İnsanın mahiyet-i câmiasında nakışları zahir olan yetmişten ziyade esma vardır. Meselâ: Yaradılışından Sâni', Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerim, Latif isimlerini ve hâkeza... Bütün a'za ve âlâtı ile, cihazat ve cevarihi ile, letaif ve maneviyatı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmanın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmada bir ism-i a'zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a'zam var ki, o da insandır.
”(Bediüzzaman, Sözler, s.686)
şeklinde izah getirmektedir. Yani insan yaratılması ile, varlığı ile Allah'ın yaratma isminin tecellisine mazhar olmuş oluyor.
Dikkatli bir tefekkür neticesinde tüm esmanın insanda tecelli ettiğini de ifade etmektedir. Şöyle ki, insan ism-i azamdan ve her ismin azami mertebesinden gelmiştir. Bu ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi, insanda hem tüm esmayı mahiyetinde toplayan Allah’ın en büyük ismi olan İsm-i azam, hem de tecelli eden sair esmanın da en azami mertebesi tecelli etmektedir.
İnsan üç şekilde esma-i ilahiyeye ayna vazifesi görür.
1. Zıtlık cihetinden. Nasıl ki, gece vaktindeki karanlık nurun ve ışığın varlığına işaret eder. Öylede insandaki acz, zaaf, fakirlik ve eksiklik özellikleri ile Allah’ın kudret, kuvvet, zenginlik ve kemaline işaret eder. Yani “Ben acizim, fakat her şey benim yardımıma koşuyor. Öyleyse bütün bu mevcudatı benim imdadıma gönderen birisi var.” Deyip Allah’ın kemali ve celali sıfatlara kendi eksiklik ve noksanlık sıfatlarıyla işaret ve ayinedarlık eder.
2. Benlik duygusundan. İnsan kendisinde bulunan benlik duygusu vasıtası ile Allah’ın sıfatlarına ayna vazifesi görür. Yani, nasıl ki ben bu evi yaptım, ve yapmasını görüyorum, ve idare ediyorum. Öyleyse bu kainat sarayının büyüklüğü nispetinde bir halikı, bir mabudu ve kudretli bir ilahı vardır. Bu benlik duygusu ile insan Allah’ın Celil ve Kahhar isimlerine de aynalık vazifesi görür. Şöyle ki: insan kendi memuruna ve oğluna veya öğrencisine ödev veya görev verdiği zaman, yerine getirilmediği taktirde ona kızar ve cezalandırır. Veya bir devlet reisi raiyetine şiddetli ceza verir. İşte bu hiddet ve celali halimiz Allah’ın Celil ve Kahhar gibi isimlerinin bizde tecelli ettiğinin bir göstergesidir.
3. Bizim yaratılmamızda bizde tecelli eden Allah’ın isimleri vardır. Yani yaratılamızda “Halık”, güzel terbiye edilmemizde “Bari” rızıklanmamızda “Rezzak” gibi.
Ayrıca insanların hatalarından dolayı Allah’ın gazabına uğrama durumu söz konusu olduğu vakit, bu isimler azami derecede tecelli eder. İşte Nuh Kavmi, Ad ve Semud kavimleri ve Lut Kavminin helaketleri bu isimlerin insandaki tecellisini gösterir.
Asıl bu ve diğer isimler ahirette bütün haşmetiyle tecelli edecektir. Yani Allah’ın celali ve cemali isimleri cennet ve cehennemde tecelli edecektir.
Allah’ın bütün güzel isimleri, ilâhî sıfatlardan birine dayanır. Meselâ, Alîm ismi sıfat-ı sübutiyeden ‘ilim’ sıfatına, ‘Kadîr’ ismi ‘kudret’ sıfatına, ‘Mütekellim’ ismi ‘kelam’ sıfatına dayanır.
Keza, 'Evvel' ismi, sıfat-ı selbiyeden ‘kıdem’ sıfatına; ‘Âhir’ ismi, ‘beka’ sıfatına dayanır.
Bazı İslâmî kaynaklarda ilâhî isimlerden, sıfat diye söz edildiği görülür. Meselâ, ‘Kerîm’, Allah’ın bir ismidir. Aynı zamanda Allah’ı kerem sahibi olarak vasıflandırması cihetiyle de sıfat vazifesi görür. ‘Kerîm Allah’ dediğimiz zaman Kerîm ismini sıfat makamında kullanmış oluruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYETLERLE ESMA-ÜL HÜSNA
SpiritualHer an "Allah" kelimesine ihtiyaç vardır. Her vakit "Besmeleye" Her saatte " LâilaheillAllah'a" ihtiyac vardır. -Bediüzzaman Said Nursi-