BÖLÜM 4

6 0 0
                                    


Gittim. Ama deli gibi heyecanlıyım. Elim ayağım titriyor resmen. Kapıyı özge açtı. Gözleri biraz kızarmış. Dayısı giderken atar yapmış anlaşılan o’da ağlamış. içim acıdı. Benim yüzümden ağlamıştı. Kendime kızmam bir işe yaramıyordu ama kızdım. O bana kızmış mıydı? Büyük ihtimalle evet ama konuşamadık ki hiç bilmiyorum durumunu. Girdim içeri. Burada geçirdiğim gece aklıma geldi. Tabi annesi bilmiyordu. Girdik salona annesi oradaydı zaten. “hoş geldin oğlum” dedi. “hoş buldum” teyze mi desem efendim mi desem bilemedim o yüzden bir şey demedim. Hem titriyorum hem terliyorum. “iyi misin evladım, hasta mısın?” dedi. “yok bir şeyim iyiyim” dedim. Oturdum koltuğa, sevgilim ve annesi karşımda. Nasılsın falan hal hatır sorduktan sonra “abim yani özgenin dayısı serttir, geri kafalıdır biraz. Özge seni anlatmıştı liseden arkadaşıydın ilk zamandan beri değil mi?” dedi. “evet “ dedim. “bak oğlum gençsiniz daha yanlışı doğruyu ilerde öğreneceksiniz. Yanlış bir şey yapmanızı istemiyorum. Daha yolun başındasınız her anlamda, birbirinizi kırmanızı, üzmenizi istemem. Önünüzde üniversite var. Bu sene olmadı, diğer sene. Birbirinize mani olmayın. Bak kızımı benden iyi tanıyamazsın. Sana çok değer veriyor. Eğer sende değer veriyorsan bir şey diyemem. Ama vermiyorsan kızımın üzülmesini istemem daha çok gençsiniz. Ben biliyordum sevgili olduğunuzu kızım mutlu olduğu için bir şey diyemedim. Ama bu konuşmayı hep yapmak istedim seninle. Çünkü yanlış bir şey yapmanı istemiyorum. Anladın mı?” dedi.
Biraz rahatlamıştım nedenini bilmiyorum ama öyle. “ anladım. Çok haklısınız ama bende onu kırmayı, üzmeyi kesinlikle istemem. Verdiğim değeri ben biliyorum özgede biliyor. Lisenin ilk yıllarından beri arkadaşım ve o kadar yıl hiç üzmedim ya da kırmadım. istesem de yapamam. Dediğiniz gibi yaşımız daha genç ama bazı şeyleri biliyoruz ikimizde. ” dedim ve sözüm yine yarım kaldı. “ tamam evladım. Anlıyorum seni. Ama sende beni anla. Özge anlatmıştır birkaç şey biliyorsundur hakkımızda. O yüzden kızımın üzülmesini istemiyorum. O yüzden bu konuşmayı onun yanında yapıyorum.” Dedi. Sonra biraz daha nasihat verdikten sonra kalktım. Annesi geldi kapıya kadar. “ inanmam lazım sana yoksa görüşmenize izin vermem.” Dedi. Derler ya kalbim sıkışıyor diye öyle oldu işte. Bir şey diyemedim kapı suratıma kapandı. Gidene kadar düşündüm; insan sevdiğini nasıl kanıtlayabilir?
Döndüm Selçuk’un yanına. Anlattım. “gel sahile gidelim” dedi. Gittik oturduk. Arkadaki evlerden birinde içiyorlar belli; gülme sesleri, zeki müren, birbirine çarpan bardak sesi. zaten evle aramızda pek mesafe yok. Önde deniz kapkaranlık, tahta iskele ışıklandırılmış, aksi denizden yansıyor. Deniz durgun aklımın aksine… ne yapacam diye düşündüm. Bir insanı neden seversin ki? Seversin olur biter nedeni yok. Nasıl anlatabilirim ki. Selçuk “gelene bak” dedi. Döndüm baktım geliyor sevgilim. Selçuk gitti zaten bizi yalnız bırakmak için. Geldi sarıldım. Oturduk konuşmadık bir süre. Sonra “özür dilerim” dedim. Elimi tutup “dilemene gerek yok hayatım, suçun yok ki” dedi. “eğer ozanla takışmasaydım olmazdı bunlar” dedim. “ iyi oldu o şerefsize boşver” dedi. Başını omzuma koydu yine. iyice sokuldu, koluma girdi oturduğu yerde. Burnunu çekti, burnundan öptüm. “annen görüşmemizi pek istemiyor. “ dedim. “biliyorum” dedi derin bir nefes alarak. “ne yapacağız peki” dedim. “kapı da bir şey dedi değil mi sana” dedi. “inanması lazımmış.” Dedim. Sustuk yine. “boş verelim bunları şimdi.” Dedi. Boş verdik.
Biraz oturup kalktık. Konuşmadık pek oturduğumuz süre boyunca. Sadece arkadan gelen zeki müren şarkılarını dinledik. Eve giderken uzun yoldan gittik bu sefer. Selçukların evinin önünden geçerken aklıma geldi. “ bekle hayatım geliyorum hemen” deyip koştum içeri. Şiir yazdığım ajandayı aldım. Geri dönüp “ şu ana kadar sana yazdıklarım” deyip verdim ona. “şiirler mi?” diye sordu alırken ajandayı. “ her şey var” dedim. Gerçekten de her şey vardı, tüm hissettiklerim o ajanda da idi. Ne kadar düzgün yazdığım önemli değildi. “hatta kabul ederse annene de okut” dedim. Bir şey demedi, sessizce yürüdük evin önüne geldik. Yanağından öpüp iyi geceler dedikten sonra girdi içeri, bende bir tur daha attım sitenin etrafında. Hep zaten bir şeyler ters giderdi ve ben pes ederdim. Ama bu sefer etmeyecektim. Yarın dönecektim eve dönmeden önce konuşurduk büyük ihtimal.
Ertesi gün öğlene kadar ses çıkmadı. Günaydın mesajı attım ama cevap yok. Mesaj atıp Selçuk ile beraber döneceğimi söyledim ama yine cevap yok. Biz servise bindik çıktık yola. Birkaç mesaj attım ama yine cevap yok. Arasam mı diye düşündüm ama annesi açar telefonu diye aramadım. Eve gidip duş aldım sonra uzandım yatağıma, oğuz atay okurken mesaj geldi. Annesiyle beraber geliyorlarmış, annesi çarşıya gidecekmiş bizde buluşalım mı diyor. Tamam dedim ama içimde kötü bir his vardı. Nerede buluşacağımızı kararlaştırmaya gerek yoktu. Evden çıkıp her zaman buluştuğumuz parka gittim. Bankımıza oturup bekledim. Ben geldikten yarım saat sonra onu gördüm gelirken. Her zaman ki gibi çok güzeldi. Yanıma geldi. Belinden tutup alnından öptüm. Utandığı zaman başını eğer bakardı gözlerime. Yüzü kızarırdı. Yine öyle baktı.
“ ne oldu?” dedim. “hiçç” dedi, oturduk banka. “hayatım?” dedim. “yazdıklarını okudum da meğerse odun olan benmişim.” Dedi. Devam etti sonra “ okudum, hepsini ve çok beğendim. Bilmiyorum çok seviyorum seni. Anneme de okuttum.” Dedi. Asıl olay şimdi başlıyordu işte. “ ne dedi peki?” diye sordum. “ sorun yok o da beğendi, hatta çok beğendi. Annem zaten gençken edebiyata çok meraklıymış her neyse işte bir sorun yok yani.” Dedi. Bir şey diyemedim daha doğrusu diyemedim. Suratına baktım öyle. “o zaman…” diyebildim sadece. O’da “evet o zaman beni öpebilirsin” dedi. Öptüm dudaklarından, aşkı en iyi gözler anlatır belki ama dudakların ayrı bir tarzı vardır.
Yaz sonuna kadar ara sıra o geldi ara sıra ben gittim. Üniversite bu sene olmamıştı, gelecek sene tekrar deneyecektik. Dershane senesiydi bu sene. Daha da önemlisi 18 gün sonra yıl dönümümüz olacaktı. Geldiğinde çarşıya gider mağazaları gezerdik, beğendiği bir şey varsa hediye olarak almak için. Ne yapmaya çalıştığımı anladığı için bilerek söylemiyordu bir şey kendi başıma karar vermemi istiyordu. Şiir yazıyordum ama bu konu da odundum işte. Bizimkiler bu sefer buradaydı evde sürpriz hazırlayamazdım. Başka şeyler düşündüm. En mantıklısı sadece gündüz takılmaktı. Konu özge olunca ben mantıklı düşünemezdim ki. Oturdukları sitede bir şey yapmayı düşündüm. Selçuk vardı ama o da müsait değildi onda kalamazdım. Umurumda değildi zaten. O gün orada, sahilde ona güzel bir sürpriz yapabilirdim ve yapacaktım
Gerekli hazırları yaptım. Hediye bile aldım. Sarı saçlı, ela gözlü bir sevgilim var. Ben ona beyazı yakıştırıyorum. Beyaz bir elbise aldım bu yüzden. Sürpriz için geri kalan şeyleri de ayarladıktan sonra yıldönümümüzde öğle vakti oraya gittim. Tabi haberi yoktu, Selçuk’un bile haberi yoktu. Her şeyi tek başıma yapacaktım. Sitenin sahilinin en sonunda korunaklı diyebileceğimiz bir yer vardı. Sahilden ancak sazlıkların arasından geçip ulaşılabiliyordu, sazlıkla deniz arasında ince bir yol vardı oradan geçilirdi. Şimdi temizlemişlerdir kesin. Diğer tarafı zaten kayalıktı. Sazlık, kayalık, deniz arasında kalmış bir yer arka tarafında yüksekte piknik alanı vardı ama pek kimse kullanmıyordu. Sazlığı geçtikten sonra ufak bir sahil çıkıyor karşına. Oraya kamp kuracaktım bir bakıma. ileride ters dönmüş eski bir kayık vardı. Hemen yanı başına çadır kurdum. Halim abi vardı mahallede kamp malzemeleri, avcılıkla ilgili şeyler satardı ondan almıştım. Bayağı uğraştım çadır için ama başardım sonunda almayı. Şimdide kurmak için çabalıyordum.
Kayık ve çadırın arasına bir örtü serdim kenarlarına taş koydum. Öyle ki denizden biri baksa kayığı ve arkasında ki çadırın üst kısmını görürdü. Özel bir yer olsun istedim. Tekrar dönüp arabadan termosu ve çantaları aldım. Taşıyana kadar terden öldüm. Termosun içinde bir bölmede içecekler diğer bölümünde soğuk sandviç vardı. Onları da koydum çadırın içine, diğer çantada birkaç kıyafet vardı. ilk önce deniz şortumu giyip denizden çıkanların duş aldığı yere gidip duş aldım. Sonra üzerimi değişip sevgilimin evine gitmedim tabi. Selçukların orada bekledim. Biraz çok bekledim ama geldi sonunda. Sarıldık, öptük birbirimizi. Sonra kıyıda ki lokal denilen yere gidip yemek yedik güzelce. “ al bakalım zamansız sürprizlerinden vazgeçersin belki” diyerek hediyesini uzattı. Açarken pakete zarar vermemeye çalıştım. Saat almıştı. Gri, metal çok güzel bir saat… “zamanın sensiz geçmediğini anlamama yardımcı olur bu” dedim. Güldü. Ben uzattım hediye mi “artık melek takımını tamamlama zamanı” dedim verirken. Biliyordum zaten beyaz bir elbisesi vardı ama ben yine de almak istemiştim
Kutuyu açarken “ melek takımı derken?” dedi. “ela gözler, sarı saçlar, yumuşak ten, ses tonun, dudakların” saymaya devam edecektim ama “tamam anladım âşıksın bana” deyip sözümü kesti. Devam etti “ ve bende sana, hemen de tahmin edemeyeceğin bir şekilde” dedi. Sonra açtı paketi elbiseyi görünce yüzü kızardı “ ya çok pisliksin ya” dedi. “üstünde görebilecek miyim acaba” dedim. “ hay hay gidelim hadi” dedi. El ele çıktık. Nazan’ın evine gittik. Ben dışarıda bekledim o içeri girip elbiseyi giydi. Kapıdan çıktığında kalbim durabilirdi. Şu an bile yazarken aklıma gelince heyecanlanıyorum. Böyle bir güzellik yoktu.
