.5

772 80 28
                                    

Changkyun çok heyecanlıydı. Jooheon Japonya'dan dönüyordu. Saatler sonra onu görebilecekti. Jiwoo ile birlikte onu havaalanından almaya karar vermişlerdi. Küçük kızı önünde oturmuştu, kendisi ise onun yumuşacık, yeni kesilmiş saçlarını tarıyordu.

"Sence Jooheon babam beni kısa saçya da sever mi?"

"Tabii ki sever güzelim. Sen bizim kızımızsın. Seni sonsuza dek seveceğiz." Başına bir öpücük kondurduktan sonra koltuktan kalktı. Daha sonra daire kapısına doğru ilerledi. Küçük Jiwoo ise onun peşinden yürüdü. Elindeki oyuncağa sardı kollarını. İçinde anlamlandıramadığı bir endişe vardı.

"Baba korkuyorum." diyerek Changkyun babasının elini tuttu. Babası güven vermek istercesine sıktı kızının elini.

"Korkacak bir şey yok tatlım. Havaalından mı korkuyorsun?"

"Hayır baba. Neden biymiyorum ama çok korkuyorum. Kötü bir şey oyacak."

Jiwoo suratını astı ve yere indirdi bakışlarını. Changkyun da şüphelenmeye başlamıştı. Arabaya ulaştıklarında kızını arka koltuktaki yerine yerleştirdi. Daha sonra kendisi de sürücü koltuğuna yerleşti. Navigasyonu ayarladıktan sonra anahtarı takıp çevirdi.

"Radyoyu açmamı ister misin Jiji?"

"Eveet~"

Güzel bir şarkı bulma umuduyla kanalları gezindi. Bir yandan da yoldaydı gözleri. Bir türlü hoşuna giden bir şarkı bulamamıştı.

"Baba şididen açsana." Changkyun gülümseyerek CD düğmesine bastı. Çalan şarkı Jooheon'la kendisinin çok sevdiği bir şarkıydı. Mümkünmüş gibi daha da büyüttü gülümsemesini.

"Baba radyoda haber var mı?"

"Var kızım. Neden sordun?"

"Hiiç. Meyak ettim." Kızının söyledikleri üzerine radyo tuşuna bastı. O sırada kırmızı ışık yandığı için durmuşlardı. Kanalları geçtikten sonra bir haber kanalında durdu.

"Japondan kalkan uçak havaalanına ulaşamadı. Rotar yapan ve sınırı geçtikten bir süre sonra düşen uçaktan sağ kurtulan olduğu düşünülmüyor. Hastaneye sevk edilen yolcuların yarısı ambulansta, diğer yarısı hastanedeki müdahaleler sırasında hayatını kaybetti. Ölenlerin yakınlarına baş sağlığı diliyoru-"

Changkyun radyoyu kapattı. Şoka girmişti. Yeşil ışık yandığı için arkalarındaki arabalar korna çalıyordu. Jiwoo, uçağın Jooheon'un uçağı olup olmadığı soruyordu. Fakat Changkyun'un beyni çalışmıyordu. Olanları idrak edememişti. Jooheon, ölmüş müydü? Birdenbire... Genç yaşında...

İnanmak istemiyordu Changkyun. Birden gaza bastı ve havaalanına gitmeye devam etti. Bu sefer içinde bir çaresizlik, bir üzüntü vardı. Aynadan Jiwoo'ya göz attığında ağladığını fark etti.

"Lütfen," diye Tanrı'ya dua etti içinden. "Lütfen bizi bırakmamış olsun."

---

Şimdi diyeceksiniz ki, Böyle ponçik bir kitaba böyle son olur mu?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şimdi diyeceksiniz ki, Böyle ponçik bir kitaba böyle son olur mu?

Bu kurguya ilk başladığımda sonunu planlamıştım. Yani üzgünüm. Böyle olması gerekiyordu. Umarım her şeye rağmen beğenmişsinizdir. Bir de özel bölüm atacağım. Daha sonra neler olduğu hakkında aklınızda soru kalmaması için.

Fathers // joo-kyun ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin