Kaçıncı viskim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Beynim uyuşmuş, içmde ise sönmeyen bir alev. Cayır cayır yanıyor.
**********
Ateş vücuduma hücum ediyor. Her noktasına. Etraftaki silah sesleri. Bir anda bana etki etmeyi bıraktı. Çöktüğüm yerde gözümü açtım. Sesler hala geliyor ama bana etki etmiyor. Etrafımda sanki onu engelleyen bir duvar var. Ateş ve kurşunların üstüme gelmesine rağmen tenimde hiçbir şey yok. Hala duvardan kurtulamadılar...
Nefes nefese yatakta doğruldum. Yanımda biri de benle aynı anda kalktı. Yüzümü ona çevirdiğimde. Yüzümün bok gibi şaşkın olması bir olmuştu. O da bana bakıyordu ve yarı çıplaktı. Luke... Hızlıca yataktan kalktım.
"Senin ne işin var burada! Ne yapıyorsun odamda!"
Luke'da yataktan kalktı ve yürüyüp yanımda durdu. Öfff be bu ne insan mı be bu. Anana gurban senin. İçimdeki duyguları bastırarak ona baktım.
"Sende bir rüya gördün mü?"
"Ne rüyası sen ilk önce soruma cevap ver!"
"Merak etme, dün çok fazla içtin bende öyle. Annelerimiz görüp de bir ton dırdır etmesin diye seni buraya getirdim. Zaten odanda değiliz."
Etrafıma baktığımda odamda olmadığımı anlamak zor olmadı az önce nasıl anlamadım. Büyük ihtimalle uyku sersemliği, rüya şoku falan. Bir bakıma iyi düşünmüştü. Annem beni kör kütük sarhoş görürse öldürebilirdi.
"Tamam ama neden yanımda yatıyordun."
"Rahattı."
Gevşekmidir nedir.
"Öylemi, seni öldürmemi ister misin?"
"Senin elinden olacaksa."
Daha viskinin etkisi geçmedi herhalde. Şursuz.
"Tamam şu üstünü giy artık."
Yerden kazağını alıp kafasından geçirdi. Tamam artık o görsel şölen yoktu.
"Sen de rüya mı gördün? Aynı anda kalktık falan sende nefes nefeseydin."
"Sanırım, çok garipti."
"Benimkide öyle radyasyon dalgasına marus kalıp patlıyordum."
O da garip bir rüya görmüş. Bende galiba çok fazla içtik.
"Benim rüyamda da üzerime bir sürü saldırı yapıldı ama bir duvar onu engelledi çok garip."
Annem ağzıma sıçcak. Rehberden annemi bulup aradım. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı.
"Günaydın tatlım."
"Sanada günaydın anne."
Sesi sakin geliyordu. Neden?
"Hayley'ler de iyi zaman geçiriyor musun?"
Hayley? Nerden çıktı bu? direk telefonumu karıştırarak son aramalara baktım. Dün akşam annemle konuşmuşum. Neden hatırlamıyorum?
"Evet anne güzel vakit geçirdik."
"O zaman sorun yok. Demek istediğin bir şey var mı tatlım hasatam geldi."
"Yok anne kolay gelsin. Öptüm."
"Öptüm."
Annemle nasıl konuştum acaba. Ama iyiki de konuşmuşum.
"Kahvaltılı yapmak ister misin?"
Yüzüne tip tip baktım.
"Olur."
Yanımızada zaten bir şey olmadığı için direkt odadan çıktık. İkimizde kouşmadan lobiye indik. Luke resepsiyona uğrayıp anahtarı verdi ve yanım geldi. Otel çıktık. Otelin önünde duran arabasının kilidini açtı ve arabasına bindik. Hala ikimizde konuşmuyorduk.
"Neden konuşmuyorsun?"
Ne biliyim. Birbirimizi tanımıyoruz. Ne konuşucam ki.
"Birbirimiz tanımıyoruz ki ne konuda sohbet edebiliriz?"
"Ben seni tanıyorum. Sadece sen beni tanımıyorsun."
"Sen neden beni tanıyorsun."
"Bilmem, ilgimi çekiyorsun."
İlgisini çekiyormuşum. Ciddi mi bu yoksa kafa falan mı buluyor benle. Bana baktığını anlayabiliyordum. Acaba sapık falan mı? Kesin sapık. Karşıdan bir araba üzerimizd doğru süratle geliyordu.
"Araba!!!"
Benim çığlığımla yola geri döndü ama nafile kurtuluşumuz yoktu. Ben gözlerimi kapmıştım. Arabaya çarpmamızı beklerken sadece bir ses duydum.
"Sen iyi misin?"
Luke'un sesiyle gözümü açmam bir oldu. Ona baktım.
"İyiyim ya sen?"
"Ben de iyiyim ama bilemiyorum araba bize çarpmadan kendi kendine durdu. Hasarı var. Nasıl oluyor bu?"
Arabadan dışarıya bakınca bize doğru süratle gelen arabanın önü çökmüştü. Direk arabadan fırladım. Aracın yanına gittiğimde içinde bir adam vardı. Kendindeydi ama arabanın içinde sıkışmıştı. Luke'da arkamdan arabasından inmişti.
"Luke acilen ambulans ve itfaiyeyi ara!"
"Tamam"
Luke onu hallederken ben de adamın şuurunun açık kalması için onunla konuşmaya çalışıyordum.
"Daha arabaya bile çarpmadan nasıl oldu bu?"
"Bilemiyorum bayım."
Birkaç dakika sonra ambulans ve itfaiye ekipleri geldi. Adamı sıkıştığı yerden çıkarıp hastaneye yetiştirdiler. Gittikleri hastane benim ve Luke'un ailesinin çalıştığı hastaneydi. Bizde ambulansın arkasından gittik. Hastaneye vardığımızda adam çoktan varmıştı bile. İkimizinde ailesi acil bölümündeydi. Galiba bizim olduğumuzu öğrenmişlerdi.
"Çocuklar nasılsınız?"
Annemin telaşlı sesi. Siktir beni Hayley'le biliyordu.
"İyiyiz anne içeriye giren adamın durumu nasıl peki?"
Yandan Luke'ın annesi cevap verdi.
"Merak etmeyin sadece birkaç yerinde kırık var. Durumu ağır değil."
İçim rahatlamıştı.
"Lily tatlım ben seni Hayley'lesin diye biliyordum."
Sıçtım...
"Luke beni aradı ve kahvaltı yaplım mı dedi. Bende tamam dedim beni aldı."
"Hımm tamam."
İnşallah inanmıştır. Kesin inanmadı. Luke'un sesini duydum.
"İstersen biz gidelim. Olur mu?"
"Tamam."
Anneme baktım direk gülüp yanağımı öptüm. Yanında duran babamada sarılıp Luke'un yanına gittim. O da annesi ve babasıyla vedalaşmıştı. Hastaneden çıkıp arabaya bindik.
"Hala kahvaltı yapmak istiyor musun?"
"Bilmem."
"Acaba şu 'bilmem' lafını kullanmayı nasıl bırakacaksın."
Neden bitsin ki. Dünya'nın en güzel cevabı her şeyele kullanılıyor. Ona bilme şuna bilmem. Kullanmaktan asla vazgeçmem.
"Bilmem."
Luke yüzüme bakıp kahkaha attı.
"Ciddi misin?"
Bende onunla birlikte gülmee başladım.
"Benimle çıkar mısın?"