1.Bölüm - Gizemli Suikastçi

984 18 10
                                    

Bu benim ilk hikayem umarım beğenirsiniz . Aslında gayet normal bir percy jackson fan fiction yazmaya çalıştım. Kitapla tamamen aynı olmamakla beraber fan fiction olduğu için çok büyük benzerlikler göreceksiniz tabiki. Ayrıca bu hikayeyi yazmamda bana destek olan arkadaşlarım Talia ve Chris'e (Hikayedeki adları) çok teşekkür ederim .Neyse konuşmamı burda bırakıp sizi hikayemle baş başa bırakıyorum. İyi okumalar !!

* * *

Ok atma dersindeyken Bay Howell bizi ormana götürdü. Tabi her ne kadar Apollon kulübesinde olmasam da okçulukta fena değildim. Yayımı gerdim. Hedefleri takip ediyordum ki ormanın içinden gelen sesler dikkatımı dağıttı . Ormana odaklandım , fısıltıya benzer bu seslerin kaynağını bulmaya çalıştım . İçimden bir ses her ne kadar gitme dese de dayanamadım , ağaçların arasına daldım . Bazen fevriliğim kesinlikle bir melezin sınırlarını aşıyordu . Haa sınır demişken kampın sınırlarını da aşmış olduğumu farkettim . Fısıltılar git gide artıyordu . Sesi gizlice takip etmeye karar vererek bir ağacın arkasına saklandım . Ah, eğer saklanmasaydım hayatımı kurtaracak bilgiyi asla öğrenemeyecektim !

Çocuğun biri aşağıda anlamadığım bir dilde - herhalde latince - bir şeyler söylüyordu . Kapşonu ve gizemli tavırları her ne kadar beni korkutsa da , arkasına yazılmış olan "Beni Tekmele !" yazısını görmüyor muydu acaba ? Birisi buna eski moda ama bir o kadar sağlam bir şaka yapmış. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Acaba bunu ona söylemeli miydim ? Ben tam bunları düşünürken bir tıslama sesi geldi ve - kesinlikle hologram olmayan- gerçek bir hayalet belirdi . Bu uzaklıktan onları net olmasa da duyuyordum .

" O kızı öldüreceksin , köle ! Eğer bunu yapmazsan anne ve babanı rüyanda bile göremezsin." dedi ve iğrenç bir kötü adam kahkası attı . Elini çırparak " İşte bu kız!" diyerek ortaya çıkan görüntüyü gösterdi . " Poseidon'un kızı Atalante."

Bir dakika! Yanlış mı duydum ?Aman ne harika !Böylelikle Beni Öldürmek İsteyenler Klübü'ne bir kişi daha katıldı . " Tamam ama lütfen onlara bir şey yapmayın. Yoksa size bunu fena ödetirim. " Bunu yarı ağlamaklı bir sesle söylemeseydi daha cesur görünebilirdi. İnanmıyorum , bir de beni öldürmek isteyen birisine destek mi veriyordum ?

Di immortales ! Hemen kampa dönmeliydim , hava kararıyordu.Emin olun , hava karanlıkken olmak isteyeceğim son yer bu orman olurdu . Sınır devriyesine görünmeden kampa girdim ve kendimi hemen kulübeme attım. Bu gördüklerimi sindirebilmek gerçekten çok zordu . Kendimi biraz topladım ve doğruca yemek alanına gittim . Eğer geç kalırsam yemeğimi harpyalarla yemek zorunda kalacaktım ki şaşırtıcı bir şekilde tam zamanında yemeğe yetiştim . Yemeğin ne olduğunu merak etmeme gerek yoktu çünkü menü her zaman aynıydı . Mangal eti , nimfe eliyle hazırlanmış salata ve meyve vardı . Hestia'nın yanına gittim ve bir parça yemeği ateşe atarken babamın bana yardım etmesini dileyerek kamp ateşinin yanına gittim . Normalde Dionysus'un konuşmaları pek dinlemezdim ama yanında duran kişi dikkatimi çekti . Bu , ormanda gördüğüm çocuktu . Ama.. Burda .. Ne işi olabilir ki ?Bundan sonra dikkatli olmam gerekiyordu. Tek başıma durarak dikkat çekmemek için Chris'lerin yanına oturdum . Teknolojiyi gerçekten ben de severim ama bu çocuğun konuştuğu iki kelimeden üçü teknoloji hakkındaydı! Buna rağmen iyi ve kesinlikle eğlenceli bir çocuktu . Kampa geldiğimde ilk onunla tanışmıştım . Aslında komik olaydı . Tek başıma patikada yürürken birden gelip "1,2,3! Koşu yarışması!" diye bağırıp koşmaya başlamıştı . Tabi o zamanlar bir erkeğe karşı koşuyu kaybedemeyecek kadar gururluydum ve peşine takılmıştım . Aklıma gelen biraz çılgın bir fikirle ayağına çelme takmıştım ve göle düşmüştü . Uzun bir süre o kadar çok gülmüştüm ki yüzme bilmediğini sonradan farketmiştim . Şimdi bu şakayı yapmam olanaksız çünkü artık yüzme biliyor .

