El-Bâtın (c.c.)

764 26 2
                                    

Selamün aleyküm  kardesler bugunku esmamız "Ya Batın" Bugünkü esma Allah’ın batın olduğunu tefekkür edip hiçbirşeyin gizli kalmadığını herşeyden haberdar olan Batın bir zatın varlığını düşünüp batınımızdaki tahribatı tamire vesile olsun inşaallah... ebced hesabıyla zikir günü pazartesiye denk geliyor biraz geç oldu kusura bakmayın..

El-Bâtın (c.c.) esmasının manası :

Gizli olan, yarattıklarının nazarından gizli olan görünmeyen her şeyin iç yüzünden haberdar olan demektir.

Bâtın kelimesi Kur'an'da değişik anlamlarda kullanılmıştır. Bâtın, her şeyden önce Esmau'l-Hüsna*'dan biridir: "O evvel (her şeyden önce) dir, Ahir (kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı son)'dur. Zâhir (varlığı aşikâr)'dır. Bâtın (gerçek mahiyeti insan için gizli) olandır. " (el-Hadîd, 57/3). Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Allah Teâlâ'nın doksandokuz ismi olduğu zikredilmiş, bunlardan birinin de el-Bâtın* olduğu belirtilmiştir. (Tirmizî, Daavat, 82). Bâtın, bazı ayetlerde de gizli anlamınadır: "Günahın gizlisini (bâtın) de açığını (zâhir) da bırakın!" (el-En'âm, 6/120) " Âçık (zâhir) ve gizli (bâtın) olarak size bolca nimetler ihsan ettiğini görmez misiniz?" (Lokmân, 31/20). Râğıb el-Isfahânî, son ayette geçen zâhirî nimeti peygamberlik müessesesi; bâtınî nimeti de akıl olarak yorumlamaktadır. (el-Müfredât fî Garîbi'l-Kur'an, Mısır 1970, s. 97) Zâhirî nimeti sağlam vücûd, bâtınî nimeti güzel ahlâk olarak anlayanlar da vardır.

Bâtın, hadislerde genellikle bir şeyin içi anlamında geçmektedir. Meselâ, "batınu'l-keff elin içi, "bâtınu'l-kademeyn" ayağın çukuru demektir.

Hadislerde Bâtın'a, Cenâb-ı Hakk'ın adı olarak da rastlamak mümkündür. Ebû Dâvud, Edeb, 95). Bu isim, Cenâb-ı Hakk'a izafe edildiğinde "kendisini zatı itibariyle gereği gibi tanımak mümkün olmayan zat" anlamına gelir.

Allah'ın "evvel" sıfatı "âhir" sıfatıyla beraber kullanıldığı gibi, "bâtın" sıfatı da "zâhir" sıfatıyla beraber kullanılır. Ayrı olarak kullanılmazlar. (Râgıp el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 52).

Allah evveldir; O'ndan evvel hiç bir varlık yoktur. O'nun öncesi mevcut değildir.

Allah âhirdir; varlığının sınırı yoktur. Her şey yok olacak yalnız Yüce Allah bâkî kalacaktır.

Allah zâhirdir; varlığı her şeyden aşikârdır. Çünkü kâinattaki herşey O'nun varlığına delildir. Sıfatlarının tezahürüyle, ilim ve kudretinin tecellisiyle varlığı apaçık olarak bilinmektedir.

Allah "bâtındır", zâtı ve mahiyeti kavranamaz, niceliği ve nasıllığı bilinemez. Allah zatı itibariyle gizlidir. Zatının hakikatı duyu organlarıyla bilinemez. O'nun gizli oluşu, aşikâr oluşunun şiddetindendir. Hakikatı, akıl ve idrakin ihatasına sığmaktan yücedir.

Zâhir ve bâtın kelimelerinin Kur'an'da geçmesi, bu iki kelimenin terim olarak yerleşmesinde etkili olmuş, özellikle fakîhlerle mutasavvıflar arasında bazı münakaşaların çıkmasına yol açmıştır. Her şeyin bir zâhiri ve bâtını bulunduğunu, ilimlerin de zâhirî ilimler ve bâtınî ilimler olmak üzere ikiye ayrıldığını ifade ederek Cibril hadisi*nde anlatılan "İslâm"ı, zâhir ve dış; "Îman"ı, bâtın ve iç olarak değerlendirmişlerdir. Zâhirî ameller, dış organlarla yapılan amellerdir ki; ibadet, taharet, namaz, oruç, hac, zekât, nikâh ve benzerleri bu gruba girer. Bâtınî ameller ise kalplerin, tasdik, yakin, îman ve ihlâs gibi amelleri, murakabe gibi halleridir. Sûfiler, ihlası târif ederken "kulun fiillerinin zâhir ve bâtında eşit olmasıdır" diyerek zâhirî amellerle bâtınî amellerin dengesine dikkat çekerler. Zâhir ve bâtın dengesinin bâtın lehine bozulması mutasavvıfları ürkütmez; fakat bu dengenin zâhir lehine bozulması mutasavvıfları rahatsız eder. Nitekim Cüneyd el-Bağdâdî'nin "Zâhirini süslemeye çalışanın bâtını haraptır" sözü bu anlamdadır.

İlmin de ameller gibi zâhirî olanı ve bâtınî olanı vardır. Zâhirî amellere ve görünen şeylere aid açık bilgi ve zâhir ilmi; kalp, gönül ve keşfle ilgili bulunan ilme bâtın ilmi denir. Bu manaya göre ayetlerin de hadîslerin de bir bâtınî tarafı olduğunu düşünmek tabiîdir. Mutasavvıfların,.Hüzeyfetü'l-Yemân'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfe istinaden "Allah'ın kulunun kalbine yerleştirdiği bir sırr olarak" (Münâvî, Feyzu'l-kadir, IV, 326) nitelendirdiği "ilm-i bâtın" asla ilm-i zâhir'e muhalif olmamalıdır. Nitekim Ebû Saîd el-Harrâz'a atfedilen ve bütün mutasavvıfların ortak kanaati hâline gelen "Zâhire muhâlif her bâtın bâtıldır" (Sülemî, Tabakatu's-Süfiyye, s. 231) görüşü bunu teyid etmektedir.

🌷İçinde el Batın İsm-i şerifi geçen Kur’an ayetleri :🌷

1-) Hadid suresi 3 ayet

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Okunuşu :

Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın (bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm (alîmun).
Anlamı :
O, evveldir (ilktir) ve ahirdir (sondur), zahirdir (alametleri tüm varlıklarda görünendir) ve batındır (gizli olandır). Ve O, her şeyi en iyi bilendir.

2-) Enam suresi 120. ayet

وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ
Okunuşu :
Ve zerû zâhirel ismi ve bâtınehu, innellezîne yeksibûnel isme se yuczevne bimâ kânû yakterifûn (yakterifûne).

Anlamı :
Ve günahın açıkta olanını da, gizli olanını da terk edin. Muhakkak ki; günah işleyenler (kazananlar) kazandıklarından dolayı yakında cezalandırılacaklar.

3-) Lokman suresi 20. ayet

أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ
Okunuşu :

E lem terav ennallâhe sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve esbega aleykum niamehu zâhiraten ve bâtıneten, ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr (munîrin).

Anlamı :
Göklerde ve yerlerdeki her şeyi, Allah’ın size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmediniz mi? Ve sizin üzerinizdeki görünen ve görünmeyen (açık ve gizli) nimetlerini tamamladı. Ve insanlardan bir kısmı (hala) ilmi, bir hidayete erdiricisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, Allah hakkında mücadele ederler.

Cevşen duası :

Ve es’elüke biesmâike
Yâ Evvel
Yâ Âhir
Yâ Zahir
Yâ Bâtın
Yâ Halik
Yâ Râzik
Yâ Sâdık
Yâ Sabık
Yâ Saik
Yâ Fâlik

سُبْحَانَكَ يَا لآَ اِلٰهَ اِلآَّ اَنْتَ اْلاَمَانُ اْلاَمَانُ اَجِرْنَا مِنَ النَّارِ Sübhâneke yâ lâ ilahe illâ ente’l-emâ-ne’l-emâne ecirnâ mine’n-nâr.

Allah’ım Senden şu isimlerinin hakkı için istiyor ve yalvarıyorum.
Ey her şeyden önce olan evvel,
Ey her şeyden sonra olan Ahir,
Ey varlığı apaçık görünen Zahir
Ey her şeyin içyüzünden haberdar olan Batın,
Ey her şeyi yoktan yaratan Halik,
Ey her şeyi münasip bir sekilde riziklandiran Razik,
Ey her işi doğru olan ve sözünü yerine getiren Sadik,
Ey varlığı her şeyden önce olan Sabik,
Ey her şeyi mukadder hedefine sevk eden Saik,
Ey tohum ve çekirdekleri yarıp sünbüllendiren Falik,
Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin, Senden başka ilah yok ki bize imdat etsin. Eman ver bize, Eman diliyoruz. Bizi cehennemden kurtar.

AYETLERLE ESMA-ÜL HÜSNA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin