Arkalarından onlara yetişmek için koştuk . Bir yandan da sesleniyorduk ;
" Bari evden eşyalarınızı alsaydınız ! Gençler takın bizi- " cümlemi yarım bırakan şey , taş sayesinde popomun yer ile öpüşmesiydi . Refleks olarak çıkardığım kısa ama yüksek sesli çığlığım onların dikkatini çekmemişti . Hayır bizim göremediğimiz bir kulaklık mı taktılar anlamıyorum . Tuğçe düşüncelerimi dile getirdi ve ;
" Ulan kızın götü kırıldı , şunların sikinde değil ! Höyt baksanıza buraya ! Adamın asabını bozmayın dalarım yeminle ! " Rumeysa , Tuğçe'nin kolundan tuttu ve onu sakinleştirmesi için mi yoksa daha çok azdırmak için mi nedeni bilinmez cümleler kurmaya başladı .
" Boşver Tuğçe onlar başında da odunlardı . Onlar her zaman öyleydiler boşver " ardından Tuğçe tekrar Rumeysa'ya kırmızı gözlerle baktı ve hem beni hemde Rumeli Hisarı'nı yani Rumeysa'yı çekti ve bize sarıldı . Tabi ben o sıra yerden kalkmıştım . Aslında bana doğumumda bile kimse el uzatmamıştı . Kendi imkanlarım ile doğdum oğlum ben !
" Kızlar siz beni şu ilerleyenler gibi bırakmazsınız değil mi ? Biz bir and içmiştik - sosisli sandviç andı . Birbirimizi asla bırakmayacağız değil mi ? "
" Tabiki lan ne sandın ? " dedim aynı anda Rumeysa ;
" Uff maymun suratlı iguana eşşek ya yeminle kafadan kontaksın . Ulan şu saniyede dünya yok olsa biz birbirimizden ayrılamayız . Bunu biliyorsun "başını salladı ve burnunu çekti Tuğçe. Birbirimizden ayrıldık ve pastaneye geri dönüp , eşyalarımızı toplayıp evimize geri döndük ...
2 ay sonra ...
Kızlarla bizi terk edişelerine artık kafayı takmıyorduk . Kendi hatalarıydı bir kere . Artık üçümüz bir kafe işletmeye başlamıştık . Kafemiz ufak ve güzel bie yerdi . Sevimliydi .
Tuğçe kasanın oradan seslendi ;
" Kızlar habere bakın ! " hemen onun elindeki telefona döndük ve salak gibi incelemeye başladık. Haberde Güney Kore'nin Seoul şehrindeki genç Türk nüfusunu arttırmak istendiği , özellikle de Üniversite öğrencilerinin getirilmesi istendiği söyleniyordu . Kardeş ülke olduğumuz için ülkelerinde daha çok Türk olmalıymış .
" Ne yani biz de gidecek miyiz ? "
" Tabiki ! Gitmeliyiz ya ! Çocukluğumuzdan beri en büyük hayalimiz bu ! " diye yanıtladı beni RumKook . Her ne kadar Kook gitmiş olsa da bu onun lakabıydı bir kere .
" O zaman işlem şeysilerini başlatalım . Gidelim Kore'ye "
" Peki tamam " dedi Rumeysa . Pastaneyi kafeye çevirmiştik . Bu sayede daha çok satış yapmıştık . Artık kafede kalan kişi Şevval değildi . Okula daha yeni başlamıştı - lise 1'e gidiyor yani - ve derslerine çalışması gerektiğinden pastanede kalamayacağını söylemişti . Bu yüzden eski bir arkadaşımız bize yardım ediyordu . Aslında ne kadar eski bilmiyorum fakat Tuğçe'nin eski manitalojisi olan Can bize yardımcı oluyordu . Yanında ise Deniz de vardı ama aramız artık daha iyiydi . Kardeş gibiyiz artık onunla . Benden daha güzel gözleri olan bir kardeşe sahibim T.T .
" Deniz ! Oğlum biz çıktık allaha emanet biraz uzağa taşınıyoruz . Kafe size emanet hoşçakalın ! "
" Ne ? " diye yanımıza geldi elinde bir bardak ve havluyla Deniz . Kurulama işlemi bitince havluyu sağ omzuna attı ve bardağı tezgaha koyarak konuşmaya devam etti .
" Kızlar siz hayırdır ? Ne demek taşınacağız ? "
" Kore yolcusuyuz ulan ! " diye bağırarak geldi Tuğçe yanımıza .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BTS Türkiye'ye Gelirse
FanfictionÜç A.R.M.Y olarak çılgınca bir şey yapıp onları Türkiye'ye çağırdım . Arkadaşlarıma da süpriz olur diye düşünüyordum . Tabii ki gelmeleri düşük olasılıktı fakat ...