Bölüm 6

655 52 22
                                    

Karanlığa gelmiştim. Nereden geldiğini anlayamadığım sesler bana sorular sormaya başladı.

'Eyy Bella!'

'Aha sıçtık.'

'İki yolun var.'

'Hadi ya açık mı?'

'Hayır öyle değil. İki seçim hakkın var. İster orta dünyadaki krallığımıza gel seni kralımızla evlendirelim. İstersen de bir melez kampı var orada bir tanrının yanına gönderelim seni.'

'Hmm krallık olsun' dedim.

Aklımda tepesinde görkemli bir saray olan derelerin çağladığı güzel bir krallık gelmişti ama öyle olmadı tabi. Heryerde çadırlar vardı atın üstündeydim. Göçebe krallıkmış. Ayrıca dünyada değildim farklı bir yerdeydim. Masmavi gözlerim, beyaza çalan sarı saçlarım, enfes göğüslerim vardı. Kraliçeleri olacaktım. Herkes etrafımda toplanmıştı ve herkes benimle ilgileniyordu.

Kafama domates ve yumurta atmaya başlamışlardı. Ne oluyor? 'Yapmayın!' diye bağırdım.

'Kalisi size olan bağlılığımızı göstermek için yapıyoruz.' dedi bir kadın.

Tak diye kafama birşey çarptı. Eğilip yere baktım. Teneke bira kutusu atmış manyaklar. Neyse ki cam şişe değildi. Menemene dönüşmüş saçlarımla kralın çadırına girdim.

Kralın pis kokan saçları sakalları birbirine girmişti ama enfes bir vücudu vardı. Beni görünce gözlerinin içi güldü.

'Aa göt kağıdım senin o kiraz gibi memelerini hoplatmak istiyorum'

Aa! manyak çıktı adam. Bari portakal falan deseydin kiraz kadar mı memelerim? Neyse ki imdadıma bana kalisi diyen kadın yetişti. Rehbermiş.

'Sizin dilinizi bilmiyor kalisi. Sevgili müstakbel eşim seni görünce kalbim hopladı demek istiyor'

'Haa'

'Bak bana bok sentezi sabaha kadar gözlerimi ağzına sokacam kulaklarım şınav çekecek ve solucanlar yiyeceksin'.

Endişeyle rehbere baktım 'Ee şimdi ne diyor?'

'This is a pen. Is this an apple? I think you are nipple.'

'Sabah kalktığımızda çoktan götünü yemiş olacağım oradaki ocakta cızırdatıvereceğim.'

Amanın orada ocak vardı gerçekten translator de bozulmuştu. Son bir umut 'Hey Melez kampına gidecem! Melez kampı!' dedim.

Ve hobit köyü gibi bir yere geldim. Fena değildi. Önümde bir klübe vardı. İçeri girdim. Çok heyecanlıydı bir yunan tanrısıyla tanışacaktım. Cüce gibi bir adam vardı. Gerçekten hobit köyüne gelmiş olabilir miydim.

Adam önüne dönünce onu yazın egede deniz kenarına gittiğimde gördüğüm minik biblolardan hatırladım. Bereket tanrısı! Çığlık atmaya başladım. Edward beni kurtardı sırıtarak

'Nasıl fantaziler ama?' dedi.

Küfürler ettim. Beni üstümdeki bol gömlekle başbaşa bıraktı.

Çok yorulmuştum. Yatakta uyuyakaldım.

Kalçamda bir hareketlenmeyle uyandım. Ama uyuyor gibi görünmeye devam ettim. Kalçalarımı okşuyordu. Sanırım artık yakınlaşacaktık. Çok heyecanlıydı. Onu öpmek için kafamı kaldırdığımda ne göreyim meğersem deminden beri hayalini kurduğum kişi Edward'ın sarılgan hayvanıymış. Bacağıma yapışmış ilgi ister biçimde sevgi dolu gözlerle bana baktı. Tamam şirindi ama artık Edward'a dayanamıyordum. Ayağa kalktım çıkıp gidecektim.

Kapıyı açınca yine bir solucan deliği gördüm. Lanet olsun nasıl çıkacaktım evden? Bu solucan deliği daha farklıydı. Edward yanıma geldi.

'Lanet olsun ev solucan deliklerini kaldıramadı. Kara delik sürecine girdi' dedi.

Absürdistandan HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin