Melanie Martinez- Cake
Başladığınız tarihi buraya yazar mısınız?💕
"Hiç acı çekmemek, hiç kutsanmamak demektir." demişti bir şair. Bu kadar çok kutsanmak umarım beni cennete -tabii varsa- götürür diye geçirdim içimden. Altı yaşımdan beri bu hayattan zevk almak için bir neden bulamamıştım. Uzun yıllardır içimde bir bıkkınlık ve umursuzluk süregeliyordu. Ben küçük yaştayken babam öldükten sonra, oyun oynamayı sadece çocukken eğlenilecek bir uydurma olarak görmemeye başlamıştım. Hayat benim için bir oyundu ve oyunun sonunda kimin kazanacağını görmek istiyordum. Hüzünlü bir gülümseme kondu yaralı dudaklarıma. Karşımda oturan adam, bu gülümseyi ona bahşettiğimi zannederek ilgimi zerre çekmeyen konuyu, daha da şevkle anlatmaya başladı.
Böyle gereksiz adamların hayatıma çok girmesinden midir bilmiyorum ama dinliyormuş numarası yapmayı çok iyi beceriyordum. Kaşlarını kaldırıp şaşırmış gibi görün, gülümse ve ona doğru hafifçe eğil. Fakat bu akşam farklıydı. Bu akşam, birilerini memnun etmek için rol yapmayacaktım.
Masada duran kadehi aldım ve dudaklarıma yaklaştırdım. Karşımdaki adamın parasıyla alınmış kaliteli içki, boğazımdaki her hücreyi acıtarak yavaşça kaydı boğazımdan. Kadehi masaya bırakarak adamı inceledim.
Otuzlu yaşlarında esmer bir adamdı. Takma altın dişi, çok sigara içmekten sararmış dişlerinin arasından zor fark ediliyordu. Parmaklarına baktım. Evliydi, yüzüğü çıkarmıştı ama güneş görmeyen beyaz teni orada bir şerit halinde duruyordu. İlgimi çekmeyen şu konuyu anlatmakta ısrarcıydı, etrafa saçılan tükürüklerini bile umursamıyordu.
Bana baktı ve yavaşca yüzü değişmeye başladı. Sonunda onu dinlemediğimi anlamıştı.
"Beni dinliyor musun Şafak?"
Baygın bakışlarımı ona doğrulttum. Masadaki kadehi alarak bir yudum daha aldım içindeki zehirden. Bu güzel içkinin, birazdan adamın kafasından aşağı doğru damlayacağına üzülmüştüm.
Sinirlenmeye başlamıştı; bağırıyor ve masayı sıkıyordu. O küçük beyninden geçen tüm hakaretleri savuruyordu. Bu tür adamlar böyleydi işte. Susup sadece köle gibi davranırsan dünyayı önüne sunarlardı fakat ona karşı gelirsen; senin mezarını kendi elleriyle kazarlardı.
Ceketinin iç cebinden siyah marka cüzdanını çıkardı. Bir tomar parayı eline aldı ve üzerime fırlattı.
"Senin her gece bedenlerini satın aldığım sürtüklerden ne farkın var ki? "
Bir uğultu yankılandı kulaklarımda. Dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Elimdeki kadehi masaya bırakarak ayağa kalktım. Etrafımdaki insanlara aldırmadan üzerimdeki paraları silkeledim ve adama doğru baktım. Göğsü hızlıca inip kalkıyordu. Şaşkınca nasıl bu kadar sakin kalabildiğime bakıyordu.
Elimi yavaşca içki şişesine götürdüm ve açık ucunda gezdirdim. Bu akşam farklıydı. Bu akşam, birilerini memnun etmek için rol yapmayacaktım. Sandalyede oturan adama doğru eğildim.
"Paran sana kalsın, beni elde edebilmen için ruhunun ve onurunun olması lazım. Ah unutmuşum! Bu imkansız bir eylem değil mi?"
Elime aldığım içki şişesini adamın kafasına doğru salladım. Güçlü bir sesle patlayan şişe, herkesin çığlık atmasına sebep olmuştu. Çantamı hızlıca alıp kapıya doğru koşarken son gördüğüm güzel içkinin adamın kanı ile birlikte yere damlamasıydı.
Koşarak restorantın kapısından çıktım. Görevliler ne olduğunu anlamamıştı bile. Biraz daha hızlandım fakat ayağımdaki topuklu ayakkabılar beni yarı yolda bırakarak bir çukura takıldı ve yere kapaklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMIŞ RUHLARIMIZIN ŞEREFİNE
Storie d'amore"Yara bantları ile dolu parmak uçlarımı biraz daha gezdiriyorum el bileklerinde. Yarısı çıkmış oje ile dolu tırnaklarım, Tanrının siyah balçığa batırılmış fırçası ile sanat eserine çevirdiği sert tenine değdiğinde, biraz daha yaklaşıyorum sanki kuts...