2042 yazı. New York City.
W.P.'nin gri boyalı odasında masasının üzerindeki dijital çerçevenin içindeki aile fotoğrafına bakan Muhasebe Müdürü Arzu Mey, anıların içinde sürüklenirken o günlerdeki mutluluğun daha samimi olduğunu düşünüyordu. Fotoğraftaki kalabalık mutlu aile, uzun bir süre önce dört bir yana dağılmış, kala kala kocasıyla ikisi kalmıştı. Onlar da zaten aynı evde iki yabancı gibiydiler. Hatta izin günlerinde bile beraber vakit geçiremiyorlardı artık. Arzu Mey, Singapur'daki oğlunu en son 3 sene önce, büyük kızı Selin'i ise geçen kış görebilmişti. Yine fotoğrafta hemen yanı başında yer alan ve ellerini avuçları içine almış olan ablası ise İstanbul'da tek başına geleneklerine bağlı bir şekilde hayatını sürdürüyordu. Çok kereler "New York'un canı cehenneme" diyerek vatanına dönmeye niyetlenen Arzu Mey, gerek kocasının gazabından çekinmiş, gerekse evlatlarının ısrarıyla istemeye istemeye kararını değiştirmek zorunda kalmıştı. Aslında daha çok Selin ikna etmişti. Çünkü oğlu sadece, "Aman anne ya şaşırdın mı sen?" deyip kestirip atmıştı. Selin ise daha mantıklı cümleler kurmuştu. Bu kadar yıl sonra İstanbul'a alışamayacaklarını, zaten babasının ikna olmayacağını, kurulu düzenlerini bozmanın kendilerini sıkıntıya sokacağını ve İstanbul'a taşınırlarsa eskisi gibi görüşemeyeceklerini söylemişti. Görüşemeyecekleri kesindi. Selin ve kocası Minnesota'da olmalarına rağmen yılda bir geliyorlardı zaten. O da Arzu Mey'in sıkıştırmasıyla olurdu. Yeni dünya düzeninde ev ziyaretleri çoktan rafa kalktığından ve insanlık işlerini hologram görüntüleri sayesinde hallettiklerinden samimiyet ile aile bağları da mazinin arasına sıkışıp kalmıştı. Hologram iletişimi yüzyılın en önemli icadı olarak görülüyordu. İş görüşmeleri, kutlamalar hatta cenaze törenleri bile hologram iletişimi sayesinde yapılır hale gelmişti ki Arzu Mey'in çalıştığı White Pictures da bu teknolojinin en büyük öncüleri arasında gösteriliyordu. Bu iletişim metodu 2000'li yılların başındaki cep telefonlarının yaptığı görevi üstleniyor, insanlar iletişim kurmak istedikleri kişilere saydam görüntülerini göndererek işlerini gördüklerinden birçok meseleyi aynı anda çözüp zaman kazanıyorlardı. Ama Arzu Mey, bunu pazarlayan bir şirketin muhasebe müdürü olmasına karşın bir türlü eski alışkanlıklarından vazgeçemiyordu. Çünkü o hala iletişimin dokunarak, konuşarak, samimiyetle kurulmasının daha pozitif bir etki yarattığını düşünüyordu. Bu yüzden kızının hologramıyla dertleşmekten çok, onu bebekliğindeki gibi sarıp koklamaya hasret kalmıştı. Arzu Mey'i anıların arasından çekip çıkartan ise bir su damlasını andıran sesiyle masanın orta yerinden çıkan masaüstü hologram cihazı olmuştu. Masanın üzerindeki şeffaf başın sahibi Personel Sorumlusu Kate Lewis'ti. Arzu Mey, manyetik masanın orta yerindeki mavi tuşa basıp, hologram iletişim şifresini girdikten sonra şeffaf baş aktif hale gelince:
"Merhaba Bayan Mey, umarım gününüz istediğiniz gibi geçiyordur" dedi.
Arzu Mey, yüzüne sahte bir tebessüm kondurarak, kendi hologramını devreye soktuktan sonra ise:
"Teşekkür ederim Bayan Lewis. Buyurun nasıl yardımcı olabilirim?" diye karşılık verdi.
Personel Sorumlusu Kate Lewis, aynı sahtelikle Arzu Mey'e cevap vererek, bu yıl yaz tatili önerileri paketini kullanıp kullanmayacağını sordu. Arzu Mey, çok eğlenceli seçenekleri bulunan bu şirket hizmetini son iki yıldır kullanmamıştı ama son zamanlardaki rutin koşuşturma sebebiyle bu teklifi duyar duymaz personel sorumlusuna bu kez ilgilenebileceğini söyledi. Personel Sorumlusu Kate Lewis de dudaklarını gamzeleriyle parantez içine alarak,
"O halde sizi 5 dakika sonra Rüya Odası'na bekliyorum" dedi ve hologramını kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞIRANK
Science FictionAnılarının içinde sürüklenip duran Arzu Mey, geçmişe dönmek için bir fırsat elde eder. 2042'nin New York'undan 2012'nin İzmir'e dönecek olan Arzu'nun derdi hayatının en kötü gününe bir kapı aralamaktır. Yani sevgilisinin yitip gittiği vakte.