Küçük Hendrix'in gözünün önünden bir takım şekiller, nesneler ve canlılar geçiyor; Hendrix'in küçücük çocuk kalbinin korkuyla çarpmasına sebep oluyordu. Her şey sona erecek, dedi içinden. Her şey bitecek.
"Tahmin ettiğim gibi." diye mırıldandı Bay Davidson, ellerinin arasında tuttuğu dosyanın üzerine notlar alırken. "Bay Anderson hazır."
Benedict birkaç adım öne çıkıp oğlunun omuzlarına dokundu. Kabusunun içinden sıyrılan Hendrix, küçük bir çığlık attı ve kocaman şaşkınlığıyla babasına döndü.
"Her şey bitecek Hendrix, sabret." Babası, Hendrix'in kolundan tutup yaklaşık birkaç metre yürüttü. Oğlunun dengesiz adımlar ve sarsak bedeninden anlayacağı üzere verdiği ilaçlar çoktan etkisini göstermişti. Bu, bir çeşit Anderson hazırlık sınavıydı. Varise bir kapsül verilir, içtikten sonra etkisinin başlaması beklenirdi. Bu sayede varis, bazı halüsinasyonlar görecekti ve onu eğitmek daha da basit bir görev haline gelecekti. Amacı ise onu hazırlamaktı. Hiçbir Anderson'a göre varis olmak sıradan bir iş değildi, sıkı eğitim gerektirirdi.
"Korkacak hiçbir şey yok." dedi Benedict, oğlunun sakinleşmesi için. Çünkü şimdi sakinleşmesi, az sonra yapacağı şey için gerekliydi. Unutulmamalıydı, geriye doğru giden bir nesne her zaman daha iyi sıçrardı.
Hendrix, babasının söylevlerine rağmen sakin kalmakta güçlükler çekiyor; tuvaletini güç bela tutuyordu, yoksa babası ona çok kızardı.
Babasının kendisi için uzattığı silahın kabzasını sıkıca kavradı. Daha önceden silah kullanmıştı ve buna alışıktı ancak şimdi çok daha korkutucu görünüyordu gözüne. Baskı altındayken eğitime devam etmesi zordu lakin dayanmalıydı. Bir Anderson yılmamalıydı.
"Andersonlar güçlüdür." dedi kendi kendine. "Andersonlar güçlüdür, Andersonlar güçlüdür..."
Tam karşısında beliren dev örümceği görünce dedikleri ağzına geri tıkılmış gibi hissetmişti Hendrix. Dev örümcek kendisine doğru ilerlerken upuzun bacakları küçük bedenini kapıp parçalara ayıracakmış gibi sezmişti. Babasının arkasına saklandığında Benedict Anderson, onu kollarından tutup tekrar ileri doğru itti.
"Vur onu." dedi Benedict, soğuk bir ses tonuyla. "Daha önceden eğitimini almıştın. Vur onu Hendrix."
Hendrix'in avuç içleri ıslanmış, bu ıslaklıkla silahı tutmakta güçlük çekmişti. Bedeni rüzgarın yıkıcı darbeleri arasında kalmış bir yaprak gibi sarsılırken babası tekrar etti. "Vur onu."
Örümcek kaybolup da yerini en yakın arkadaşı David aldığında, çoktan kaldırdığı silahı indirdi. "Yapamam." diye fısıldadı David'in gerçek olduğunu düşünerek. "Ona zarar veremem."
"Onu vurmadığın sürece eğitimin yarıda kalacak Hendrix."
"Yapamam!" diye çığlık attı, örümcek tekrardan belirince. Pekala, hangisi gerçekten oradaydı? David mi yoksa örümcek mi?
"Bize ne gördüğünüzü söyleyebilir misiniz Bay Anderson?" dedi Bay Davidson, küçük Hendrix'in titreyen bedenine bakarak. Görevinde yeni olduğu için kasabanın en saygın ailesinin kendisinden kat kat küçük çocuğuna bile 'Bay' diye hitap etmek zorundaydı. Bu, bizzat Benedict Anderson'ın emriydi. Ancak Benedict; geri kalan iki çocuğu için aynı şeyi söylememişti, ki bu da demek oluyordu ki onun için önemli olan yalnızca Hendrix'di.
"Örümcek." Hendrix'in gözbebekleri tasa içinde küçülürken devam etti. "David... David'i görüyorum. Şimdi de örümcek..."
Bay Davidson, Benedict Anderson'a bakarak konuşmaya başladı. "David Turner ile olan arkadaşlığından dolayı onu görüyor olabilir. İlacın etkilerine göre düşünürsek hem sevdiği hem de sevmediği şeyleri görüyor şu anda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
FantasyUyarı: Bu kitap; cinsellik, şiddet gibi konuları işliyor olabilir. Bunu göze alarak okuyunuz. Diğerleri gibi normal bir hayat yaşayan başarılı bir iş adamının oğlu Andrew Anderson'ın hayatı yıldırım çarpması sonucu tamamen değişecektir. Ansızın kend...