Gecenin eşsiz ve sessiz ritimlerinden yola çıkarak yazmaya başladım bu anlamsız yazıyı. İçimde öyle fırtınalar, kavgalar, bağırışlar var ki! Döksem dışarıya, yüreğimin acısı geceye bir harlı ateş gibi düşer ve aydınlanır tüm karanlık hislerim. Nereden başlasam diye düşünürken yazdığım bu cümleler seni sevmeye benziyor aslında. Seni sevmeye nereden başlasam diye düşünürken düştüm gözbebeklerinin ortasına.
Bir hastahane önündeki soğuk bankta otururken hissetmeye başlamıştım seni sevmeyi. Huzura yolculuk gibiydi avuç içlerindeki çizgiler ve bir ölüm kadar eşsizdi gözlerindeki kahverengiler. Bıraktığım an ellerini, yok olacak gibiydi tüm gerçekliğin. Dalmıştım gözlerine, nakış nakış işlemiştim yüreğime. Bir ara gökyüzüne bakmıştım hatırlarsan. Dur diye bağırmıştım zamana içimden. Çünkü hissediyordum zaman durmazsa gideceğini ve bir daha dönmeyeceğini. Nitekim zaman durmadı, sen de gittin zaten. Geri döner misin bilmiyorum. Döndüğünde ben bıraktığın yerde olur muyum onu da bilmiyorum. Aslında gittin gideli hiçbir şeyi bilmez oldum. Bir seni bilirim, bir de seni nasıl sevip özlediğimi. Kim nereden bilebilir kahve gözlerinde ölüp ölüp dirildiğimi? Söyle caniçim. Kim bilebilir yastığıma dökülen saç tellerinin kokusuyla kaç geceyi sabah ettiğimi?
Epeyce soğuk olmaya başladı buralar. Sahi üşümüyor musun hiç? Gözlerin donup kalmıyor mu yaşadığımız bir hatırada? Ellerinin sıcaklığı yetiyor mu yüreğini ısıtmaya? Boynunda adım adım yürüdüğüm kulvardı beni nefesine götüren yol. Karanlığını hiç düşünmeden indim yüreğinin kırık dökük basamaklarından. Dengemi de kaybettim zaman zaman, düştüm. Fakat düşerken kalbinin acıyacağını, sızlayacağını hesaba katmamıştım hiç. Zaten aşkı, akılla ve mantıkla bir hesap içine katmam en büyük ve tutarsız yanlışım oldu benim.
Ve bana nefretle baktığın son saniyelerde, kirpiklerinin demir parmaklık olduğu bir hücrede söndürdüm bütün ışıklarımı. İstemiyorum aydınlık falan. Yanan yüreğim sana güneş olamadıktan sonra, gözyaşlarımın yağmur olduğu her gün yetiniyorum karanlığınla. Hem zaten ellerini tutmadan geçirdiğim bu sahte günlerin de aydınlanmasına gerek yok.
Ve evet yazdıklarımı çalıyorum, kalbinden. Kalbinin en derinlerinden, gözlerinin en içten gülümsemesinden ve güldüğün vakit gözlerinin etrafında oluşan çizgilerden çalıp buraya yazmaya çalışıyorum.
Kelimeler diyorum. Öyle güzel oyun yapıyor ki! Yazdığım her cümleye seninle başlarken, cümleleri bitirdiğim her kelimede yokluğunu hissediyorum içimde. Sonra aniden boğazım düğümleniyor, nefes alamıyorum. Bu hiç geçmeyecek birşey gibi her yazdığımda tekrar ediyor.
Denemedim mi sanıyorsun? İçimde defalarca kez öldürdüm hislerimi fakat sen hislerimin de ötesinde her gün ölürken yaşadığım bir hayatsın. Ölüm demişken...
Hakkını helal etme bana sevgili. Yapış yakama, ahirette dahi olsa son bir kez görebileyim seni. Belki nefsim müsaade etmeyecek seni hissetmeme, olsun. En azından gördüğüm suretin ahiretteki bütün yaşantımın anlamı olacak ve herkes sana benzeyecek. Daha fazla yazıp kelimeleri boğmak istemiyorum. Seni yarım kalan dünyana davet ediyorum.
Gel. Göğüs kafesimi yerinden söken sevdam. Kanat içimi, sana aksın zerreme kadar her damla kanım. Ben senin ellerini yaşanılabilir tek dünya belledim. Ben seni bir ömür ve ömrümün içindeki tek aşk belledim. Ve ben seni caniçim.
Yaşamak için sevdim.
Var olan tüm sevgimle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Şiirler
PoesíaYazarsam şiir, yazmazsam ölüm olur. Söz sahibinde, göz görebilende güzeldir. Saygı ve sevgilerimle.