi beş parasızım işte."

Kafasını yumuşak göğüslerinin biraz üstüne yaslamış beline doladığı ellerini sıklaştırıp bedenlerinizi daha da bastırmıştı birbirlerine. Yaklaşık bir saattir yerde bu pozisyonda duruyordunuz. O olanları parça parça anlatıyor sen ise çektiği için karışmış saçlarını okşuyordun.

"Hiç olmazsa acıyıp evi bırakmış. Buna sevinmeliyim herhalde?" Kendiyle alay ediyordu. Zaten kendiyle sadece alay edebilirdi.

"Aldığı parayı geri almanın yolu yok mu?"

"Bilmiyorum." dedi sana biraz daha sokulurken. Dipdibeydiniz ve o daha da yaklaşıp bu sıcaklıkta kaybolmak istiyordu. 

Neden? Az önce ataklar geçiren bağırıp çağıran o değil miydi? Şu an beş parasız kalan da O idi. 

Sadece bir saattir tanıdığı bu sıcaklık nasıl bunları görmezden gelmesini sağlıyordu? 

Kedi gibi sana sokulan adama yorgun bir tebessümle baktın. Sakinleştiği için sevinsen de endişeliydin. Neler yapacağını, o orangutanı nasıl bulup bunları düzelteceğini bilmiyordun. Onun neler hissettiğini az çok tahmin ediyor ve korkuyordun. Kalan bir iki özgüven ve yaşama umudu da kalbini terk etmiştir diye için içini yiyordu. 

Hem rahatlamak hem de onu rahatlatmak için sende sarılışını sıkılaştırdın. Saçlarını okşamıyordun şimdi. İki elinde, dakikalar önce tir tir titreyen bedeni sarıyordu.

"Bana acıyorsun değil mi? Kim olsa acır zaten. Beş parasız bir körüm sonuçta."

"Hyungwon" dedin elini tekrar saçlarına çıkarırken. "Boş yapma."

Kaşlarının çatıldığını görünce gülümsedin. Anlamaya çalışıyor gibi duruyordu.

"Sana değer veriyorum. Bu nedenle acıyorsun gibi şeyler deme." Siyah tutamları parmaklarınla tararken söyledin.

Değer veriyorum. Evet. Bu cümle Hyungwon için kalp spazmı nedeniydi. Neye benzediğini bile bilmediği bir kadın ona değer verdiğini söylüyordu. Kalbi iyice başıboş olmuştu zaten. Son zamanlarda sen ne dersen de tekliyordu. Hyungwon artık hislerini kabul etmeye başlıyordu ama böyle bir acizken kabul etse ne olurdu ki? "Değer veriyorum"a bu kadar çabuk yenilemezdi. 

Yine de engel olamıyordu...

Yıllarca yakarmadığı yaratıcıya ilk kez kalbinden fısıldadı.

"Bırak da onu göreyim."

_______

Yazarken kalbim tekliyor lan. Valla dayanamıyorum...

 Valla dayanamıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





Just Feel It (OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin