twelve - hospital

1.8K 175 202
                                    

talking

"Bir şeyler yemelisiniz, aç durmanız Sirius'a bir fayda sağlamayacak." Lily, belki de milyonuncu kez Euphemia'ya yalvardı. "Üstelik James'e de güç vermeniz gerek. Çok değil, birkaç kaşık çorba için yeter."

Euphemia, sol tarafta oturan James'e göz attı. Dün hastaneye geldiklerinden beri ne o bir şey yemişti, ne de oğluyla kocası. Remus'un da bir şey yediğini görmemişti. Hatta o, yaşam belirtisi göstermekten bile çekiniyordu sanki.

"Haklı, Euphemia." Kocası yanından çatlak sesiyle konuştu.

Euphemia derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Birazdan geliriz o zaman. Sen de James'i ikna edersin, olur mu?"

"Elbette." Lily onayladı.

Koridorda bunlar olurken, Remus Sirius'un yanındaki koltukta öylece duruyordu. Dün apar topar hastaneye geldiklerinde acili karıştırmış ve doktorun üstüne yürümüş olmasına rağmen kimse atamamıştı onu hastaneden. Bunda Fleamont'un payı oldukça büyüktü tabi, hastane başhekimi arkadaşıydı çünkü.

Doktorlar, Sirius'un kaburgasının kırıldığını, kolunun çıktığını ve kalçasında çatlak olduğunu tespit etmişlerdi. Vücudunun her yerinde de morluklar ve ezikler vardı. Oldukça ağrı çekeceğinden dolayı da uyutmuşlardı onu. Remus ise iki gündür Sirius'un gözlerine hasretti. Küçük gözlerinin gülünce iyice kısılmasını, yanaklarının güldüğü için tombullaşmasını, kahkahasının o iç ısıtan sesini bir kez daha duymak için her şeyi yapardı. Ancak doktorlar ne zaman uyanacağını söylememişti.

Remus düşünceleriyle meşgulken kapı açıldı. Genç çocuğun oraya dönmeye dahi mecali olmadığından kıpırdamadı. Zaten gelen muhtemelen Lily, Peter ya da Izzy'ydi ve ona yemek yemesi için yalvaracaktı.

Beklediği gibi olmadı ve James yanına oturdu. En az onun kadar kendini üzen biri varsa o da James'ti. Sirius onun kardeşiydi ve kardeşi zarar görmüştü çünkü.

Sessizlikle bir süreyi arkalarında bıraktılar. "Sence bunu kim yaptı?" Sessizliği bozan da James'in sorusuydu.

Remus cevap vermek istemedi bu soruya. Dünden beri kim yapmış olabilir diye düşünmüştü ve aklına gelen tek mantıklı cevap Evan, Severus ve Antonin'di. Ancak bu kadar ileri gitmiş olabilirler miydi? Kim bu kadar cani olabilirdi ki zaten?

"Bilmiyorum," dedi en sonunda. Tahmin olsa dahi eski en yakın arkadaşlarının bunu yapabilecek olmasını söylemek ağır gelecekti çünkü.

"O üçlünün yaptığını düşünmüyorum bu arada." James fısıldadı. "Cinayet işleyeceklerdi çünkü az kalsın. Bence böyle bir şeyi onlar bile yapamaz."

"Evan neden nefret ediyor Sirius'tan biliyor musun?" Remus'un ani sorusuyla afalladı James.

"Benim yüzümden?"

"Hayır." Kafasını iki yana salladı. "Evan babasına bağlı yaşadı hep. O ne derse yaptı, neyi beğenirse giydi, neyi söylerse söyledi... Babasının yeri onun için çok ayrıydı. Ama babası ne yaptı biliyor musun?" Bir nefes aldı. "Bir adam için ailesini terk etti. O zamandan bugüne kadar da kimse bilmiyor nerede olduğunu. Her doğum gününde Evan'a o adamla fotoğraf atıyor ve iyi dileklerini iletiyor."

James, hissettiği şoku orantılarcasına baktı Remus'a. Evan'ın babasının kaybolduğunu biliyordu. Ancak hep borcu olduğunu ve o yüzden kaçtığını söylemişlerdi. Bir adam için kaçmış olmasıysa kimsenin aklına gelemeyecek bir şeydi.

"Madem arkadaşlarımızın sırlarını söylüyoruz," dedi Remus'un dediğini hazmedebildiğinde, "sanırım sana Sirius'un ailesi hakkında biraz bilgi verebilirim."

"Bana hiç anlatmadı ailesini."

"Anlatmaması gerekiyor da o yüzden." Gözlerini ovuşturdu. "Black ailesini biliyor musun? Hani şu İngiltere'nin en köklü ailelerinden biri?"

"Elbette biliyorum." Kaşlarını çattı. Olayı anladığındaysa kaşlarını serbest bırakıp James gibi gözlerini büyüttü. "Bana Sirius o Black ailesinden deme."

James gülümsedi. "Bunu bilen çok az insan var. Black ailesi on yedisine gelince çocuklarını sosyeteye tanıtır. Sirius on altı yaşındayken ailesi gay olduğunu öğrendi. Bir şey demediler çünkü aileye varis verdikten sonra hiçbir şey umurlarında değildi. Sonra Sirius onlara kızlarla evlenmeyeceğini söyleyince de işler gerginleşti ve Sirius da evi terk etti."

"Bu sene kardeşi tanıtıldı sosyeteye, değil mi?"

James kafasını salladı. "Regulus. Sirius çok düşkündü ona. Gerçi hala düşkün, ancak Regulus dargın biraz Sirius'a. O yüzden de görüşmüyorlar."

Remus kafasını salladı. Sevdiği adam, İngiltere'nin -kraliyet ailesinden sonra- en nüfuzlu ailesindendi. Ancak o bütün imkanlarını elinin tersiyle itmiş ve kendisi olabilmeyi tercih etmişti. Sirius özgür bir insandı ve Remus buna bayılıyordu.

"Belki Regulus'a mesaj atmalısın. Abisinin bu halde olduğunu bilmeli."

James bir bakış attı Remus'a. Sonra ufakça güldü. "Sanırım haklısın. Ama önce bir şeyler yemeliyiz. Sirius bizi bu halde görürse ağzımıza sıçar."

Remus bu teklife güldü. "Biraz mantar fena olmaz aslında."

Tam odadan çıkacaklardı ki, Sirius'un olduğu taraftan bir gümbürtü koptu.

texting

James Potter: Regulus

James Potter: James ben

James Potter: Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama

James Potter: Hay sikeyim

James Potter: Sirius kötü bir durumda

James Potter: Godric's Hollow'un hastanesindeyiz

James Potter: Gelmek ister misin bilmiyorum ama

James Potter: Söylemem gerekiyordu

Regulus Black: Geliyorum

-

Lumos!

Herkese merhaba! Biliyorum, biraz aksattım sizi şu sıralar. Zira hafta içi bölüm gelecek dedim gelmedi, bir de hafta sonuna da yetişmeyince baya şımarmış gibi hissettim kendimi. Ancak okul sınavlarım da başlıyor ve eh, sağır sultanın da duyduğu gibi 12. sınıfım ve haftanın her günü dershanedeyim.

İkinci bölümden beri düşündüğüm bu bölümü umarım beğenmişsinizdir. Regulus'u da dahil ettim hikayeye, artık ölsem de gam yemem:d Kendisini cast'e ve oyuncular kısmına dahil ettim:')

Yeni bölüme kadar hepiniz kendinize çok iyi bakın!

Nox!

wild-cat || wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin