"Korunaksız"

145 7 4
                                    

  Güzel bir pazar kahvaltısından sonra dış dünyaya adımımı attım. Korna sesleri, kuş cıvıltıları, çocukların kahkahaları kulaklarımı doldururken şaşırtıcı derecede güzel olan havanın tadına vardım, ceketimi çıkarıp koluma astım ve yürümeye başladım. Hava ılıktı ve hafif bir meltem serinlik katıyordu. Yani o kadar güzel bir pazar ki ben bile teletabi gibi yürümeyip özgüveni yerinde bir genç kız gibi yürümeye başladım. Her ne kadar kafeye gidip Efe'yi görmek için can atsam da bu güzel hava bana iyi gelmişti ve dışarıda aylak aylak gezmek daha cezbediciydi, tamam Efe'yi görmek daha cezbediciydi ama kafeye daha sonrada uğrayabilirim sonuçta.

  Ayaklarım beni şaşırtıcı olmayan biçimde deniz kenarına götürdü. Eğer İstanbuldaysanız deniz tutku olmaktan farklı boyutlara çıkar ve ayaklarınız sizi hep deniz kenarına götürür. Deniz kenarında gördüğüm satıcı teyzeden kağıt helva alıp 'Allah ne dileğin varsa yerine getirsin..' duaları eşliğinde banklardan birine oturdum manzaranın tadını çıkarırken telefonumun zil sesiyle yerimde  sıçradım. Ekrandaki 'Sefa Ilgın' yazısını görünce kaşlarım çatıldı telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"Alo, Sefa Bey?"

"Merhaba Yağmur..." Ihım itiraf etmeliyim ki Sefa Bey acayip karizmatik ve bunu sesinde bile hissedebiliyorsunuz. "... yarın ki seansımızı hatırlatmak için aramıştım." Ama şu an tüm karizması gitti, sanki bakıcım eve erken gel demek için aramış gibi hissediyorum şu an. Bu huzurlu anımı bununla böldüğü için içimde beklenmedik anda bir his yükseldi, Sefa Bey'in canını acıtmak belki de biraz küçümsemek isterdim.

"Annemde hatırlatabilirdi, ama teşekkürler. Yarın orada olurum." Telefondan bir kaç saniye ses gelmeyince başardığımı anladım. Bir yanım 'Oh olsun' derken diğer yanım 'Bunu ona neden yaptın ki?' diyordu.

"Ailene selamlarımı ilet Yağmur." dedi anlayışla ve telefonu kapattı. Telefonu cebime koyup kağıt helvamı açarken Sefa Bey'in ilgisinin sebebini düşünmeden edemedim durumum kötüye mi gidiyordu acaba? Yok canım, kendimi iyi hissediyordum. Belki de her hastasıyla böyleydi.

  Kağıt helvamdan kocaman bir ısırık alıp derin bir nefes aldım, nefes alırken gözlerimi kapatıp gökyüzünün içime dolduğunu hayal ettim.

***

  Sokaklarda dolaşmak huzur veriyor bence insana, nereye gideceğini bilmeden öylesine yürüyüp yeni yerler keşfediyorsun. Eski evlerin bulunduğu mahalleden bir sonraki sokağı dönünce garip bir mahalleyle karşılaştım, çingeneler ve bir kaçta tinerci. Tabi ki benim iyi niyetim bir daha ki sokağı dönünce buradan kurtulacağıma odaklanıp yürümeye devam etmemi sağladı.

  Arkamdan gelen seslere kulak verince birilerinin güldüğünü duydum. Hafifçe başımı çevirip bakınca üç adam gördüm. Bir daha ki sokağa az kaldığı için sevinirken hızlı yürüdüğümü farketmemiştim. Bu sırada arkamdakiler konuşmaya başladı.

"Kaçmana gerek yok zarar vermeyiz."

"Egleneceğiz be güzelim."

"Sende eğlenirsin bak."

"Ürkütmeyin yavru ceylanı."

"Hadi be kızım, izin ver de acıtmayalım canını."

"Bak hiç duyuyor mu?"

"Nazlı çıktı be kardeşiim."

  Adımlarımı biraz daha hızlandırıp arayı dönünce beynimden vurulmuşa döndüm. Ara sokak.

Neden?

Neden Allahım?

Neden herkese yüceliğini gösterirken bana salakça bir hastalık ve binbir çeşit dert yolluyorsun?

İnan BanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin