Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen ve doğru diye kabul ettiğimiz bazı eylemler vardır. Belli bir yaşa gelene kadar en azından sorgulamaya başladığımız yaşa kadar bu eylemler sorgulanmadan doğru kabul edilir.
Fakat şuan doğru ne bilmiyorum. 17 yaşına kadar bana öğretileni doğru kabul ettim ve bu doğrular benim doğrularım değildi. Bilinçaltımıza yerleştirilen ilk şey eşcinselliğin yanlış olduğuydu. Küçüklükten bu yana tanık olduğumuz her şeyin baş rolünde bir kız ve bir erkek vardır. Peki bu başroller neden iki kız yada iki erkek olamıyordu?
Ne istediğimi ben de bilmiyordum ve doğrularımdan kaçıyordum. Fakat yine de o doğrulara karşı beklentilerim de vardı. Korkuyordum. Bugüne kadar bana öğretilen doğruları reddetmeye korkuyordum.
"O kızın kaç kez sana baktığına şahit oldum dostum kesinlikle konuşmalısın."
Gözlerimi yemekhane sırasında bekleyen kıza kaydırdım. Farkındaydım fakat aksine davranmak bende huy olmuştu. Ona bakmamla kafasını çeviren kız arkadaşlarımın söylediklerini doğrular nitelikteydi.
"Onu başka biriyle gördüğümü hatırlıyorum."
"Hadi ama dostum kesinlikle onu tavlayabilirsin. Sevgilisi bile sana olan ilgisini farketmiştir."
Sıkıntıyla iç çektim. Yaşadığım hayat bana ait değildi. Ben sahteydim. Etrafımdaki her şey sahteydi.
Oturduğumuz masanın yanından hızla geçen arkadaşıma baktım. Ona her zaman özenmiştim. Kendisiydi ve hakkında kim ne düşünürse düşünsün asla umursamıyordu. Masadan kalkarak tepsiyle bahçeye doğru giden arkadaşıma seslendim.
"Hoseok-ah!"
Kolumdan tutulmam üzerine çatık kaşlı Yoongi'ye döndüm.
"Yine o ibnenin yanına mı gideceksin?"
"Ona öyle demeyi kes Yoongi! Matematik dersinde görüşürüz."
Ellerimi sallayarak hızlı adımlarla beni bekleyen arkadaşımın yanına gittim. Beraber bahçeye çıkarak boş masaların birinde oturduk. Havanın soğuk olmasından dolayı dışarıda sadece birkaç kişi vardı. Bunlardan ikisi ben ve Hoseok'tuk.
"Anlamıyorum hava eksi derece ama sen dışarıda yemekte hâlâ ısrarcısın."
Gülerek ellerime üflerken güzel yüzlü arkadaşıma baktım. Sanki onun yanında olduğum her an yabancı olduğum kişilikten biraz olsun uzaklaşıp kendime geliyordum. Bu yüzden onunla takılmayı seviyordum. Diğer arkadaş grubum onu her ne kadar sevmese de...
"En azından insanların ezici ve garip bakışları altında yemek yemiyorum."
"Umursamadığını sanıyordum."
Güldü. O gülümseyince ben de her zaman gülümserdim. Çünkü güneş gibi insanın içini ısıtıyordu.
"Emin ol bir süre sonra bıktıracak duruma getiriyorlar. Eşcinseller önüne gelene asılıyor gibi davranıyorlar ve bu beni belli etmesemde gerçekten rahatsız ediyor. Dostum sadece eşcinselim hasta değilim."
Onun ne kadar narin olduğunu biliyordum. Ve o buna rağmen benim gösteremediğim cesareti gösteriyordu. Kafamı öne eğdim. Onun için zor olmalıydı. Ona özeniyordum.
"Lise önyargılı insanlarla dolu. Bu yüzden kendim olamıyorum Hoseok. Cesaretini bana ödünç verir misin?"
Hoseok gülerek yemeğinden bir kaşık aldı. Her şeye rağmen nasıl bu kadar güzel gülebilirdi. İnsanlar acımasızdı.
"Seninki gibi homofobik bir arkadaş grubum olsaydı emin ol cesaretimden kırıntıları toplardık. Kendini yıpratmayı bırak ve duş al."
Nasıl oluyor da konu dönüp dolaşıp benim pisliğime geliyordu? Gözlerimi devirerek elimdeki sıcak çaydan bir yudum aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLUE / JİKOOK
Short StoryPark Jimin yolda gördüğü mavi saçlı çocuğa sadece 20 saniye içinde aşık olmuştu. [Anafikir bir filme aittir!]