Günahın mı büyük, Allah'ın rahmeti mi?

2.3K 13 1
                                    

Günahın mı büyük, Allah'ın rahmeti mi?

Tefsir'i Safi de nakledildiğine göre bir gün Resulullah'ın as­habından olan Muaz bin Cebel ağlar bir şekilde Resulullah'ın yanına geldi. Allah Resulü'ne selam verdi. Resulullah ceva­bını verdi ve "Nedir seni ağlatan?" diye sordu.

Muaz bin Cebel arz etti:
"Ya Resulullah, dışarıda hoş sima bir genç, çocuğu ölmüş bir ana gibi kendi gençliğine ağlamakta ve sizinle görüşmek istemekte."

Allah Resulü "Onu yanıma getir" buyurdu. Muaz gidip onu Resulullah'm yanına getirdi. Genç adam selam verdi.

Allah Resulü de cevabını verdikten sonra aralarında şu konuşma cereyan etti:
"Ey genç, nedir seni ağlatan?"

"Nasıl ağlamayayım ben; nice büyük günahlar işlemişim ki eğer Allah onlardan sadece bazısı için beni cezalandırsa, beni cehennem ateşinde yakacaktır! Biliyorum ki onlardan dolayı beni cezalandıracak ve bağışlamayacaktır."

"Acaba Allah'a şirk mi koştun?"

- "Allah'a sığınırım ona şirk koşmaktan."

"O zaman haksız yere birisini mi öldürdün?"

- "Hayır."

"O zaman Allah günahlarını muhkem dağlar kadar bü­yük bile olsa bağışlar!"

- "Benim günahlarım sağlam dağlardan da büyüktür!"

"Günahların, yedi yer, denizler, kumlar, ağaçlar ve onlar­da olan mahlukat kadar da ağır olsa yine de Allah bağışlar!"

- "Benim günahlarım bütün bunlardan da büyüktür!"

"Eğer günahların gökler, yıldızlar, arş ve kürsi kadar da büyük olsa yine Allah bağışlar!"

- "Bunlardan da büyüktür benim günahlarım!"

Bu cevabın ardından Allah Resulü öfkeli bir şekilde ona baktı ve şöyle buyurdu:

"Yazıklar olsun sana, senin günahların mı daha büyüktür yoksa Rabb'in mi?"

Genç secdeye kapanarak şöyle dedi:
- "Münezzehtir benim Rabb'im, hiçbir şey Rabb'imden daha büyük olamaz. Benim Rabb'im her şeyden daha bü­yüktür!"

Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: "Büyük günahları Allah'tan başka bir kimse bağışlayabi­lir mi?"

Genç "Allah'a and olsun ki hayır ya Resulullah!" dedi ve sustu.

Allah Resulü şöyle devam etti:
"Yazıklar olsun sana ey genç, günahlarından bir tanesini bana söyler misin acaba?"

Genç "Evet" dedi. "Ya Resulullah, ben yedi yıl boyunca mezarları açıp ölülerin kefenlerini soyarak onları satıyordum. Bilahare ensardan genç bir kız vefat etti. Onu defnedildikten sonra, ben geceleyin onun da kabrini yararak kefenini soy­dum. Çıkıp gideceğim sırada şeytan beni aldattı ve onun çıp­lak bedenini gözümde cilvelendirdi ve bilahare onunla zina yaptım. Tam oradan ayrılıp gideceğim sırada, arkamdan bir feryat duydum, şöyle diyordu: 'Yazıklar olsun sana ey genç! Beni soyduğun yetmedi bir de beni cünüp yaptın.' " Sonra genç şöyle devam etti:

"Ya Resulullah, artık cennetin kokusunu bile alacağımı zannetmiyorum; siz benim durumumu nasıl görüyorsunuz?" Resulullah şöyle buyurdu:

"Uzaklaş benden ey fâsık, senin ateşinle ben de yanarım diye korkarım. Ne kadar da yakınsın ateşe!"

Bu cümleyi o genç oradan ayrılıncaya kadar tekrar etti. Genç oradan ayrıldıktan sonra, yanına bir miktar azık alıp Medine'nin dağlarına doğru hareket etti. Ellerini boynu­na bağlayıp feryat figan etmeye başladı. Şöyle yalvarıyordu Allah'a:

"Allah'ım, senin zelil bir kulunum; günahkârım ve yap­tıklarıma pişmanım. Peygamber (S.AV)'inin yanına gittim. Beni yanından uzaklaştırdı ve korkumu artırdı. Senin yüceliğine sığınıyorum, beni reddetme ve rahmetinden mahrum bırak­ma!"

Bu haliyle kırk gece ve gündüz yalvardı durdu. Öyle ki hayvanlar bile haline ağlar oldular.

Kırk gün geçtikten sonra şöyle arz etti Rabb'ine:

"Allah'ım, bana ne yaptın acaba? Eğer beni bağışladıysan Resul'üne bunu haber ver. Eğer bağışlamadıysan, azap etmek istiyorsan, bir an önce beni ateşinde yak veya başka bir belaya müptela et ve beni kıyametin rezilliğinden kur­tar!"

Bilahare Allahütaâlâ Resul'üne şu ayetleri indirdi:

"Onlar ki, çirkin bir hayâsızlık işlediklerinde ya da ne­fislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen gü­nahlarından dolayı bağışlanma isterler. Allah'tan başka gü­nahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları üzerinde bildikleri halde ısrarla durmayanlardır. İşte onların mükâfatları, Rab'lerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler­dir. Ve ne güzeldir amel edenlerin mükâfatı."
(Al-i İmran Suresi, 135. ve 136. ayetler)

Ayet nazil olduktan sonra Allah Resulü evden dışarı çıktı. Mübarek yüzü güldüğü halde sürekli bu ayeti tekrarlayıp duruyordu. Ashaba buyurdu ki:

"Kim o gencin yerini bana haber verecek?" "Filan dağda bulunuyor ya Resulullah!" dediler. Bunun üzerine Allah Resulü, ashapla birlikte orayı teşrif ettiler. Genci iki taşın arasına sıkışmış, elleri zincirle boy­nuna bağlı ve ağlamaktan kirpikleri dökülmüş bir vaziyette gördüler ki şöyle yalvarıyordu:

"Allah'ım, sen bana çok nimet verdin, ihsanda bulun­dun. Keşke beni cennete mi, yoksa cehenneme mi götüreceğini bir bilseydim! Allah'ım, günahım göklerden, yerlerden, arş ve kürsiden daha büyüktür. Keşke bir bilsey­dim, beni bağışlayacak mısın, yoksa kıyamet günü rezil rüsva mı edeceksin?"

İşte bu cümleleri tekrarlayıp ağlıyor ve başına topraklar savuruyordu. Etrafındaki hayvanlar ve başında uçan kuşlar haline acıyor, feryat ediyorlardı.

Allah Resulü gence yaklaştı. Boynundan zinciri açtı. Ba­şından toprakları temizledi ve buyurdu:

"Müjdeler olsun sana, Allah seni bağışladı." Sonra ashaba yüzünü döndürerek, şöyle buyurdu: "İşte bu gencin yaptığı gibi günahlarınızı telafi edin." Daha sonra da inen ayetleri ona okudu ve kendisini cen­netle müjdeledi.

Hiç bir günah Allah'ın rahmetinden ve mağfiretinden büyük değildir. Yeter ki bir daha dönmemek üzere hakkıyla tevbe edelim.

www.zamanbitiyor.com
İslami düşünce ve bilgi platformu

Dini Hikayeler Ve İbretlik KıssalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin