Karanlık boşluklarda süzülürken, yanı başımdan gelen fısıltılar yüzünden gözlerimi açtım. Bir an duraksayıp en son nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Bir evin balkonuna atlamaya çalışıyordum. Ama belli ki becerememiştim.
Yattığım rahat yatakta hafifçe doğruldum ve odanın içine bakınmaya başladım. Az önce duyduğum fısıltıların tam dibimden geldiğine eminim ama burada kimse yok. Galiba o sesler, o iğrenç yaratıktan geliyordu.
"Sensin iğrenç!"
Yine aynı ses ama kendisi yoktu. Korku yavaşça içime dolarken, sakin kalmaya çalıştım ve "Pekala, üzgünüm. Eğer ismini bilirsem seni daha iyi adlandırabilirim?" dedim.
Yaratık yatağın altından çıktı ve yanımdaki sandalyeye oturdu. Aniden çıkmasıyla irkilirken o gözlerimin içine bakıyordu; sanki ruhumu okumaya çalışıyormuş gibi.
"İsmim, Lithium. Peki senin?" dedi gözlerini gözlerimden ayırmayarak.
"Cyril. Ve sormadan edemeyeceğim. Nesin sen?"
Kaşlarını çattı. "Hiçte kibar değilsin!"
"Pekala Bay Yaratık, acaba bana türünüzün ismini lütfeder misiniz?" dedim gözlerimi devirerek.
Neymiş, dış görünüşün kibarlıkla bir alakası yokmuş.
"Ben bir Dynas'im."
"Vay çok açıklayıcı oldu" diye içimden geçirdim. Kulaklarını havaya dikti, galiba bunu duymuştu.
"Peki aklımı nasıl okuyorsun?" dedim zihnimdeki düşünceleri kovalayarak.
"Sen nasıl konuşuyorsan, bende zihnindeki kötü ve taciz edici düşünceleri duyabiliyorum."
Utançla gözlerimi kaçırdım. "Anladım ama ne yapayım? Senin türünle ilk defa karşılaşıyorum. Yani diğer türlerle de karşılaşmışlığım yok ama en azından onları biliyorum. Tamam, her neyse!"
Yavaşça ağzını araladı ve suratını garip bir ifadeye soktu.
"Ne yapıyorsun?" dedim usulca.
"Gülüyorum?" dedi ses tonumu taklit ederek.
Yataktan indim. "Pekala. Bak benim Narnia denen yere gitmem lazım. Bu evde olup aynı zamanda bir yarat- Dynas olduğuna göre kesin oradan geliyorsun. Acaba bana yardım eder misin?"
Gözlerini yere dikip bir şeyler düşünüyormuş gibi kel kafasını kaşıdı. "Orayı hatırlıyorum, bir zamanlar orada yaşardım. Ama nasıl gidildiğini bilmiyorum. Buraya nasıl geldiğimi hatırlıyorum ama o zamanlarda geri dönüş aklımdaki en son düşünceydi."
"Harika!" diye fısıldayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. "Peki, seni buraya gelmeye iten şey neydi?"
Bir anlığına gözlerinden hafif bir gölge geçti. Sanki korkmuş gibiydi.
"Şey..." dedi tıslayarak. "Narnia'nın artık pek tekin olduğu söylenemez. Üzerine bir karanlık düştü fakat kimse farkında değil. Hayır, hayır kimse farkında değil. Hepsi birer bencil salak!"
Merakla yerimde kıpırdandım. Ta ki midemden gök gürültüsünü andıran bir ses gelene kadar. Elimi karnıma götürdüm ve ovalamaya başladım. Lithium ise sanki ben orada değilmişim gibi beni yok sayarak, kendi kendine konuşmaya başladı. O, kendi kendine konuşmaya devam ederken ben sessizce aşağı indim.
Mutfağı bulduğumda hemen buzdolabına doğru koştum. İçini açtığımda, beni bıyıklarını sallayarak selamlayan farelerle karşılaştım. Buzdolabının kapağını kapattım ve umutsuzca tezgahın üzerine oturdum. O sırada masanın üzerinde duran pişmiş balığı fark ettim. Hemen tezgahtan inip bir sandalye çektim ve normalde nefret ettiğim ama şimdi leziz gözüken balığa giriştim.
Koca bir ayı gibi balığa saldırıyorken, aklımdan bir sürü düşünce geçiyordu. Ama beni en çok uğraştıran Lithium'ın dedikleriydi.
Dediklerini benim yorum süzgecimden geçirdiğimde anladığım tek şeyin, hiçbir şey olduğunu buluyordum. Biraz daha kendimi zorladığımda ise ulaştığım şey nefes kesilmesi ve soğuyan bir balık oluyordu.
Balık bittiğinde, Lithium'da yanımda bitmişti.
"Görüyorum ki balığımı sevmişsin. Elbette seveceksin! Onu kendi dişlerimle yakaladım ve kendi ellerimle de pişirdim."
"Iyk!" diye çığırıp sinirle ona doğru hamle yaptım. O ise kendini kıvraklıkla masanın altına attı. Bende hemen yanına eğildim ve ellerim onun boğazına hücum etti.
Ellerim boğazını hafifçe sarıyordu ki , "Şaka yaptım! Sakin ol!" diye bağırdı.
"Bu sana ders olsun. Bir daha bana şaka yapmaman gerektiğini hep hatırlarsın böylece!" diyerek ellerimi üzerinden çektim.
Biraz sakinleşince pişman olmaya başladım, "Ama yine de lezzetliydi balık."
Kendini yasladığı dolaba iyice yapıştı. Anlaşılan fena halde korkuttum zavallıyı. Hızla inip kalkan göğsüne kaydı gözlerim. Tamam az önce ona saldırdım ama gerçekten canını acıtacak hiçbir şey yapmamıştım. Bu işte bir gariplik vardı.
Hızla ona doğru yürüdüm ve yanına çömeldim.
"Bak gerçekten üzgünüm. Canını acıtmak istememiştim." dedim ama aslında istemiştim.
"Seni duydum!"
Yavaşça gülümsedim ve omzuna yavaşça vurdum. "Bak, bu bizim selamlaşma şeklimizdir. Yani dostlar arasında."
"Yani biz, dost muyuz?" gözleri parıldadı.
"Evet, dostuz." dedim. "Pekala, dostum. Bana Narnia'da olanları anlatmaya ne dersin?"
"Bilemiyorum. O kadar kötü şeyler oldu ki, hiç anlatasım gelmiyor."
Bıkkınlıkla kaşlarımı çattım, o sırada bana çok tanıdık gelen bir ses uzaklardan yavaşça süzülerek kulaklarımdan geçip, beynimin içine hücum etti. Telefonum! Jace!
"Aman Tanrım! Lithium bana hemen burada kaç gündür yattığımı söyleyebilir misin?" diye sordum hızlıca.
"Dört gün ama bugünü sayarsak beş ve b-"
"Yeterli!" diye sözünü kesip telefonumu tam beş gün önce koyduğum yerden aldım ama yetişememiştim.
Neredeyse yüz küsür çağrı vardı ve hepsi Jace'tendi. Başka kimden olacaktı ki! Yaşayıp yaşamadığını bile bilmediğin, uzaklardaki bir fantezide yaşayan Kral Çapkın Caspian'dan mı?
"Aslında pekte çapkın sayılmaz, sadece flört etmeyi seviyor."
Birden dibimde bitip düşüncelerimi bölmeyi alışkanlık haline getirmiş dostuma sinirle gözlerimi diktim. Az önce bilmişlikle yukarı kıvrılan ince dudakları, şişik bir balonu iğneyle söndürmek gibi yavaş yavaş aşağı süzülmüştü.
Lithium'ı takmayıp, Jace'i aradım ama ne yazık ki telefonum kapanmıştı. Bazen gerçekten de kendimi çok şanssız hissediyorum.
"Cyril, ağlıyorsun."
Ellerimi yavaşça gözlerime götürdüm ve yaşları sildim. "Galiba sinirlerim bozuldu."
"Eğer kendini iyi hissedeceksen, Narnia'ya gitme konusunda sana yardımcı olabilirim."
Aniden suratıma bir gülümseme dağıldı. "Gerçekten mi?"
Başını evet anlamında salladı. İçimdeki mutluluğu daha fazla içeride tutamadığım için ona sarıldım. İlk başta ne yaptığımı anlayamamış gibi duraksadı ama daha sonra koca ellerini sırtımda hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back To Narnia - Darkness Approaching
FanfictionTek isteği ünlü bir yazar olmak olan Cyril, ilk kitabını yazmak için Susan Pevensie adında yaşlı bir bayandan yardım ister. Susan Pevensie, Chelsea adında ki bir huzur evinde yaşayan, çok iyi hikayeler anlatan normal biridir. Tabii diğer insanlar iç...