Anılarımdan sıyrılıp etrafımdakileri incelemeye başladım . Neyseki yanımda Talia ve bir kaç kampçı daha vardı . Ne kadar kalabalık o kadar iyi . Bir yandan çoçuğu göz hapsine alıyor bir yandan da Chris'i dinliyordum . "Atalante bu akşam çok dalgınsın." Chris'in sesiyle irkildim . İçimden bir ses doğruyu söyle dese de kalabalık olduğu için toplu bir panik ve ardından soru fırtınasını kaldıramayacağımı bildiğimden bu fikri kafamdan attım . Bu yüzden de " Chris şu son nanoteknolojik icadını anlatsana." dedim . O da gözlerini kısıp intikamcı bir bakış atarak " Sonra görüşeceğiz." dedi ve icadının fikrinden yapılışına kadar her şeyi detaylı bir biçimde anlatmaya başladı . Tabi ben bu detayları dinleyemecek kadar kaygılıydım . Bu sırada yeni gelen çocuğun Hermes kulübesine gittiğini farkettim. Ben de bu fırsatta hemen Talia ve Chris'i alıp her zamanki yerimize götürdüm. "Atalante , bu gerginliğini anlamıyorum . Bir şeyden mi kaçıyoruz ? " diye merakla sordu Talia. "Evet aslında kaçıyoruz denebilir . Kalabalığı pek sevmediğimi biliyorsunuz çocuklar . " Söyleyip söylememekte epey kararsızdım ama gereksiz yere telaş yapmalarını istemiyordum . Ama bunun sonunda Chris ve Talia'dan " Bize bunu neden daha önce söylemedin?" nutuğunu çekmek zorunda kalabilirdim , tabi ölmezsem ... Bunu biraz düşündükten sonra en iyi kararın Kheiron'a danışmak olduğuna karar verdim .

"Çocuklar ben biraz yorgunum . En iyisi kulübeme gideyim , yarın yoğun bir gün olacak." diye bir bahane ürettim . Uykusuzluğu gözlerinden okunan Talia'ya göz kırpıp "Hadi giderken seni de kulübene bırakayım." dedim. "Açıkçası bu teklifini geri çeviremeyeceğim Att. Chris sen de gelmek ister misin ? " diye sordu esneyerek. Chris "Ben biraz daha burda takılacağım. Size iyi uykular kızlar!" dedi gülerek ve çimlere uzandı.

Talia'yla taşlı yolda ilerlerken bir izlenme duygusuna kapıldım . Kuşkusuz bu o çocuktu . Yine de aşırı rahat davranarak Talia'ya " Buyrun sayın prenses kulübenize ulaştık , artık uyanabilirsiniz." dedim . Afrodit'in kulübesinden uzaklaşarak kendi kulübeme doğru yol aldım. İçeri girdim ve derin bir nefes aldım.Ardından şuan Sentorlar Konferansı'nda olan Kheiron'a saatin geç olmasına aldırmayarak iris mesajı attım. Daha önce pijamalı bir sentor gördünüz mü bilmiyorum ama Kheiron bu haliyle oldukça komikti . Beni görünce okuduğu parşömeni kapatıp yüzüne "Ben her şeyi biliyorum." ifadesini yerleştirdikten sonra konuşmaya başladı . "Merhaba Atalente .Açıkçası bu saatte neden iris mesajı attığını biliyorum." Bu adam nereden biliyor ? Daha tek kelime bile söylememiştim! "İyi akşamlar Kheiron! Acaba size söyleyeceklerimi nereden biliyorsunuz ?" dedim gülerek." Hiç Kheiron'un hatrını soran yok . Sanırım bir problemin var ve umarım sana yardımcı olabilirim . Anlat bakalım." Kheiron yine esprili bir o kadar da rahattı. "Şey nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Aslında alışılan bir durum ama yine de kaygılıyım. Beni öldürmek isteyen biri var . üstelik kampa sızdı." Kheiron şaşırmış görünmüyordu. Eh , sonuçta beni öldürmek isteyen canavarların yanında melezler de az değildi. " Peki kulübesi belirlendi mi ?" ."Hayır ama Hermes kulübesine yerleştirildi.Bir hayaletle konuşurken duydum. Annesi ve babasını kaçırmışlar.O yüzden beni öldürmesi için emir veriliyor . Ama melez kampına girebilmesi için tanrı bir ebeveyni olması gerekmiyor mu ? Son günlerde hiç kaçırılan tanrı falan var mı ?" diye sordum dediklerimi tekrar tekrar düşünerek . "Olimposta mı ? Hayır , yok. Bak , bu meseleyi araştıracağım ama sen yine de kahine sor ve lütfen artık uyu! Işıkların kapanma saati geldi de geçiyor yarın derslerde güçlü olmalısın." diyerek göz kırptı . Ve iris mesajı kapandı . Kheiron da uzun bir süre öğretmen olduğundan bir suikastçıdan bahsederken bile derslerin önemli olduğunu söylüyordu . Öğretmenlerin genel huyu işte . Yarın ne yapacağımı düşünerek uykuya daldım.

MELEZ KAMPI - KARA GÜNEŞ ( Ara verildi )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin