0.9[M]

1.6K 53 33
                                    

İştah açan bir koku...

Ne ki bu..?

Nereden geliyor?

Dahası kim sorumlu bundan?

Gözlerini açlıkla açıp yerinden doğruldun. Yeni uyandığından dolayı yumuş yumuş olmuş yüzünü ovalarken odanın kapısı açılmış. Shin Hye'den önce içeriyi o mükemmel koku doldurmuştu. 

Gözlerin birazdan harika şeyler yiyeceğini bildiğinden mutlulukla tekrar kapandı. 

"Kaçta uyudun sen be? Yüzün Pororo'ya dönmüş." 

Perdeyi, ardından da camı açıp içeriyi havalandırmasını izlerken göz devirdin.

"Bu senin herzamanki halin, hiç olmazsa ben sadece sabahları böyleyim." 

Sana yerdeki ev terliğini molotofcasına atmış, f16 hızında gelen terlik omzunu delip geçmişti. 

Delmemişte olabilir tabii... 

"Bugün iş görüşmen var diye sabah kalkıp sana yemekler yapayım, masaya kuş sütü bile koyayım sen gel boş boş konuş! Yat zıbar! Kalkma seni boğarım!"

Biyoloji öğretmenliğini güç bela tutturmuş yıllarını harcamıştın okuyup meslek sahibi olmak için. Fakat mezun olduktan sonra devlet okulunda bir iki ay çalıştıktan sonra özel bir okulda çalışmak için ayrılmıştın. Saçma sapan görünebilir ama yabancı olduğun için sevenin kadar seni sepetlemek için ortam kollayanlarda vardı ve başarmışlardı. İlk senenden çuvallamıştın. 

Bugün; başvurduğun özel bir okuldan mülakata çağrılmıştın. İşsiz işsiz dolandığın günlerin son bulmasını umuyordun. Hyungwon'u görememek biraz can sıkıcı olabilirdi fakat katlanacaktın artık, ne yapalım? Onun karşısına mesleği elinde güçlü bir kadın olarak çıkmak istiyordun.

Kollarını büyüğüne doğru açıp göz kırptığında, sanki az önceki keskin nişancı kendisi değilmiş gibi, ceylan gibi sekerek yanına gelip sarıldı. 

"Sen var ya birtanesin. Şu işe bi'alınayım; ilk maaşımla sana ziyafet çektireceğim. Söz!"

Kollarını sana dolayıp sırnaşmış, çenesini göğsüne yaslayıp sana alttan şirin şirin baktığında farklı bir şey isteyeceğini anlamıştın. 

"Onun yerine dün eve gelen arkadaşların vardı ya..." başını salladın devam etmesi için. Dün Hyungwon'un yanından döndükten sonra eve geldiğinde üniversiteden arkadaşlarınla karşılaşmıştın. Seni ziyarete gelmiş, evde olmayınca Shin Hye'nin fikriyle beklemişlerdi.

 "Birlikte Kore'ye gelen arkadaşınlarından biri vardı ya... Yüce yaratıcı aşkına! Sadece gözlerine bakınca bile kalbim tekledi! O karnına kelebeklerin uçusması falan hep hikaye, benim içimde fil tepiniyordu! Onu görünce sizin genlerinizin kutsallığına inandım!"

Senin cevap vermeden yerinden kalkıp hoplaya zıplaya kapıya ilerledi. Aklından binbir düşünce geçerken saçlarını savurup kapıyı açtı ve tekrar sana döndü. 

"Yani, onu bana ayarlarsan yeterli olur. Dalga geçmiyorum."

Kapıyı kapattıktan sonra uzaklaşan sekme seslerinin ardından fark ettiğin gerçekle gülerek arkasından bağırdın.

"Tanrım! Gerçekten mi? Ben bunu neden bu şekilde öğreniyorum!?"

Örtünü üstünden atarken beraber buraya geldiğin dört arkadaşından hangisinden bahsettiğini bilmiyordun.  Tek bildiğin dün gelen tüm arkadaşlarının kız olduğu ve Shin Hye'nin bunca zaman neden erkek arkadaşının olmadığıydı.

Just Feel It (OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin