Odadaki herkes anlattıklarımı pür dikkatle dinlerken, son sözlerimi söyleyerek yaşadıklarımı anlatmayı bitirdim. Hikayeyi anlayışla karşılayıp güleceklerini düşünmüşken, yemek odasına hiç tahmin etmediğim bir gerginlik hakim olmuştu. Rahatsızca yerimde doğruldum. Herkesin suratına bir gölge düşmüştü ama özellikle Peter çok rahatsız olmuş gibiydi. Sessizlik hiç hoşuma gitmiyordu, hemde hiç. Bu yüzden ilk konuşanın kendim olmasını istedim. "Bir sorun mu var?"
Cümlenin sorudan çok tepki gibi olmasına karar veren ses tonum, herkesin suratına yeni bir ifade katmıştı: Kızgınlık
"Tabiki var." dedi Peter. "O lanet olası yaratıktan tam kurtulduk diyorken, o tekrar geldi. Söylesene Cyril, tanışa tanışa o salak Lithium'la mı tanıştın?"
Ani çıkışı ve içimin buz kaplamasına neden olan bakışına tepkisiz kalmakla yetindim. Onunki de bir soru değildi, üzeri bizzat beni kesecek olan buzlarla kaplı fırından yeni çıkmış bir iğneleme pastasıydı. Üstelik frambuazlı, Susan'ın sevdiği gibi.
"Bak, benim, karşımdaki insanın bir bakışta nasıl biri olduğunu çözecek sihirli bir gücüm yok. Tabii senin varsa, onu bilemem."
Pastayı Peter'ın tam suratının ortasına fırlattım. Umarım buzlar hoşuna gider, Bay Pasta Surat!
"Onun adına özür dilerim." dedi Lucy bana bakarak. Sonra Peter'a döndü. "Ve sen, Lithium'a karşı olan nefretinin zehrini başkalarına akıtmayı kes!"
Peter'ın Lithium'a olan bu nefreti dikkatimi çekmişti. "Neden bu kadar nefret ediyor?" dedim Lucy'ye bakarak.
"Aslında sadece o değil, hepimiz nefret ediyoruz. Ve nedenine gelirsek," dedi Lucy ve lafa Peter atladı. "Çünkü o lanet olası, Aslan'ı öldürdü!"
Ellerimi kucağımda birleştirdim, "Ama sen onu çağıracağımı söyledin. Eğer öldüyse nasıl çağıracağım?"
"Aslan'ın Diyarı'na giderek." dedi Edmund.
Susan'ın anlattığına göre, Aslan'ın Diyarı'na Narnia'a da ölünürse gidiliyormuş. O zaman ben ölmeli miydim?
"Aklından geçenleri biliyorum, Cyril. Merak etme senden kendini öldürmeni istemiyoruz." diye çemkirdi Peter, benden tepki gelmeyince.
"Lithium Narnia'nın üzerine karanlık çöktüğünü söylemişti, söylesenize burada ne oldu?"
Sorum boş laf gibi gözükse de gayet gerçekti. Merak duygumun dizginlerini elimden kaçıralı bayağı olmuştu bu yüzden soru sormak bir ihtiyaç haline gelmişti. Hem onlarda beni merak etmişlerdi, değil mi?
"Ben gidiyorum." Peter aniden odayı terk etti.
İlk başta bana çok kibar davranan centilmen Peter'a ne olmuştu?
"Ben anlatırım, istersen bahçeye çıkalım." dedi Edmund. İşte bu! Seni sevdim.
"Pekala." dedim ve Edmund'la birlikte odadan çıkıp, uzun sütunlarla dolu holde yürümeye başladık.
"Biliyor musun, galiba Peter ile rollerimiz değişti. Çünkü genelde, sürekli somurtan ve bir çocuk gibi davranan kişi bendim, o değil."
Edmund'ın dediklerinde, onun aslında daha olgun olduğunu anlamak zor değildi. "Edmund, sen gerçekten iyi birisin."
Acı acı güldü. "Bunu daha bu sabah tanıştığım kişi mi söylüyor."
Gülümsedim ve "İnsanlara bakınca onların nasıl olduklarını anlayabiliyorum." dedim.
"Peki ya Lithium? Ve Peter'a söylediklerin."
Bu kadar aptal olmak zorunda mıydım? Kendi söylediklerimin kurbanı olmaktan bıktım gerçekten. Son bir çareyle, "Ama o bir insan değil." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back To Narnia - Darkness Approaching
FanfictionTek isteği ünlü bir yazar olmak olan Cyril, ilk kitabını yazmak için Susan Pevensie adında yaşlı bir bayandan yardım ister. Susan Pevensie, Chelsea adında ki bir huzur evinde yaşayan, çok iyi hikayeler anlatan normal biridir. Tabii diğer insanlar iç...