nine - grove

2.1K 179 245
                                    

talking

"Ben çıkıyorum!" Sirius ceketini alırken bağırdı.

Euphemia, ellerini kurulayarak çıktı mutfaktan. "Bekle bakalım, nereye gidiyorsun?"

"Bir arkadaşımla buluşacağım." Lütfen daha fazla soru sorma, diye yalvardı içinden.

"Pekala." Euphemia şüpheyle gözlerini kıstı. "On birden önce evde oluyorsun. Vücudunda da fazladan morluk istemiyorum." Sirius alelacele boynundaki fuları düzeltti. Euphemia buna gözlerini devirdi. "Paran var mı?"

"Evet, Andromeda gönderdi geçenlerde." Cebinde kalan son para olan on doları düşündü.

"O iki hafta önceydi." Euphemia kapının yanındaki vestiyerden cüzdanını aldı. Sonra oradan elli dolar çıkarıp Sirius'a verdi. "Al bunu."

"Alamam, Euphie. Bana gerekenden fazla yardım ediyorsunuz zaten."

Sirius, Potter ailesine karşı cidden çok borçlu hissediyordu kendini. Ona evlerini açmışlardı, bir oda ve mükemmel bir aile vermişlerdi, sofralarına almışlardı ve Sirius onlara hiçbir şey yapamıyordu. Kuzeni Andromeda ve amcası Alphard ona sık sık para gönderiyordu ancak o da çok yetmiyordu elbette. Fleamont ve Euphemia ise onu James'ten ayırmıyordu.

"Sirius, James'le aranızdaki tek fark ne biliyor musun?" Parayı çocuğun eline sıkıştırdı. "James benim kan bağıyla oğlum, sense benim annelik yapmaktan asla utanmayacağım manevi oğlumsun."

Sirius Euphemia'ya sarıldı. İkisinin de gözünden birkaç damla yaş akarken, hiçbir şeyden haberleri olmayan Fleamont ve James de onları öyle görüp sarılmaya karar verdiler. Kan bağının bir önemi yoktu o an. Bu sarılma, ancak birbirini ailesi olarak benimsemiş insanların yapacağı türden bir sarılmaydı.

-

Remus yaklaşık yirmi dakikadır, elinde altı tane birayla Sirius'u bekliyordu. Oldukça erken gelmişti yerinde duramadığından. Yolda gelirken de bira almıştı, sonuçta biraz içmenin pek zararı olmazdı.

Birkaç dakika sonra Sirius sokağın başında göründüğünde Remus ayağa kalktı. İkisi de hızlı adımlarla ilerleyip ortada buluştuğunda, Remus hiç de çekinmeden eğildi ve Sirius'a bir öpücük verdi.

"Ne yapıyorsun?" Sirius kızdı. "Birisi görecek."

"Sirius, şehrin dışındayız. Hem umurumda da değil. Seni öpmek ve dudaklarında sarhoş olmak istiyorum."

"Sadece dudaklarımda sarhoş olmak istemiyorsun sanırım," dedi Sirius kızaran yanaklarını gizlemek için ayaklarına bakarken.

Remus elindeki poşeti kaldırdı ve altı biraya mutluca baktı. "Biraz güzel zaman geçiririz dedim."

"Ben içki içmiyorum." Sirius omuz silkti.

"Şaka yapıyorsun." Remus eliyle ağzını kapattı. "Yani hiç içmedin mi?"

"İçtim ve beğenmedim."

"Votkayı da mı?"

"Hayır."

"Tekila?"

"Boğazımı yakıyor."

"Şarap?"

"İçlerinde en güzeli, ancak yine de sevmiyorum."

"Şampanyayı seviyor olmalısın."

"Muhtemelen en nefret ettiğim."

"Peki ya viski?"

"Ölmemi mi istiyorsun?"

Remus hayal kırıklığıyla elindeki biralara baktı. Kendisi içkiye bayılırdı. Elinde olsa içkiyle beslenmek isterdi. Ancak Sirius, ki kendisi hoşlandığı çocuk oluyordu, içki içmediğini söylüyordu. Remus'un da şarap içerken sevdiği birine şiir okuma hayalleri burada paramparça oluyordu.

wild-cat || wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin