.2

927 97 57
                                    

"Hoşgeydin Jooheon baba!! Yok oymadı. Nasıy demişti Kyun babam? Yimon- oymadı. Niye söyeyemiyorum ya!" Jiwoo odasındaki boy aynasının karşısında Jooheon babasını karşılamak için prova yapıyordu. Pudra pembesi bir elbise giymişti. Tüllü bir eteği ve taşlı bir kolyesi vardı. Saçlarını iki kulak yaptırmıştı Changkyun babasına. L harfini söylemeye çalışıyordu. Ama olmuyordu.

"Neyse artık. İdare etsinyer. Söyeyemiyorum."

Saçını savurarak döndü ve hoplaya zıplaya odasından çıktı. Uzun holden geçerek mutfağa girdi. Changkyun babası kurabiyeleri fırına koyuyordu. Kızını görünce gülümsedi. Fırını ayarlayıp elindeki havluyu bir kenara bıraktı. Kızına yaklaşıp çömeldi.

"Heyecanlı mısın?"

"Çooooook!" diye bağırdı kollarını iki yana açarak. Daha sonra ekledi. "Ne zaman geycek?"

"Birazdan burada olur tatlım. Gelince ona kapıyı sen açmak ister misin?"

"Evet babacığım~" Zıplaya zıplaya Changkyun babasının yanına gitti. "Baba kurabyeyer ne zaman pişer?"

Babası onun başını okşarken söyledi. "Biz yemegimizi bitirip kalktığımızda pişmiş olurlar tatlım."

"Hemen yemek yiye-" Kapı zilinin sesini duyan küçük Jiwoo cümlesini bitirmeye bile uğraşmadı. Gülerek ve koşarak kapıya gitti. Changkyun babası da peşinden gelip onun bu heyecanlı hallerine gülümsüyordu. Jooheon'un dönüşü için kendisi de içten içe heyecanlanmıştı fakat onun gibi etrafta koşuşturarak gösteremiyordu.

Kapı deliğinden kontrol etti. Jooheon'un kahverengilerini görünce kapı kolunu indirip ardına kadar açtı. Jooheon elindeki bavulu bırakıp kollarını açtı ve çömeldi. Jiwoo koşarak babasına sarıldı. Jooheon kollarını kızına sımsıkı sararak huzura kavuştuğunu hissetti. Evini o kadar özlemişti ki. Otel odaları ve şirketteki odası onu sanki boğuyordu.

"Beni hiç özlemedin sanırım?" dedi Changkyun alınarak. Küçük Jiwoo ve Jooheon birbirinden ayrılmak istemiyor gibiydi. Jooheon kıkırdadı ve kızını bıraktı. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Bavulunu da içeri çektikten sonra Jiwoo'ya salona gitmesini, birazdan geleceklerini söyledi. Jiwoo elini dudaklarına siper ederek kıkırdadı.

"Birbirinize sevgi verceksiniz dimiii? Ayyy~ Gidiyorum gidiyorum." İki kulak yapılmış saçlarını savura savura gitti Jiwoo. İki baba, artık kısa süreliğine de olsa yalnız sayılırdı. Jooheon Changkyun'un yüzünü inceledi. Daha sonra dudaklarına bakındı. Ona yaklaşıp dudaklarını birleştirdi. Daha sonra elini Changkyun'un ensesine yerleştirdi. Dudaklarının ucu kıvrılmıştı. Changkyun birden itti onu.

"Ya! Heon elin buz gibi!"

Kıkırdadılar. Jiwoo da koridorun diğer tarafında gülüyordu.

---

Ben bunu yazarken öleceğim sanırım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben bunu yazarken öleceğim sanırım. Çoksevimliyiçem

Aranızda (bir kişi dışında) etiketlere bakan oldu mu? Fark ettiğiniz bir şey var mı?

Fathers // joo-kyun ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin