Bu tramvayı çabucak atlattım, herşeyi olduğu gibi kabullendim, sonuçta hayat devam ediyor. Ailesi olmayan, dostları tarafından aldatılan bir ben miyim sanki... Ve buna benzer bir sürü olumlu şeyi size söylemek isterdim ama gerçek şu; hiç iyi değilim. Dahası kafayı yemek üzereyim.
O yıkım gecesini bir türlü kabullenemiyorum. Unutmak istiyorum ama her an gözümün önüne gelip duruyor. Hiç durmadan zindandaki yaşlı adamın "kandırdılar, hiçbir zaman ailen siyah kanatlıların elinde olmadı" sözleri kulağımda yankılanıyor. Duymak istemiyorum, avuçlarımla kulaklarımı kapıyarak ağlıyorum.
O gece kederle kendimden geçmiş olmalıyım ki gök yüzünde süzülürken on katlı bina büyüklüğündeki bir ağacın gövdesine çarpıp ormanın zeminine takılmışım.
Gözümü açtığımda tepemdeki hemşire acıyarak bakıp; " çıkacak başka ağaç mı bulamadın kızım" demişti.
Köylüler beni hastaneye getirdiklerinde aşırı kan kaybından ölmüş olabileceğimi söylemişler. Her yerimde derin kesikler varmış. Ceviz toplamak için ağaca çıktığımı sanmışlar. Keşke herşey onların sandığı gibi olsaydı. Bir gece vakti ceviz toplamak için ağaca çıkacak kadar aklımı oynatmış olsaydım.
Tek gecede eski halime kavuştum kavuşmasına ama bu sorun oldu. Az daha da sonum oluyordu. Doktorum sabah odada dolaştığımı görünce neredeyse aklını oynatacaktı. Yaralarımın yerinde olmadığını görünce de bana büyücüymüşüm gibi baktı. Artık onun gözünde gelece ışık tutacak kobay farelerinden farksızdım. Ölümsüzlüğün formülünü kesin bulmuş, geriye kanıtlaması kalmıştı. Israrla nasıl olduğunu sordu.
"Bu imkansız, bu doğaüstü!"
"Canınızı seviyorsanız pek irdelemeyin" diye uyardım. Ama o pek aldırış etmedi. Beni taburcu etmek yerine türlü türlü bahanelerle hastanede tutmaya devam etti. Arkamda merak eden kimsem olmaması işini kolaylaştırmıştı. Vampir kanatlarımı fark etmesi fazla sürmemişti. İşte en çok korktuğum şey buydu. Röntgen çekiminin ardından odama gelip elinde tuttuğu filme bakarak her iki omzumun alt bölgesinde bir kitle fark ettiğini söylediğinde yüreğim hopluyordu. Şükürler olsun ki detaylı incelemeler esnasında ortadan yok oluyormuş. Bunu duyduğumda derin bir "oh!" çekmiştim. Kanatlarımın olduğu ortaya çıkarsa işte o zaman tam hapı yuttum demektir. Doktorumun ağzının çok sıkı olduğunu biliyorum ama eninde sonunda birilerine bahsedebilirdi. Sonra suratımda patlayan flaşlar, röportaj yapmak için sıraya giren gazeteciler filan falan, ol bir sürü dert. Dahası ise ana haber bültenlerinde, gazetelerin manşetinde fotoğrafımı gören insanlar beni linç mi ederler yoksa bu günde dek ne kadar faili meçhul cinayet ve banka soygunu varsa bunlardan beni mi sorunlu tutarlar, orası bilinmez. Kaldı ki böyle haberlerin ardından güçlerimin geri alınma riski de bi hayli yüksek olurdu. En kötüsü ise bulunduğum yerin deşifre edilmesiydi ki işte bunu hiç istemezdim. Çünkü bu tam anlamıyla sonum olurdu. Hala peşimde birileri vardı, bundan emindim.Bu Bölümün Sonu Değildir