Boyu zaten benim boylarımdaydı. 10cm falan var aramızda. Saçları altın sarısı ama beyaza yakın değil tam sarı. Saçlarını açık bırakmış omuzlarından dökülüyordu. Ela gözleri, utandığı için kızarmış yanakları, gülümesemekten kendini alamadığı için dudaklarının yanında çıkan gamzeleri, beyaz elbisesi, verdiğim ilk hediye olan melek kolyesi, beyaz babet ayakkabılar. Elbiseyi nasıl anlatayım. Kolsuz, diz kapağına kadar gelen bir elbise, v yakalı dar değil genişte değil tam üzerine göre. Düğünde falan değil de günlük giyebileceği bir elbise. Desensiz sade bir elbise… Ve bana usul usul gelen âşık olduğum kız. Geldi. Bir şey diyemedim hareket edemedim. Ağzım kulaklarımda o önümde kalakaldım bir müddet. “ çok güzelsin” diyebildim sadece. Aslında binlerce şey vardı ona söyleyebileceğim. Ellerimi omuzlarının üzerinden geçirirken melek kolyesine değdi elim. “melekler kadar güzelsin” dedim. Usulca öptüm dudağından.
ikimizde çok sadeydik. O çok güzeldi evet ama ben yakışıklı değildim, biliyorum. Kahverengi keten bir pantolon ve onun bana aldığı beyaz gömlek vardı üzerimde. Ben onun saçlarını uzun seviyordum o benim saçlarımı kısa. Üç numaraydı saçlarım. Birlikte, yan yana yürüyerek gittik sahile. Herkes ona bakıyordu biliyordum. Ama umurumda bile değildi. Beraber indik sahile. “sana bir sürprizim var” dedim. “dinliyorum” dedi. “gidince görürsün” dedim. Sazlığa doğru yürümeye başladık. işin güzel tarafı hiçbir şey görünmüyordu hazırladığım sürprize dair. “ birazdan gözlerini kapatacağız küçük hanım” dedim. “ o nedenmiş” dedi. Cebimden beyaz bir bez parçası çıkarıp “ prosedürümüzün bir parçası” dedim. “ peki madem” dedi bende bağladım gözlerini. Yavaş yavaş yürüyerek sazlığın önüne geldik. “şimdi bir araca bineceksin” dedim. “ ne.. ne aracı” dedi heyecanlandı tabi. “bu araca” dedim bir elimi beline koyup diğer kolumu bacaklarının altından geçirip kucağıma aldım. “düşüyordum.” Dedi sinirlenmiş gibi. “ o zaman düşmüş bir melek olurdun” dedim bende. Yavaşça, dikkatle sazlıkların arasındaki ince yoldan geçip kamp alanıma girdik. Yavaşça indirdim sevgilimi. Yüzünü bana çevirip açtım gözlerini. “ sürprizim sen miydinnn, çok beğendim” deyip öptü beni. Bu yüzden seviyordum onu
Yavaşça arkasına döndürdüm. “ama” diyebildi sadece. Bir şey demesine izin vermedim zaten. Tutup elinden örtüye doğru gidip oturduk. Yüzümüz denize dönük. Gerçi denizi göremiyorduk kayık yüzünden. Güneş batacaktı ama karanlıkta falan kalmayacaktık gerekli her şey vardı. Radyolu fenerler vardı bir ara onlardan almıştım üç dört tane. Zaten ben kalacaktım burada o evine gidecekti. Güneş batarken kalkıp teknenin deniz bakan kısmına geçti. Bende gittim beraberce ayakkabılarını çıkarmıştı. Ayaklarımız denizin kıyıya gelip döndüğü yerdeydi. Tekneye yaslanmış denizi seyrediyorduk. O an konuşmaya pek gerek yoktu. “ biliyor musun bende korkuyorum” diyerek böldü sessizliğimizi. “neden korkuyorsun hayatım?” diye sordum ama biliyordum aslında. “bitmesinden. Sonsuza kadar seninle böyle kalmak istiyorum ama korkuyorum ileride böyle olmamamızdan. “ dedi. Haklıydı bende korkuyordum. Ama sevdiğiniz biri size herhangi bir konudan, sıkıntısından bahsediyorsa ne halde olursanız olun ona güven vermelisiniz. Ona sarıldım. Başını omzuma koydu alnımdan öptüm. “ değişmeyecek şeylerde vardır sevgilim.” Diyebildim sadece

İlk Öpücük Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin