Arya Amerika'nın Pensilvanya eyaletinde dünyaya geldi. Henüz çok küçükken öz anne ve babası tarafından dışlanan birisiydi Arya. Babası onu sevmez üstüne üstlük taciz eder döverdi. Babasını asla sevmezdi ve aynı durum annesi içinde geçerliydi. Sürekli kirli işlerini ona yaptırırlardı. Okulunu aksatmamak için eve gelmiyordu. Okulda öğrendiği bilgiler doğrultusunda New York eyaletinin çok kalabalık ve insanların cana yakın olduğu bir yer olarak hayal etmişti. Gitmeyi istiyordu ve bunun için elinden geleni yapacaktı. Ama annesi ve babası, bu kadar sorumluluğu üstüne yıkmaları yetmezmiş gibi bir de ona eziyet ederlerdi.
Annesi, orta yaşlarda zayıf ve sarışın bir eskorttan farksızdı. Asla ev işleri ile ilgilenmez konu komşuda dedikodu yapardı ya da sağda solda sürterdi. Babası ise, saçı sakalı birbirine karışmış hapislerde çürümesi gereken insanlardan farksızdı. Sabahtan akşama kadar içki içer, kumar oynar ve sarhoş gezerdi. Eve geldiğinde de kumar da kaybettiğini küçük Arya'dan çıkarmaya çalışırdı. Arya küçüktü pek anlamıyordu, ağlıyordu. Kim bilebilirdi ki Arya'nın büyüdüğünde neler yapabileceğini ?
Arya on iki yaşına kadar sürekli babası ve annesi tarafından işkenceler gördü. Lise çağlarına gelmiş ve artık birçok şeyi anlamaya başlamıştı. Ev ödevlerini evde değil sokakta, parkta ve kuytu köşelerde yapardı. Derslerinden geri kalmazdı. Çok az insan vardır engellerle karşılaştığı halde okulundan vazgeçmeyip, derslerini aksatmayan. Arya vücudunda morluklar ve iz bırakan yaralar vardı. On iki yaşında bir kız; annesi babası tarafından sevilmemiş bir kız. Güneş ışığında parlayan sarı saçları, büyüleyici kılan deniz mavisi gözleri ve ince ama etkileyici bir ses tonuydu onu özel yapan.
Arya on üç yaşına girdiğinde hayatının en kötü yılını yaşadı. Annesi bir hırsız tarafından gece vaktinde sokak ortasında bıçaklanmış ve haber aileye saatler sonra ulaşmıştı. Haberi alan babası ve Arya hiç de üzülmüş gibi değillerdi. Olaydan birkaç gün sonra, Arya'nın babası aniden ortalıktan kayboldu. Babasının eve gelmediğini fark eden Arya'yı bir telaş sardı. Babasını aramanın ne kadar doğru bir fikir olduğu konusunda şüpheye kapılan Arya, çıldırmak üzereydi. Babası olabilir ama ona çok kötü davranıyordu. Birkaç gün daha bekleyen Arya, evde bir ileri bir geri dolanıyor, aklını kaybedecek gibi oluyordu. Artık kimsesi yoktu. Sonunda kararını verip evden ayrılmaya hazırlandı. Hayalini kurduğu şehre gitmek istiyordu. Evinden ayrılacağı için birçok şeyden vazgeçmesi gerekiyordu, okulundan, büyüdüğü pembe panjurlu müstakil evinden ve mahallesinden.
Okuluna devam edemeyecekti bunun farkındaydı ama aklında gittiği yerde çalışıp okul masraflarını çıkarmak ve okuluna devam etmek vardı işin ucunda . Bu arada bunları düşünürken otobüs terminaline varmıştı. Kapıdan geçip bineceği otobüse yaklaşmıştı. Fakat parası yoktu ve bir şekilde binmeliydi. Aklına kurnazlık gelen Arya, bavulların olduğu bölümde saklanma fikrini aklından geçirdi. Bir yolunu bulup gizlice bavulların olduğu bölüme attı kendisini. Görevlilerin dikkatsizliğini fırsat bilerek fırsatı değerlendirmişti. Yapması gereken bir şey kalmamıştı sadece sessizce otobüs durana kadar beklemeliydi. Bu kadar aksiyonlu bir günü uykusuz geçirmek istemeyen Arya, biraz kestirdi. Engebeli yollardan geçen otobüs, Arya'ya bir türlü rahat vermiyordu. Sürekli sağa sola gidip geliyordu. Çok şikayetçi değildi, çünkü kaçak olarak binmişti. Saatler süren yolculuğun ardından otobüs, gelmesi gereken yere ulaşmıştı. Artık tek başına koca Amerika'nın en kalabalık şehrinde, New York'taydı.
Gelmişti fakat bir kaçaktı. Bu durumdan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı. Bavul bölmesinde saklanarak bir müddet herkesin inmesini bekledi. Tüm yolcular bavullarını alıp gitmelerini bekledi. Birkaç dakika içinde yolcular dağılmış ve ortalık sakinleşmişti. Bunu gören Arya kaçmak için göz attı dışarıya. İki görevli karşılıklı konuşuyorlardı. Arya bir süre görevlilerin gitmesini bekledi. Beklediğine değmişti görevliler yemek molası için yemekhaneye doğru ilerlemiş bavul bölmesini de açık bırakmıştı. Arya, hemen bavul bölmesinden sessizce indi ve önce ufak adımlarla ardından koşar adımlarla oradan uzaklaşmaya başladı. Yeterince uzaklaştıktan sonra soluklanmak için durdu ve derin derin nefes aldı. Yorulmuştu, küçük bir kız çocuğunun bu yaşta bu kadar aksiyon yaşaması hiç de normal değildi.
Arya, tek başına koca New York'taydı artık. Ne yapacağını bilmeyen Arya önceliğinin sığınacak bir yer bulmak olduğunu biliyordu, okulda öğrenmişti bunu. Bir süre ilerledikten sonra büyük bir yol ayrımına gelen Arya yaya geçidinde yayalar için yeşil ışığın yanmasını bekliyordu. Solundan yavaşça ona yaklaşmakta olan siyah minibüsü fark etmemişti. Yeşil ışık yandı ve Arya yaya geçidinden geçmek için kaldırımdan adımını attı. Tam o sırada minibüs Arya'ya hızlı bir şekilde yaklaştı ve Arya'nın önünde durdu. Arka kapısı açılan minibüsten iki adet iri yarı adam indi ve Arya'yı kollarından tutarak zorla minibüse bindirdiler. Arya şaşkın ve korkmuş bir şekilde,
"Hey ne yapıyorsunuz bırakın beni imdat! Yardım edin imdat!" diye bağırmaya başladı.
Adamlardan biri, Arya'yı bayıltmak için önceden alkol dökmüş olan bezi alarak Arya'yı bayılttı. Hareketsiz kalan Arya'ya neler olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ ARYA
Novela JuvenilUfak yaşta ailesinden gördüğü şiddet karşısında çocukluğu elinden alınan Arya mutsuz bir çocukluk yaşamıştır. Babası ve annesi tarafından tek başın bırakılan Arya'nın önünde yepyeni bir hayat onu beklemektedir. (Yetişkin içerik barındırmaktadır.)